Kâinatı Okumak



’’Ey hıyanetten daha zalim merhamet’’
Hakikati kim söylerse söylesin
İster ehil ister papaz dilletsin...

Dedi alim!
’’Sin şin’e girince mim açığa çıkar
Sizin taptıklarınız benim ayaklarımın altındadır!’’
bilmeden hakikat zahir göründü
ayak altı denilen aslında bir gömüttü...

Zulme uğrayanda insan merhamet bekler. Bekler ki kendisi vakti-i zamanında ne kadar eyler?
Bir araç ki hedefe, menzile ulaştırmak için ulak olsun. Varlığında kıymeti ne kadar bilinir? 1000 km yol gideceksin eşek mi, deve mi, at mı? Yol patikaysa eşek dersin, düzse at, çölse deve… Ya hiçbiri yoksa? Revan olduğun yol ayaklarında tükendikçe tüketir yolcuyu; bir han, bir istirahat gâh, olmadı bir kuytu ararsın. En çokta uzun yolculukta bir yaren, bir dildaş olsa dersin. Olmayanlar bir anda nasıl da değerlenir.

Bir araç ki; ok olsun menzile varmaya… Yay yoksa, arbalet yoksa ok ne yapsın bir başına?
Kâğıt kaleme, kalem ele muhtaç, el akıla, akıl ki fikre, fikir ki düşünmeye, düşünmek ki kaynağa, kaynak ki inanca, inanç ki imana, iman ki ilme muhtaç.
(O kitap ki bize kâinatı anlattı)

Okuduk, kâinatı okuyamadıysak ‘’bilim’’ der dururuz ilimden habersiz. Bilim ki yıl geçmiyor değişken, ilim ki varlığı kati olup değişmeyen…. Ya bilimsiz ilim olur mu? İlmi anlayabilmek için bilim değişken olsa da ilim anlaşılabilir mi? İlimsiz de bilim olmaz güç olur zor olur yanılgı olur, birleşince her ikisi deriz ya ‘’cuk’’ oturur.
Basit bir misal: ‘’Yerde ve gökte her şey Allah’ı tespih eder!’’ Bu ayet ki neye delildir? Tüm varlıkların canlı oluşuna. Bunu anlayabilir miydi insanlık 1000 yıl önce? Ne zaman anladık? Maddeyi oluşturan yapı taşı atomdur ve o atomların etrafında dönen izotoplar olmasa madde oluşamaz. Fizik kuralı yani bilim. Bitti mi; hayır bitmedi atomdan daha küçük zerreler de zaman sonra keşfedildi.

Konumuza dönelim ‘’merhamet’’ nasıl olur da zalim olur. Hele ki o sözü söyleyen bir papazsa! O konuya girmeyeyim, adres verelim merak edenler oradan buyursun okusun yer kaplamasın. ‘’Papaz Odon’’ yazarlarsa arama motoruna çıkartacaktır sözün sahibini karşınıza vesselam.

Merhamet ki dinimizin en çok önem verdiği, kötülüğe dahi merhametli ve iyilikle yaklaşılması gerektiğini hep bize vurgular. İşte ahval o ki hasetlik varsa, kıskançlık varsa, ‘’ben olmalıyım’’ varsa, hele ki böbürlenme ve büyüklük duygusu varsa; merhamet öyle algılanır ki zülüm gelir zalim olur karşıya… Kabil’in kıssası gibi, Yusuf’un kuyuya kardeşleri tarafından atılması gibi, İbrahim’in Nemrut’u, Musa’nın Firavunu gibi.

‘’Sin şin’e girince mim açığa çıkar…’’ Meselesi ki. Muhyiddin İbnü’l-Arabi’nin acı hikayesi.
Yavuz sultan Selim Şam’a girince Muyiddin’in mezarı bulunur.
Bu da ilim sahibi olanın sırrı. İşte Kâinatı okuyunca alimler ki merhametin zalimliğini (Merhamet: Kötüye, zalime zulüm gelir elbet) görebilmekte.

Vah ki vah! Orucu bozanlarla, namazı bozanlar faslındayız! Bunlar ilmihal faslı. Ey iman edenler; ne zaman kâinat faslına geçeceğiz? Yoksa kâinat ‘’big bang’’ ile mi başladı?