Karpuzun keleği
KARPUZUN KELEĞİ
Karpuz
tezgahına yanaşıyorsun. Karpuzlar yeni çıkmış. İnsanın içi çekiyor. Fiyatlar
uçuk olsada birkaç defa almakta zarar yok diyorsun. Elinle yokluyorsun
karpuzları. Şap şap vuruyorsun. Kendini karpuz uzmanı sanıyorsun. Aslında
karpuzu tarlada görmemişsin. Dalını yaprağının bile tanımıyorsun. Karpuz satan
“kesmece bunlar, kurabiye kurabiye…” gibi laflarla reklamlarda oynuyor. Bir ara
“ben sana karpuz seçeyim. Kaç kiloluk olsun abi!” diye, sırıtıp uzmanlık
taslıyor karpuzcu. Sen karpuzcuya bakmıyorsun bile. Senin olmayan uzmanlığın
depreşiyor. Evde, dört kişisiniz. Seçtiğin karpuz iki defada bitmeli. Yarısı bu
akşam, yarısı yarın akşam. Bir karpuzu göze kestiriyorsun. Şu karpuz diyorsun.
Adam eline alıyor. Hiç yorum yapmadan, teraziye bırakıyor. Beş kilo, aşağısını
yukarısını boşver. Bir poşete koyuyor. Yirmi lira tutuyor karpuz. Poşeti şöyle
bir tartıyorsun. Eve gidene kadar on kilo olur bu karpuz. Birde 3. Kata
çıkacağız diye düşünüyorsun. Evin semersiz eşeği taşır.
Eve
giriyorsun. Karpuz kollarını koparmış. Terlemişsin. Evin küçüğü bağırıyor.
“Yaşasın babam karpuz almış!” Karpuzu mutfağa bırakıyorsun. Eşin söyleniyor.
“Karpuzu keste, biraz dolapta beklesin soğusun. Güzel olur. Kolların ağrıyor.
Yinede karpuzun evin içine getirdiği mutluluğu, gülüşleri yok etmemek lazım. Tezgâhın
üstüne usta bir halterci gibi kaldırıp, karpuzu koyuyorsun. Kızla oğlan karpuz
kesmeni gözlemekteler. Tezgâhtan uzun bir bıçak alıp, karpuzu ikiye böleceksin.
Kıpkırmızı karpuz yemeden içinizi ferahlatacak. Yarısının üstüne ince jelatin
çekerek, dolaba yerleştirip yarına bırakacaksın. Bıçağı karpuzun bağrına
saplıyorsun. Birkaç hareketten sonra karpuz iki parça tezgâhın üstünde size
bakıyor. Sizde karpuza bakıyorsunuz. Çocuklar bakıyor. Anne gelmiş oda bakıyor.
Sen daha dikkatli bakıyorsun. Karpuzun içinde beklenen kırmızılık yok. Tabiri caizse
herkesin bildiği bir halde karpuz. Yani kelek. Daha yeni yeni dönmeye başlayan
bir karpuz. Senin dilinden küfürler dökülüyor. “Şerefsiz karpuzcu! Bana kelek
karpuz vermiş” Sonra, karpuzu seçenin kendin olduğunu hatırlıyorsun. Yinede
karpuzcuya bildiğin küfürleri gönderiyorsun.
Karpuzu
yeniden poşete koyuyorsun. Götürüp vereceksin. Aynı yolu bir daha
adımlayacaksın. Ne güzel karpuz sayesinde spor yapmış olacaksın. Kelek karpuz
yerine aldığın karpuzda taşınacak eve. Ayaklarına kollarına kuvvet!
Karpuzcunun
önüne bırakırken, “bu kelek çıktı. Kelek karpuz satmayın” diye inliyorsunuz.
Karpuzcu, “sayın abim! Olabilir bazı karpuzlar kelek çıkabilir. İçinde değiliz.
Karpuzun keleğinden korkmayın. Değiştiririz, sıkıntı yok. Ancak hatırladığım
kadar koyun sürüsü içinden uyuz köpeği siz seçtiniz” Deyip, tezgâhtan bir
karpuz seçip veriyor. Karpuzcunun dediği doğru olunca sesin bile çıkmıyor.
Alırken yeni karpuzu, “Bir kilo daha fazla. Buda benden sayın abim!” diye
gülümsüyor.
Sen kolların
kopmuş terlemiş, suratın asık bir halde, hala kelek karpuzu seçenin kendin
olduğunu düşünmeden sinirli bir yüz ifadenle, negatif bir halde saydırıyorsun
havaya. Karpuzcu anlıyor her şeyi. Nede olsa tezgâha binbir çeşit insan geliyor.
Karpuzcuda söyleniyor orta yere.
“Karpuzun
keleğine çare var abim! Yeni bir karpuzla sorunu hallettik. Ya kelek olan
insanları ne edeceğiz, güzel abim?”
“He ya! Bu
kelek insanlar, olgunlaşıp keleklikten kurtulabilecekler mi?”
Galiba
mümkün değil, insanların yaşlısı bile kelek olabildiğine göre…
Karpuzun
keleği hiç olmazsa eşekleri memnun edebiliyor.
İnsanın
keleğinde, böyle bir özellik kesinlikle yok.
Şuayipodabaşı…
13.06.2019/Kepez