Siz bana bakmayın,
İçim gereği böyleyim ben.
Sahip olduğum tek sermayem;
Biraz hüzün,
ve biraz hüzünle sergilediğim eskimiş yüzümdür.
Başka bir şey beklemeyin benden...

Tutuverdim bir zaman,
Aşk denilen gönül yükünün bir ucundan;
Diğer ucu boşta kaldı.
Kaldıramadım...

Şımarık kelimelerin oyuncağı olacak değildim ya
Sustum.
En basit, en anlatılabilir dille sustum...

Kırılıp koptu sözcüklerin zincirleri,
Dağıldı harfler dört bir yana...

Ya tutarsa deyip,
Ümit mayası çaldım sevda gölüne,
Tutmadı!
Gülüp geçtiler!..

Paylaştım; payladılar!
Payımı aldım; saymadılar...

Bırakın dedim.
Bırakın, rüyalarımdaki kadar, mavi kalsın gökyüzü,
Dokunmayın çocuksu hayallerime
Dokunmayın umutlarıma...

Meğer aşk bir gönül eğlencesiymiş, öğrendim.
Nasıl da zevkle eğlenip durdu gönlüm benimle.
Aldatan da bendim, aldanan da;
Artık anladım, çok geç de olsa...

Siz hiç güneşin buz tuttuğunu gördünüz mü!?
Bu kadarı da fazla demedim!
Ne kadarı azdı ki?
Hem, kim görmüştü tam kıvamında bir aşkı?
Kim yaşayabilmişti ki gönlünce!?..

Varsın kısa olsun boyumun ölçüsü, huyumun ölçüsünden
Yeğdir aşığın yüzsüzü yüzlüsünden...

Bir ömür boyu gurbet çektim, doğup büyüdüğüm şu beden içinde,
Birinci elden aldığım şu gıcır hayat,
Elden düştü artık, kırık dökük geçmişin elinde.


Cemil Baştürk
02.09.2020