Kaldırıp başımı bir zaman, 
Seyre dalmıştım alemi...

İçimde, uçsuz bucaksız, tarifsiz bir heyecan;
Ufukta, göz alabildiğince, ölçüsüz bir neş'e;
Ve yüreğimde, uçtan uca hayaller zinciri vardı...

Bir çırpıda boyanmıştı içim gök rengine,
Ne aslı bendim, ne de astarı.
Eskidikçe, yeni bir boya vuruluyordu üzerine...

Koşuyordum, 
Her adımda bir eksiklik kalmışçasına,
Bir doru at gibi,
Çatlarcasına koşuyordum...

Ter içinde kalmıştı ruhum.
Korkuyordum, öyle deli dolu koşarken, 
Kendi kendimle konuşuyordum...

Sevda zedeler gördüm sonra yol üstünde,
Candan geçmişlerdi bir canan uğruna. 
Öptüm o tertemiz alınlarından şefkatle...

Bir soluksuz hayattı;
Dur duraksızdı.
Yamandı geçen her bir an.
Yetmezmiş gibi kendi kendini yitirdiği
Gelip, bir de benden çalmıştı zaman...

Çok sürmedi, 
Geçti gitti sonra o sürur.
Eridi, ırmaklara karıştı, sevda dağının o saf karı.
Kim bilir hangi çorak toprakları besler şimdi...

Özrü kabahatinden küçükmüş gönlümün,
Gözümün içine baka baka işlediği cürümlerin,
Bana bıraktı hep ceremesini...

Kaldırıp başımı bir zaman,
Seyre dalmıştım alemi.

İçimde uçsuz bucaksız, talihsiz bir heyecan;
Ufukta, göz alabildiğince, ölümsüz bir endişe;
Ve yüreğimde, uçtan uca hayaller zinciri vardı.

Sonra, boynuma dolandı o zincir.
Ne köleydim, ne de azatlık,
Yine de tutsak oldum,
Sürgün edildim benden bana.
Ne boyanacak bir aslım kaldı ortada, 
Ne de bir astarım.

Cemil Baştürk