Card image cap
Çadirimin tepesi̇ şip dedi̇ damladi

ÇADIRIMIN TEPESİ ŞIP DEDİ DAMLADI


Dedem askere gitmiş. Acemi birliğinde komutan “bir müzik aleti çalan var mı?” diye sormuş. Dedem sağına soluna bakmış. “Ben çalarım diyen bir kişi bile çıkmamış. Dedem cesaretini toplayıp;
“Ben davul çalarım” demiş. Bütün acemiler, dedeme bakmışlar. Komutan “bir davul getirin” diye emir vermiş. Hemen bando takımının davulunu getirmişler. Dedem davulla bir iki ritim atmış. Komutan bile şaşırmış. Sonra da “sen böyle davul çalmayı nereden öğrendin asker?” diye sormuş.
Dedem,” ben köyde ramazanlarda insanları oruca kaldırmak için davul çaldım komutanım!” Demiş. Müzik kulağı olduğuna emin olan komutan dedemi askeri bandoda davul çalmak için ayırmış. Dedem bandoda çalışırken başka müzik aletlerini de tanımış. Eline almış. Çalabilir miyim diyerek, denemeler yapmış. En çok da hoşuna klarnet gitmiş.
Davulla çeşitli ritimleri çalmasını öğrenip kendisini geliştirirken, boş zamanlarında klarnet çalmaya başlamış. Gizli saklı yarım yamalak denemeler sonunda, “çadırımın tepesi şıp dedi damladı” oyun havasını çalmaya başlamış.
Askerliğinin bitmesine az bir süre kala ucuz bir klarnet bulup satın almış. Sonra da ver elini memleket.
Dedem, Dağ başındaki Yörük obasına gelmiş. Köyde keçi güden çobanlar. Radyo yok. Televizyon zaten yok. Birkaç evden ibaret obada herkes, “Ramazan davulcusu” geldi diye seviniyormuş. Belki köyde namaz vakitlerini öğrenecekleri bir saat bile yok. Zaten elektrikte yok.
Köyde mahrumiyetin rekoru için hiçbir şey yok. Kısacası köyde var olan tek şey yokluk!
Dedem bir gün can sıkıntısından askerden getirdiği klarneti sardığı havlunun arasından çıkarmış. Evin önünde iki parçayı eklemiş. Kamışını da ayarlamış. Sonra da avurtlarını şişirip bir üflemiş. Zorrrrtt diye bir ses çıkmış. Ninem eşek ossurdu zannetmiş. Klarneti dudaklarından çeken dedem, kamışı yalamış. Sonra tekrar üflemiş. Uzun bir üfleme yapmış. Sesi duyan üç beş kişi toplanmışlar dedemin başına. Dedemin klarnetle çalabildiği tek şarkı, “Çadırımın tepesine şıp dedi damladı” şarkısıymış.
Başlamış çalmaya. Herkes öküzün trene baktığı gibi bakıyormuş. Dedem her akşam evin önünde çalışma yapıyormuş. Artık şarkıyı hiç takılmadan çalıyormuş. Bütün köy şarkıyı ezberlemiş. Sözlerini değil, müziğini ezberlemişler lo!
Daha sonraları köyden birisi camiden davulu alıp gelmiş. Bu kişi dedem askere gidince davul çalan kişiymiş. Başlamış dedem klarnet çalmaya. O kişide davul çalıyormuş. Bir süre sonra davul ile klarnet arasında bir uyum oluşmuş. Bazıları başlamışlar oynamaya.
Aradan bayağı bir vakit geçmiş. Tilki Memed’in oğlu komşu obadan karlı bir kış günü kız kaçırmış. Köyün yolu yok zaten. Köye çalgıcı gelmesi mümkün değil. Hemen dedeme gitmişler. Dedem bir koyuna bu iş olur demiş.
Düğün başlamış. Köye çalgıcı gelemese de bir şekilde köpek öldüren şarapları gelmiş. Hava soğuk diye herkes çekmiş kafayı. Yapay bir cesaretle oynamaya başlamış oyun bilenler ve bilmeyenler.
Evin önünde tepişmekten sıkışan karlar, buz pateni yapmaya uygun bir hale gelmiş. Köylülerin ayaklarında, kış lastikleri. Kimisi emanet iskarpinlerle orta yerde. Güzel iskarpinler çok insafsız. Şarabın etkisiyle sınıfı geçenler, bir de iskarpinlerden şamarı yiyince öyle bir düşüyorlar ki ense kökleri yeri buluyor. Ensesini tutanlar gidiyor yenileri geliyormuş.
Dedem “Çadırımın tepesi şıp dedi damladı” çalıyor. Davul cu uyduruyor. Karların üstünde tepinenler tepiniyorlar. Birisi birdenbire elini kaldırıyor. Sonra da:
“Ustam ‘Çadırımın tepesi şıp dedi damladı’ çal.” diyormuş
Dedem hiç bozuntuya vermeden çalıyor. En coşkulu bir haldeyken yine bir başkası bağırıyormuş.
“Ustam yeter bu hava! Değiştir! ‘Çadırımın tepesi şıp dedi damladı’ çal.”
Dedem ya sabır çekip, yine başlıyor çalmaya. Bir süre sonra, sınıfı geçmiş başka birisi atılıyor.
“Dede olmuyor be ya! Değiştir şunu. Mesela, ‘Çadırımın tepesi şıp dedi damladı’ çal, be ya!”
Dedem soğuktan büzüşmüş ağzının suyunu siliyor. Koltuğunun altına klarneti sıkıştırıp ellerini ovuşturup ısıtıyor. Yeniden başlıyor çalmaya. Belki de elli altmış kere kesiliyor müzik. Her defasında, aynı istek.
‘Çadırımın tepesi şıp dedi damladı’ çal.”
Dedemin tepesi atıyor. Klarneti ikiye bölüp havlunun arasına sarıyor. Sonra;
“Ulen ben ne çalıyorum. Hep aynı. ‘Çadırımın tepesi şıp dedi damladı’ Yeter ulen! Ulen bana ananızı diktirmeyin. Çalmıyorum ya len! Sizin çadırınızın tepesini şiettireyim! Yeter ulan.”
Dedem bir daha kalrnet çalmıyor.
Yıllar sonra dedem beni çağırdı.
“Olum al bu gırnatayı. Evinize götü. Ben sene bunu çalmi öretcim. Bundan sona bununla sen uraş. Bak benden sene izin va! Gırnati aynı oyun havasını iki defa istiyen oluşa gıçına sokacan! Aklı başına gelsin”
O gün elime geçirdiğim klarneti hala çalıyorum. Tanınan bir adamım. Artık köyümde, ‘Çadırımın tepesi şıp dedi damladı’ diye bir oyun havasını bilen yok. Var mı yok mu, bir tek “Erik Dalı”
Erik dalının da erikleri yok.


Şuayip ODABAŞI
Aralık 2023