Card image cap
Malabadi̇’ni̇n alt yani/mi̇nübüs yolculuklari


80’li yılların başında, Ford minibüsler ile Reno otomobiller ilçelere Batman’a yolcu taşırlardı. Şanslıydım ben. Karpuzlu Köyünden, tam okulun karşısında yer alan petrole bir patikadan on dakikada inip, minibüslere biner Batman’a giderdik.
Minibüse bindiğimizde, herkes öğretmen olduğumuzu hemen anlardı. Sanki alnımızda yazıyor. Herkes saygı gösterir, selam verirdi. Yolda her el kaldıran alınırdı. İn bin çok olurdu.
Batman’a vardığımızda, şoföre para vermek istediğimizde, “ödendi” sözüyle şapşallaşırdık. Birisi bizim yol paramızı verirdi. Hatta daha önceden bir “merhabalık” bir zamanda tanıştığımız birisi, bizi zorla lokantaya götürür, yemek yedirirdi. Yöre insanının, Batı’da yaşayan insanların anlayamayacağı farklı bir davranış yapısı vardı. Bu müthiş bir erdemlikti bana göre.
Misafir severlik nerede zirvesi yapmış derseniz? Cevabını Güneydoğu’da bulabilirsiniz.
Yöre insanı, karşılıksız ikramda bulunur. Yörede çok güzel tandır ekmeği yaparlar. Öğrenciler her gün öğretmenlerine ekmek getirirler. Çoğunlukla öğretmene getirdikleri ekmekleri daha özenli pişirirler.
Bir muhtar bana;
“De get hoce! Ekmek alıp ne yapacaksın? Bizim köyün ekmeği mi yok? Biz bir öğretmene bir ekmek veremeyecek kadar fakir miyiz?” deyip kestirip atmıştı. Yörede hangi eve gitseniz, önünüze bir sofra konur. O insanlar ki, yemeklerini yiyen insanlara saygı duyarlar. Yemeyenlere değil.
Ben herkesin evinde yemek yedim. Düğünlerde en güzel yerlerde oturup, düğün seyrettim.  Düğünlerin coşkusunu bozup, müziği kestiren halayı durduran yetkililere, bilinçsiz halk düşmanı yetkililere de alabildiğince küfür ettim.
Şimdi size Kozluk’tan köye dönerken yaşadığım bir olayı anlatayım. Bekirhan’ı geçtik.  İki kişi el ettiler. Minibüs durdu. Bu iki kişi şoförle konuşmaya başladılar. “Çelek, golik” bir şeyler söylüyorlar. Dönüp işaret ediyorlar. Minibüsün bagajını gösteriyorlar. Şoför bazen sert biçimde, “Ayıbe lo! Na lo! De here lo!” Gibi konuşuyor. Sonrada adamlara kızarak, elini salladı bastı gaza. Ben aval aval bakıyorum. Şoför kendi kendine konuşuyor. Yanımdaki birisine yavaşça sordum.
Dedi ki;
“Adamlar aşağıdaki tarlanın içindeki bir danayı bagaja saralım. Batman’a götürüp kasaba satacağız” dediler. Şoför olmaz deyince, “yolcular inerler, hepimiz birden danayı bagaja çıkarıp bağlarız dediler”
Düşündüm, koyun keçi olsaydı belki olurdu. Dana biraz fazla olmuş.
*
Başka bir gün Silvan’dan köye geliyorum. Malabadi Köprüsünü geçtik. Sason’a dönen aşağı üç yolu gören virajda minibüsün önünü bir Tempra otomobil kesti. Otomobilden elinde bir tabancayla bir adam, şoföre doğru hamle yaptı. Sonrada geri geri gidip otomobile binip bastı gaza. Kaçtı yani.
Meğerse minibüs şoförünün hasımlarındaymış. Bizim şoför keleşi doğrultmuş adama. Sonra da; “Vire vir vere vere! Kure pivazo!” Diye bağırmış. Tabanca ve keleş. Adam durur mu? Çu! Yallah!
“Ava giden avlanır oldu” yani!
*
Samanyolu ilkokulunun önünde bindim minibüse. Minibüs dolu. Arka koltukta dört kişi var. Adamlar yavaş yavaş, konuşmalar hararetlendi. Birbirlerine vurmaya başladılar. Sağ tarafta oturan, sol tarafta oturana, sağ eliyle durmadan vuruyor. Adam yumruğunu sağlam patlatıyor. Solda oturanın sağ elini kullanıp, yumruk atması mümkün değil. Ters geliyor eli. Adam sopayı yedi. Şoför bir boşlukta durdu. Dayak atanı indirdi. Yoksa cinayet çıkabilir. Sonrasını bilmiyorum. Dayak yiyen sol elini kullanabilseydi. Boks maçı berabere bitebilirdi.
Böyle komiklikleri yazmayalım mı?
Yazdım işte!
 
Şuayip ODABAŞI