Card image cap
Doğa benci̇l deği̇ldi̇r

DOĞA BENCİL DEĞİLDİR
Bir Şaman öğretisi şöyle der:
Doğada hiçbir şey kendisi için yaşamaz.
Nehirler kendi suyunu içemez.
Ağaçlar kendi meyvelerini yiyemez.
Güneş kendisi için ısıtmaz.
Ay kendisi için parlamaz.
Çiçekler kendileri için açmaz.
Toprak kendisi için doğurmaz.
Rüzgar kendisi için esmez.
Bulutlar kendi yağmurlarından ıslanmaz.
Doğanın anayasasında ilk madde şudur:
“Her şey birbiri için yaşar. Bu doğanın kanunudur.”
Ne yazık ki insanoğlu kendisi dışında her şeye bencildir. Kendi çıkarları için, her şeyi talan etme yetkisini kendisinde görür.
Kazdağlarını ve Akbelen’i talan eden şirketler gibidir insanın her bir ferdi. Dünyanın bir çok yerinde, kendi suyunu içmeyen nehirleri kurutan, kendi meyvesini yemeyen ağaçları kesen insanın ta kendisidir.
İnsanoğlu, bin yıl bal yiyen yinede zehir kusan yılan gibidir. Gittiği yere zehrini akıtır ve talan eder. Neslini yok eder çok canlının, çok canlıyı yalan eder.
*
Bir Kızılderili Öğretisi Diyor Ki
Bir atın susuzluğunu giderdiği yerden su iç;
At hiçbir zaman kötü su içmez.
Kedinin yattığı yerde uyu, kurdun değdiği elmayı ye.
Sivrisineklerin yerleştiği mantarları korkusuzca topla.
Köstebeklerin kazdığı yere ağaç dik.
Yılanın ısınmaya durduğu yere ev yap.
Sıcak günlerde kuşların yuva yaptığı yere kuyu kaz.
Horozlarla beraber uyu ve uyan ki tüm gün için en sarı mısırlara ulaşabilesin.
Daha çok yeşillik ye kibir hayvandaki gibi güçlü bacaklara ve dayanıklı bir kalbe sahip olabilesin.
Daha çok yüzmeye git ki dünyada kendini bir balığın kendini denizde hissettiği gibi hissedebilesin.
Daha sık gökyüzüne bak, daha az ayaklara, böylece düşüncelerin daha net ve hafif olacaktır.
Konuşmak yerine, daha çok sessiz kal; böylelikle ruhun sakinliğe ve huzura erebilecek.
Yukarıda sayılan güzellikleri yerine getirebilmek için, gerekli olan doğadaki bütün canlı ve cansız varlıkların dengeli bir şekilde var olması gerekli değil mi?
“Irmağının akışına ölürüm” diyenlerin, doğayı savunan çevrecilere, ırmak bırakmadığı bir yeryüzünde, atların susuzluğunu giderdiği bir pınarı nerede bulacağız?
Masum köstebekler kazmıyorlar artık toprağı. Paragöz ve bencil insanların altın arayan dev köstebekleri (İş makineleri) var şimdi.
Doğanın kendi oluşturduğu besin zinciri içinde, hayvanlar bitkileri ya da bazı et yiyen hayvanlar ot yiyen hayvanları yeseler de doğada bir dengesizlik yaşanmıyor.
Ancak, insanoğlunun zekâsı ve buna bağlı kazanma hırsı hayvanları ve bitkileri talan ediyor.
Dişleri için filler, kürkleri için tilkiler kunduzlar, balinalar, balıklar, kuşlar, yılanlar… Son türü kalmadan yok ediliyor.
Anadolu topraklarında, nesli tükendi sanılan, son dönemde görülen birçok hayvan yok edildi. Urfa’da yuva yapan, “Kelaynak Kuşları” neredeyse, yok oluyorlardı.
Ülkemizde, eşek sayısı bile dibe vurmuş.1991 yılında, 943 bin 751 eşek varken, 2022 yılında 86bin 455 eşek kalmış. Gazetelerde eşeklerin sucuk yapıldığını okumuşsunuzdur. Eşek sütü son dönemde moda olmasaydı, eşek cennetinde yer kalmayabilirdi.
Ağaçlar kesilmesin. Doğa bozulmasın” diye direnen çevreci insanlara terörist gözüyle bakılıyor, bu gün. Asker olan köylü çocukları, büyük şirketlerin çıkarlarını çevrecilerden korumak için nöbet tutuyorlar. Amaç sadece ağaçlar kesilmesin. Çevre ve Dünya talan olasın. Bütün yaşananlar ne büyük çelişki!
Yeryüzünde beklide doğaya en saygılı olanlar Kızılderililerdir. Amerika’nın keşfedilmesinden sonra, Avrupa’dan gelen beyaz adamların mikroplu battaniyelerle öldürdüğü bu insanlar, o zamanın ABD başkanına mektup yazarak sorunlarını ve endişelerini anlatmışlardır. Bu mektup, doğanın korunması için bir “doğa amentüsü” gibidir. Mektubun sonunda;
“Canlıların yok edildiği bir dünyada insan ruhu yalnızlık duygusundan ölmez mi?
Unutmayın bu gün diğer canlıların başına gelen yarın insanın başına gelir. Çünkü bütün hepsinin arasında bir bağ var.”
1854 yılında, İnsan ve doğa diyalektiği açısından, en mükemmel bir halde yazılmış metinlerden birisidir bu. Günümüzde değerini daha çok anlamaya ihtiyacımız var.
Mektuptan can alıcı bir bölüm;
“Bu toprakların her parçası halkım için kutsaldır. Çam ağaçlarının parıldayan iğneleri, vızıldayan böcekler, beyaz kumsallı sahiller, karanlık ormanlar ve sabahları çayırları örten buğu; halkımın anılarının ve geçirdiği yüzlerce yıllık deneylerin bir parçasıdır. Ormandaki ağaçların damarlarında dolaşan su atalarımızın anılarını taşır; biz buna inanırız.”
Sanki Anadolu’yu anlatmış. Suyun parayla satıldığı, su içmenin bir yaşam hakkı olmaktan çıkarıldığı günümüzde ne diyelim, ülkemizde olanlara?
Çevre talanları alabildiğince şahlanmış.
En iyisi Tunceli’ye gidelim de yaşam hakkımız olan suyu bari Munzur Çayı’ndan içelim.
Doğa kesinlikle bencil değildir. Bu ülkenin, dağları, ırmakları, vadileri ve ovaları… Asla bencil değildir.
Bazı insanlar dışında, hiçbir şey bencil değildir.
Son bir söz;
“Dereleri temiz tutalım ki, torunlarımız balık yesin!”
Şuayip ODABAŞI