-Kaldığımız yerden devam ediyoruz sayın okuyucularımız. Sayın Gülveren sizce şiir toplumsal ve kültürel alanda şairle beraber yapılan toplumsal mücadeleleri ile çilesiyle içinde yoğun hissedilen yaklaşımıyla, kavrama etkisiyle kendini gösteren en özgün düşünme eylemlerinden birisimidir şiir? Şiir gerçekten insanın toplumun gerçeği dile getirmeyi zorlandığı anlayamadığı, kulaklarını tıkayarak duymadığı anlarda, bunu duymanın toplum için kaçışla bir zorunluluk olarak değerlendirmesini, bu duyumsayamazlığı şiirin anlatacağı sözcüklerin insanla toplumla buluşmasıyla, kendi başlarına yeterli olmadığı anlara yeterli olacağına inanıyor musunuz?
 
-Herkese selamlar diyerek başlamak istiyorum. Şöyle etrafınıza bir bakın dünya ile insan,insan ile dünya,insan ile insan birbirlerini kucaklayabiliyor mu? Hayır! Osmanlı ecdadımız gittiğinden beri, insanlık artık birbirinden ayrı acılarından ayrı hatta habersiz yaşıyor. Habersiz derken haberleri izleyerek duymak görmek anlamında söylemiyorum. Görmemek varmamak yarasını sarmamak anlamında söyledim. Gülümsemeyi merhametle kucaklaşmayı sağlayan ecdat ve onlar gittikten sonra, arzın her köşesine sömürmek için kendi fikrini kabul ettirmek için koşan zalimler zenginler hücum ederek, kandırarak bölerek maddi çıkarı için batı batı diyenlerin katı olduğunu vahşi olduğunu hissederek buna alet olmanın pişmanlığını hissederek, batı sömürmeye devam ediyor. Bilgi üstüne bilgi ile bilgiye doyan insanlık, hem bilgi hem de beslenmek adına erzaklarının elinden alınmasıyla aç kaldılar, bakın görün… Şiir toplumsal mücadeleleri ile çilesiyle içinde yoğun hissedilen yaklaşımıyla, kavrama etkisiyle kendini gösteren en özgün düşünme eylemlerinden birisidir şiir. İşte
 
Uyuşamayız, yollarımız ayrı;
Sen ciğercinin kedisi, ben sokak kedisi;
Senin yiyeceğin kalaylı kapta;
Benimki aslanağzında;
Sen aşk rüyası götürsün, ben kemik.
Ama seninki de kolay değil, kardeşim;
Kolay değil, hani,
Böyle kuyruk sallamak tanrının günü.
******
Bak! Dünya renkler içinde!
Bu güzel dünya içinde
Sevin sevinebilirsen,
insanlığın haline karşı.
Durmadan işleyen saatlerde
Dişli dişliye karşı;
Dişlilerin arasında,
Güçsüz güçlüye karşı.
Herkes bir şeye karşı.
Küçük hanım, yatağında, uykuda,
Rüyalarına karşı.
Orhan Veli
 
Kasnağından fırlayan kayışa
Kaptırdın mı kolunu Alişim!
Daha dün öğle paydosundan önce
Zilelinin gitti ayakları,
Yazıldı onun da raporu:
“İhmalden!”
Gidenler gitti Alişim,
Boş kaldı ceketin sağ kolu…
Hadi köyüne döndün diyelim,
Tek elle sabanı kavrasan bile
Sarı öküz güngörmüştür,
Anlar işin iç yüzünü!
Üzülme Alişim, sabana geçmezse hükmün
Ağanın davarlarına geçer…
Kim görecek kepenek altında eksiğini
Kapılanırsın boğaz tokluğuna.
Varsın duvarda asılı kalsın bağlaman
Beklesin mızrabını.
Sağ yanın yastık ister Alişim
Sol yanın sevdiğini.
Kızlarda emektar sazın gibi
Çifte kol ister saracak!
Rıfat Ilgaz
 
Kuş uçmaz, kervan geçmez, karanlık tuttu yolları
Gözün gönlün kararmış sen nasıl gecesin hey gidi
Buğdaysız, çavdarsız kara ekmeğe benzersin
Yıldızların, hani yıldızların, çiçeklerin nerdeler
Kalbin neden durmuş rüzgârı kesilmiş değirmen gibi
Suya indi çakallar, suya indi söğüt dalları
Barakmuslu mezarlığı kımıldanır için için
Barakmuslu mezarlığında seyran seyran ölüler
Kuş uçmaz, kervan geçmez, karanlık tuttu yolları
Gözün gönlün kararmış sen nasıl gecesin hey gidi
Ben ne inim ne cinim, ben bir garip âdemim
Barakmuslu köyünden selamsız oğlu Bekir
Yıkılası hanede sekiz boğaz altıma bakar
Ben kendimi toprak bilirim, toprak beni baba bilir
                                                          Atilla İlhan
-Şimdi şiir gerçekten insanın toplumun gerçeği dile getirmeyi zorlandığı anlayamadığı, kulaklarını tıkayarak duymadığı anlarda, bunu duymanın toplum için kaçışla bir zorunluluk olarak kendi duymazlığıyla değerlendirdiğini, bu duyumsayamamazlığı şiir anlatmıyor mu? İşte sözcüklerin insanla toplumla buluşmasıyla, kendi başlarına yeterli olmadığı anlara gönül gönül’e olmayla yeterli olacağına siz inandırmıyor mu? Bu gönülleri okşayan uyandıran hislendiren hecelerle şiir, insan okurken kendi hatasını görmez mi bu muhteşem anlatımıyla? Gönüllere hitabıyla onlara hissetmeleri için duyma varma eylemine de eşlik etmesi, gerektiğini vurgulamıyor mu? Tüm kesimlere hitap edebilen yeni bir anlatının yumuşak dokunuşuna sahibi olması da mı, dikkatinizi çekmiyor mu acaba? Vesselam.
Mehmet Aluç