Card image cap
Üç mi̇lyon yahudi̇ye ‘’ hoş geldi̇ni̇z’’, üç buçuk mi̇lyon suri̇yeli̇ye ‘’defol’’ mu? –2. bölüm-



2. KISIM

A) Avrupa’ya göç
B) Avrupa’dan göç

A)

Bu bölümde lafı fazla uzatmadan direkt I. Dünya ve Kurtuluş Savaşı yıllarından başlıyorum.

I. Dünya Savaşında ülkemizde yaşayan azınlıkların hepsinin Osmanlı Devletine karşı ihanet içinde olduklarını görüyoruz.

Rumlar daha bu savaş başlamadan önce kurmuş oldukları Etniki Eterya Cemiyetinin faliyetlerine I. Dünya ve Kurtuluş Savaşında daha hız verdikleri gibi yeni kurdukları Pontus Cemiyeti ile de daha güçlü bir ihanet içine girdikleri gibi ldoğrudan doğruya Fener Rum Patrikhanesi hatta Yunan Kızılhaçı bile Türkler aleyhine faaliyetler içindeydiler:

Ermenilerin özellikle Taşnak Cemiyeti Doğu Anadolu’da katliamlar yapıyor, Rus orduları içinde gönüllü birlikler olarak Osmanlılara karşı savaşıyorlardı.

Bu arada en büyük zarar yine bizden olarak bildiklerimizden, hiç bir zaman azınlık olarak görmediğimiz ayrılıkçı, bölücü Kürtlerden geliyordu ki onların isyanları olmasa en azından Kurtuluş Savaşı daha kolay kazanılırdı.

Gerek İzmir ‘in gerekse İstanbul’un resmen işgali günlerinde Ermeniler de Rumlar da ellerinde Yunan bayrakları ile düşman askerlerini coşkuyla karşılıyor, mesela İzmir mertopoliti İzmir’e çıkan her Yunan askerini ayrı ayrı taktis ediyordu.

Peki Yahudiler? Yaklaşık sekiz sene süren bu savaşlar esnasında Yahudilerin durumu ve tutumu nasıldı? Yanımızda mıydılar karşımızda mı?

Tarihin tozlu sayfalarını karıştırdığımızda Yahudilerin de ilk başlarda Alyans ( Alliance ) adında bir cemiyet kurduğunu görüyoruz. Ancak bütün bu sekiz yıl boyunca gerek Osmanlı Devletini gerekse daha sonra kurulan TBMM Hükumetini rahatsız edici öyle ciddi bir olaylarına şahit olmuyoruz.( Biraz sonra bahsedeceğim Siyon Katırcı Bölüğü dışında...Onlar da zaten Türk Yahudileri değillerdi.) 

Kesin konuşmak yanlış olabilir ama yine de ben kendi tahminlerimi söyleyeyim:

Bilindiği gibi II. Abdülhamit’in tahttan indirilmesinde en büyük pay Ermeni ve Yahudilere aittir. Ancak II. Abdülhamit tahttan indikten sonra iktidarı tamamen ellerine geçiren, Padişah V. Mehmet’e kendi adı olan Reşat’ı bile kullandırtmayacak kadar devlete hakim olan İttihat ve Terakkicilerin azınlıklara uygudukları baskıların Sultan II. Abdülhamit’e rahmet okutacak cinsten olduğunu görünce (Mesela 1915 Ermeni tehciri...II. Abdülhamit tahtta olsaydı böyle bir kararı belki de hiç almazdı.) Ermeniler daha saldırganlaşırken Yahudiler pıstı, korktu. Çok fazla sesleri çıkmadı, çok fazla ortalıkta görünüp göze batmamaya çalıştılar bu yüzden de bugün hâla  I. Dünya ve Kurtuluş savaşlarında Ermeni ve Rumların ihanetlerinden bahsedilirken Yahudilerin ihanetlerinden bahsedilmez. 

Ama oldukça önemli bir durum daha vardı:

1921 de Fransa ile imzalanan Ankara Antlaşmasından sonra Yahudiler büyük ölçüde Osmanlı topraklarını terk etmeye başladılar ve geri çekilen Fransız birlikleriyle birlikte Fransa’ya, Avrupa'nın diğer ülkelerine iltica ettiler. 

Bu iltica tabii ki sadece Fransız askeri birlikleriyle birlikte yapılan iltica ile sınırlı kalmadı. Başka yollardan da Türkiye’yi terk ediyorlardı. Neden Peki?

Bunun pek çok sebepleri vardı.

Birinci sebep: Şayet bu Savaştan Türkler galip çıkarsa Siyon Katırcıları Bölüğünü unutmayacak ve bunun intikamını onlardan alacaktı. 

Peki neydi Siyon Katırcıları bölüğü: Uzatmadan kısaca yazacak olursak  Yahudiler Çanakkale Savaşları sırasında İtilaf Devletlerine cephede silah ve malzeme taşımak için bir bölük oluşturmuşlar, nakliye ve mühimmat taşıyorlardı.

İkinci sebep: (Asıl sebep buydu) Türkler her ne kadar I. İnönü, II. İnönü ve Sakarya Savaşlarını kazanmışlarsa da arada Eskisehir- Kütahya savaşlarında tökezlemişlerdi. Eğer Yunanlılar son bir savaşta galip gelirlerse Yahudilerin durumu çok kötü olacaktı çünkü 1917 yılında Selanik’te bir Yahudi mahallesinin Yunanlılar tarafından nasıl komple yakıldığını, daha sonra da bu yere Yunanlıların yerleştirildiğini hiç unutmamışlardı. İngiliz desteği ile gerçekleşecek bir Yunan zaferi demek Yahudilerin helakı demekti. O zaman Türkleri rahmetle arayacaklardı.

İşte bu sebeplerle on bin civarında Yahudi Fransa’ya, on bin kadar da diğer Avrupa ülkelerine göç eden Osmanlı uyruklu Yahudi vatandaşı oldu. Aynı şekilde 1917 olaylarından sonra Yunanistan’dan Fransa’ya ve diğer Avrupa ülkelerine giden Türk uyruklu Yahudiler de vardı.

Şimdi denilebilir ki ‘’ Hocam ! Senin üç milyon Yahudi dediğin bu mu yoksa ? ‘’ 

Elbette değil. Ve elbette bu toplam 20 bin Yahudi Avrupa ülkelerinde yirmi sene zarfında üç milyonluk bir nüfusa ulaşmadı. Ancak Avrupa'nın pek çok ülkesinde yaşayan milyonlarca Yahudi vardı.

B) 

Türk uyruklu Yahudilerin bulundukları ülkelerde her beş yılda bir Türkiye konsolosluklarına giderek kayıtlarını yenilemeleri gerekiyordu Türk uyruğunda kalabilmek için  ama pek çoğu zaten gittikleri ülkenin vatandaşlığına geçmiş, yine pek çoğu da bu kayıt yenileme işine önem vermedikleri için 1935 yılında Türkiye Cumhuriyetinin çıkarttığı bir kanun mucibince vatandaşlık haklarını yitirmişlerdi.

Ne zaman ki Hitler 1939 da önce Polonya’ya daha sonra da diğer pek çok Avrupa ülkesine girip Yahudi katliamı yapmaya başladı, işte o vakit Yahudilerin aklına Türk vatandaşı oldukları, tarafsız bir ülke olan Türk vatandaşlarına hiç kimsenin dokunamayacağı geldi.

Bundan sonrasını Türk Tarihi Profesörü Stanford J. Shaw’ dan dinleyelim özellikle altı çizili cümlelere dikkat ederek:


.........Bu durum Türk Yahudisi olmaktansa Fransız vatandaşı olmanın evlâ olduğunu düşünen bir kısım Yahudi tarafından pek önemsenmemişti.( Yani kayıtlarını yeniletmek olayından bahsediyor.) Ancak,  Naziler gelip Fransız Yahudilerine zulmetmeye başlayınca ve Türk diplomatları Türk asıllı Yahudilerin Musevi aleyhtarı kanunlardan muaf tutulması için mücadelelere başlayınca, Türk vatandaşlığını kaybetmiş olan bu Yahudiler Türk Yahudisi olmanın Fransız Yahudisi olmaktan kat ve kat evlâ olduğunu birden bire anlamış, Türk tabiiyetlerinin iadesi için Türk konsolosluklarına akın etmeye başlamışlardı. Türk Yahudilerinin üzerindeki baskı, Türk vatandaşlığı belgelerini gösteremedikleri sürece gitgide arttığı halde, her müracaatın Ankara’ya iletilmesi gerektiği için bu zaman isteyen bir işti. Bu durum karşısında Türk diplomatları iki seçenek buldular. Bazı durumlarda sahte belge düzenlediler. Türk Yahudilerinin toplama kamplarına, çalışma kamplarına gönderilmek veya evlerinden, dairelerinden iş yerlerinden atılmakla karşı karşıya bulunanlara, sahte Türk vatandaşlığı belgeleri verdiler. Bazen de “gayrimuntazam vatandaş” olduklarını, intizama dönüş muamelelerinin Ankara’da yürütülmekte olduğunu ve icabında her türlü korumada da dâhil, Türk vatandaşı kabul edilmeleri gerektiğini belirten belgeler düzenlediler. Paris’teki  Türkiye Başkonsolosu Namık Kemal Yolga ve Marsilya Konsolosu Necdet Kent inanılmaz bir tempo ile çalışarak bütün müracaatların muamelelerini yapmış, korumaya en muhtaç oldukları bir devrede Yahudilere bu korumayı sağlayacak belgeleri vermeyi başarabilmişti.

Türk diplomatların bu konudaki gayretlerini şöyle anlatıyor Stanford J. Shaw:

Türk konsolosları bazen bu kimselerin serbest bırakılmasını sağlayacak pasaport ve Türk vatandaşı olduklarını belirtir diğer evrakı vermek için toplama kamplarına kadar da gitmiş, hatta bu Yahudileri Auschwitz ve diğer ölüm kamplarına götürülmekte olan trenlere binmişlerdir. 

Stanford J. Shaw sadece Fransa’daki durumu anlatsa da. Diğer Avrupa ülkelerinde de  aynı Yahudi kurtarma operasyonları yapılıyor.  


Peki bu sahte belgeler sadece gerçekten de Türk uyruklu olan Yahudilere mi verildi? Bunu kesin olarak söylemek mümkün değil.

Bir soru daha: Bu faaliyetler sonucunda  Türkiye'ye  getirilen Yahudi sayısı 3 Milyon mudur?

Aynı  yazar yazısının değerlendirme bölümünde şöyle demiş: Tabiidir ki, Nazilerin katlettiği altı milyon Yahudi’ye kıyasla Türkiye’nin Fransa’dan kurtardığı üç bin kadar, bunun yanı sıra Doğu Avrupa’dan kurtarabildiği 100. 000 kadar Yahudi pek önemli görülmeyebilir. Ancak sonuç canları kurtarılmış olanlar için ve özellikle bundan 500 küsur yıl önce de olduğu gibi Türklerle Yahudilerin büyük bir buhran karşısında nasıl birlik olduklarını göstermesi bakımından önemlidir.

Yani Efendim özetle söyleyecek olursak ( Bu sefer ben söylüyorum )

Cumhuriyet yıllarında İsmet İnönü Hükumeti döneminde II. Dünya Savaşı sürerken Türkiye yaklaşık olarak 103-104 Bin Yahudiyi  ülkemize getirmiştir. Üç milyon diye bir rakam söz konusu değildir.

Bu Yahudilerin ne kadarı gerçekten Türk vatandaşı, ne kadarı değildir bilmek mümkün olmasa da  çok büyük kısmının Türk vatandaşı olmadıkları kesindir. Kaldı ki Türk vatandaşı olsalar bile g.tleri tutuştukça gah Fransız ( ya da başka millet) gah Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmaları kabullenilemez. 

Bu Yahudiler geldikten sonra Ülkemizde mi kaldılar?  Bir müddet için evet. Ama  Filistin topraklarında 1948 yılında bir İsrail Devleti kurulduktan  ve bu devlete artık hiç kimsenin dokunamayacağına emin olduktan sonra çok çok büyük bir kısmı İsrail’e gittiler. 

Son iki not ile noktalıyayım:

1- II. Dünya Savaşı yıllarında Yüz binin üzerinde Yahudi’nin hayatını kurtarmak için canla başla bir gayret içine girmiş olan olan Türkiye Cumhuriyeti ne yazık ki yine aynı yıllarda ülkemiz karasularında yaşanan Struma Faciasına engel olamamıştır ( Bu olayı daha önce başlı başına bir makale olarak yazdığım için ayrıca anlatmayacağım)

2- Sabetayistler demek ille de vatan haini demek değildir. Adamlar ( Ve kadınlar ) kendilerini daha rahat ve güvende hissetmek için yaşadıkları ülkenin dinindenmiş görünmeyi tercih etmişlerdir. Hepsi için mutlak vatan haini demek doğru değildir. En azından Lise sınıf arkadaşım Josef ( Sonra Yusuf’a ) Hakaret olur bu...( Soyadını yazmıyorum. Gerek de yok sanırım.) 

RESİMLER:

1- Yazımda bahsi geçen Stanford J. Shaw’ın eseri
2- 24. Şubat 1942 de Şile açıklarında içindeki 777 yolcusyla birlikte  batırılan ( Rusların batırdığı iddia edildi hep ) Struma adlı gemi...
3- Meşhur Türk Casusu İngiliz Kemal’in Kuruluş aşamasındanasıl İsaril ajanlarıyla bir olup Araplara karşı mücadele ettiğinin hikayesini anlatan İngiliz Kemal’in anılarından derlenmiş bir roman. ( Nu konuyu da daha önce yazdığım için tafsilata girmedim )
4- İsrail Devletini resmen tanıyan ilk Müslüman devlet oluşumuzun belgesi: 1 Nisan 1949 Tarihli Resmi Gazete. 
5- 1930 lu yılların sonlarında Filistinli Araplar, Yahudilerin İsrail’e yerleşmelerini protesto ediyorlar.
Sitedeki
Yazarın
Önceki YazıSonraki Yazı
Önceki YazıÖnceki Yazı
Üç Milyon Yahudiye ‘’ Hoş Geldiniz’’, Üç Buçuk Milyon Suriyeliye ‘’defol’’ Mu? – başlıklı yazı Sami Bibero tarafından 04.05.2019 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )