
Evde dört ki̇şi̇yi̇z
Yaşlı kadın,
kasabın kapısında durdu. Cebinden paralarını çıkarıp, saymaya başladı. Ayırdığı
paraları bir eline alıp, diğer paraları çantasına koydu, girdi içeriye. Et
satan kasap, bir bayandı. “Buyrun”
dedi, gülümseyerek.
“İkiyüz gram kıyma istiyorum” sözünü
duyunca, suratı ekşidi hafiften. Bu kadarcık kıyma için uğraşmak sanki ona,
angarya gibi bir şeydi. Kasabın eti yağlı olmalı, öyle olunca da müşteride
yağlı olacak. Kuru bir müşterinin istediği kıyma ile paramı kazanılırmış.
Kasap, elbette
deyip dolaptan çıkardığı bir kemikten, et sıyırmaya başladı. Anlaşılan
sıyırdığı kemiklerdeki etlerden, iki yüz gram kıyma çıkaracaktı. Kadın “yağsız olursa sevinirim. Hasta eşime yemek
yağacağım” dedi. Kasap, duymadı bile.
O sırada, kelli
felli bir adam girdi içeriye. Tok ve kendinden emin bir sesle “iyi günler, kolay gelsin” dedikten
sonra, elindeki listeyi uzattı. Kadın listeye bakınca, dudakları kulaklarına
kadar gerildi. Alabildiğince gülümsedi.
“Buyrun oturun. Siz şöyle oturun. Hemen
hazırlıyorum” derken iyice hareketlendi. Biraz önce, iki yüz gram kıyma
isteyen kadını unuttu. Kocaman inek bacağı da tezgâhın üstünde kalakaldı.
Kasap, dükkânın kapısındaki megafona üfledi. “Kasaba bir çay” dedi. Yaşlı kadın, elinde pazar çantasıyla öylece
kalakaldı.
Çay gelince, “oturun beyefendi rahatınıza bakın.”
diye yineledi kasap. “Şimdi bütün
isteklerinizi yerine getireceğim” dedi.
Dolabın
içinden çıkardığı kıpkırmızı eti gösterip, “kıymanızı
bundan yapsam olur mu?” diye sordu. Onay alınca, hemen kıymayı yaptı. İki
defa çekip paketledi. “Kuzu pirzola
demişsiniz. Bakın beyefendi, böyle kuzuyu bizden başkasında bulamazsınız.
Bunları tavsiye ederim” dedi. Olur, alınca iki kilo pirzolayı yaptı, baharatlayıp
paketledi. Sonrada, “siz hiç terbiye
etmeyin. Ben gereğini yaptım. Doğrudan ızgaraya atın. Bakın görün ne güzel
olacak.” diye de yılışarak konuştu.
Sonra, bonfile
olacak bir eti çıkarıp uzattı tezgâhın üstüne, yavaşça itinayla kestiği bir
parçayı gösterdi adama. Adam olur verince, iki kilo da biftek sardı sarmaladı.
Yaşlı kadın
ayakta bekliyordu ve seyrediyordu bütün olanları.
Adam çayını
bitirince, asılı sucukları gördü. “Dört
kangal da sucuk alayım” dedi. Kadın sucukları da tartıp paketledi. Bütün
etleri bir pakete yerleştirirken, bir parçada kuyruk yağı koydu ve ekledi. “Beyefendi birazda kuyruk yağı koydum.
Bizden, ızgarayı yağlarsınız” dedi. Müşteriyi iyice yağladı. Hesabı ödeyen
adam, para üstü vermeye çalışan kadına seslendi. “Üstü kalsın.”
Adam eline
paketi aldı, giderken;
“Dört kişiyiz de evde, anca yetiyor
akşamları bu kadar et” diye söylendi.
Kasap;
“Yine bekleriz efendim” diye gürledi
ardından.
Kasap, en
sonunda ayakta bekleyen kadını fark etti. “Ne
istemiştiniz?” diye tekrar sordu. Kadın sakince; ”iki yüz gram kıyma istemiştim” dedi. Kasap, hatırladı birden,
tekrar ineğin bacağını didiklemeye başladı. Sıyırdığı etleri koydu makinaya,
içine birazda yağ atıp tekrar çekti. Bir sarraf titizliğiyle tartıp paketledi.
Bayana uzattı.
Bayan pakete
baktı, elini bile uzatmadı poşeti almak için. Sadece, “vazgeçtim,
kıyma almıyorum” dedi. Dükkândan çıktı gitti. Giderken de;
“Bizde
evde dört kişiyiz. Kıyma yemesek te olur” dedi.
Şuayip ODABAŞI