Boş bir sandal gibiydi yüreğim. Deniz üstünde dalgalar arasında sendeleyen, sallanan... Nereden bilebilirdi ki onu sevdiğimi. Belki yıllar sonra anlayacaktı  ama o zamanda iş işten geçmiş olacaktı ve onun acı haberi ile sarsılacak, belki ardından günlerce ağlayacaktı. Onunla bir sevda yaşamasa bile, teklifinde bir sevgi vardı, elbette.

Yaz tatillerinde fabrikada vasıfsız işçi olarak çalışıyordu Emine. Kışında okuluna devam ediyordu. Geçim sıkıntısı daha bu yaşlarda binmişti boynuna.

Onu;  bir fabrikada tanımıştı. Sevgisini aracı koyarak, sevdiğini arz ettikten sonra tanımaya meyil etmişti. Aslında hiçbir zaman bir araya gelerek konuşma fırsatı bulamamışlardı. Sadece kaçamak gözlerle bakarlardı birbirlerine, bu kaçamak bakışları ancak birbirleri eminim fark ediyorlardı.  Çünkü böyle bir şey ilk defa başlarına geldiği her halukarda belliydi. Hep birbirlerini takip de idiler izliyorlardı, birbirlerini.

Bir gün iş çıkışı kızı takip etmişti, Kenan. Servis otobüsünün yakınına kadar gelmişti. Kız otobüste birkaç yolcuyla birlikte, sıralanmış koltukların birinde tek başına oturuyordu. Yanında kimse yoktu. Hava sıcaktı, yolculardan bazıları aşağıda arabanın dolmasını bekliyordu. Hem de gölgeleniyorlardı. Bu bir avantajdı onlar için. Çünkü arabanın içindeki sıcağa maruz kalmıyorlardı, bu yüzden. Gölgelikte birkaç tanede bank vardı. Yolcuların oturup soluklanmaları için.

 Kenan’da bunların içindeydi. Fark edilmemek için bin bir çaba harcıyor. Bir bu peşine düştüğü kızı bir etrafında bulunan insanları kolluyordu gözleri. Çok dikkatli biriydi. Hani ‘’cin gibi’’ derler ya. Bu tipinden de anlaşılıyordu. Zayıf, uzun boylu, kara yağız oldukça esmer biriydi. Dudakları kalın, ağzı hafif büyük burnu ise zayıflığından dolayı dik görünüyordu. Belki yakışıklıydı ama bunu zayıf olduğundan belli etmiyordu.

Kız halinden memnundu. Kendisiyle bu denli,  ilgilenen biri çok hoşuna gitmişti.  İlk defa böyle kendisine ilginç gelen bir şey yaşıyordu. Belki aşkı ilk defa yaşayacaktı, izin verirlerse.  İçinde,  kıpır- kıpır yüreğinin ritmini değiştirecek bir şeyler yaşadığını düşündü kız. Belki hiç konuşmamışlardı ama onun kendisini sevdiği  için burada olduğunu biliyordu. Onun kendisinin sevmek istemesini sevmişti belki de ya da sevdiğini zannediyordu.  Kenan’ın,  o kara- kara gözlerinin üzerine dikilişini fark ederek içindeki duyguya hakim  olamıyor, kendisini sevdiğini düşünüyordu.

 Köylü olan yolcularla da ilgili garip şeylerde yaşanıyordu bu arabada. Otobüste; kucağında cins bir horozla oturan köylü, horozun hareketliliğine ve gıdaklamasına sahip olamıyor, adeta horozla cebelleşiyordu. O yıllarda;  cins horoz yetiştirmek, dövüştürmek  bir hobi haline gelmişti, insanlar arasında. Herkeste bunun meraklısı durumundaydı, adeta. Adamın kucağındaki; horoz dövüşçü olunca,  yerinde duramıyor, sürekli hareket ediyor ve arada birde acayip- acayip sesler çıkarıyor. Ötmek için çabalıyor, sahibi de bu hallerini durdurmak istiyordu sürekli.  Adamın bu çabasını yakınında hisseden kız ise bu durumu çok komik bulmuş gülmek istiyor fakat karşısında oturan adam sevildiğini zannettiği Kenan’ın yanlış anlamasından korktuğu için gülmelerini bastırmaya çalışıyordu.

Çünkü bu kuru, kara yağız gencin kendisine güldüğünü zannetmesinden korkuyordu. Kenan’ın arabada olandan bitenden haberi yoktu. Kızın düşüncesi;  bu oğlanın kendisiyle ilgili hayaller kurmasıyla ilgiliydi. Kız rahat hareket edemeyeceğini düşündüğü için oğlana ümit vermek istemiyordu. Aklı ve duyguları çok karışıktı. Aklı ve kalbinin bir araya gelmesini bekliyordu. Duyguları sevilmek istiyor ama korkuyordu.  Ayrıca sorumluluk sahibi bir çocuk olarak yetiştirilmesinde bunun çok büyük bir payı vardı. O yaşına kadar hep ezilmiş, zorluklar içinde yetişmişti.

 Fakir bir kızdı, okula bile zor şartlar altında gidip geliyordu. Yokluktan okulda gün boyu aç kaldığı bile oluyor öğlenleri parasızlıktan yemek yiyemiyordu. Köy durağının karşısında bir fırın vardı. Yol parasını ayırdıktan sonra belki çeyrek ekmek edecek parası olursa onu alıp kuru-kuru, arabanın içinde saklaya- saklaya yediği günler oluyordu.  Ne zor bir durumdu ki;  birini bulsa birini bulamıyordu. Aile halkı büyükten küçüğe hep çalışmak durumundaydı. Bunları düşününce kendisinin sevmeye hakkı olmadığını zannediyordu ve duygularını bastırmayı yeğliyordu.

Ve karşısında sevgi dolu bakan bu gence ne kadar güvenebileceğini de bilmiyordu. Bu duygularda evine varana kadar, cebelleşti yani savaştı. Sonra normal hayatına döndü. Beklemeye koyuldu. Aradan zaman geçti, ne kadar bilinmez. Onu tekrar karşısında gördü. Yine fabrikalardı. Güzel bir gündü. Bir aracı tutmuş haber göndermişti, Kenan. Öğle arası yemekten sonra görüşelim, bahçede,  diyordu. Kız iki ara bir derede kalmıştı ve de korkuyordu. Gitmek istiyor, söyleyeceklerini duymak istiyordu ama bir türlü cesaret edemiyordu. Hadi başına kötü bir şey gelse iş yerinde dedi kodu çıkarsa o zaman ne yapardı. Hiç cesareti yoktu, söylenen yere de gitmemişti. Yerin kulağı var derler. Nihayetinde kızın yakın bulduğu lakin kendinden büyük bir tanıdığına bu konuyu açması üzerine;  oğlanın kulağı idarece çekilmiş kızı bir daha rahatsız etmemesi konusunda söz alınmıştı.  Sözde…

Meğerse kızın ağabeyim dediği kişide seviyormuş kızı. O günden sonra kızla; ne buluşmak için aracı gönderdi Kenan ne de takip etti kızı. Teneffüs aralarında bile hiç görünmez olmuştu. Bu durum kızda gözle görülebilecek kadar belirginleşmişti.

 Kız; durgun dalgın ve buruktu. İnsan sevince yaşadığını hissediyordu. Ona yakın olmasa, hiç konuşmasalar bile onun yokluğunu yaşıyordu kız.  Mesala; gözleri teneffüs  aralarında hep onu arıyordu, iş çıkışlarında olur olmaz arkasına bakıyor  o takip ediyor mu diye düşünüyordu. Ve böylece bu sevginin bittiğini düşünüyordu.

Artık okuldan mezun olmuşlardı. Herkesler diplomasını almış okulla ilişiği kesilmişti. Kaç yıl geçti bilinmez. Geçim derdi başa düşmüş bütün arkadaşları;  ya kadrolu iş peşinde ya da Üniversite’ ye girme çabasında koşuşturuyorlardı. Bu arada Kenan unutulmuş, Emine onu hiç düşünmüyordu. Düşünceleri de değişmişti artık Emine’nin.

Onun çirkin olduğunu kendisinin yanına yakışmadığını düşünüyordu. Taki  onu tekrar görene kadar bu böyle düşünmüştü.

Tanımamıştı bile onu, iç güzelliği hakkında da hiçbir bilgisi yoktu zaten. Yine iş arıyordu, sınav başvurularında bulunmak için il müdürlüklerine taşınıyordu, hep. Çünkü;  yaşadığı köyden müracaat yapamıyordu, Emine. Şimdiki gibi de elektronik ortam diye bir şey de yoktu ki yıllar önce.

Böyle bir zamanda kader onları tekrar karşılaştırdı. Hem de il garajında. İkisi de iş müracaatın da bulunmuş yaşadıkları yere dönmek için aynı arabaya bineceklerdi.

Karşılaşmaları yıllar sonra birbirlerinden habersiz ve çok ani olmuştu. İkisi de bir anda garajın önündeydi,  yüzler, gözler şaşkın birbirlerine ne diyeceklerini bile bilmiyorlardı. Yakası yarı bağrına kadar açıktı. O an; Emine’yi  görünce  gömleğinin yakalarını ilikledi önce hafifçe boynunu  eğmiş  birazda mahcup selamlamıştı, Emine’yi. O anı yıllar sonra bile hiç unutmadı, Emine. Hala hatırında  dün gibiydi.

 İçki içmeyi berduş gibi dolanmayı,  severdi Kenan.  Emine, bunu okul yıllarındayken bilirdi. Devamlı; Müslüm Gürses dinler ona baba diyecek kadar çok severdi bu sanatçıyı, bunu da bilirdi. Emine bu hallerini severdi aslında onun.

Her ikisi de bu şaşkınlığı üzerlerinden atıvermek ve normale dönmek isterken gayet sakin olmayı düşlüyorlardı. Ve tokalaşmak için eller birbirine uzanıyordu, derken delikanlı yarı bağrına kadar açık olan düğmelerini, iliklemeye çalışıyordu. Emine ise çok şaşkın ve sevinmişti,  için- için. İlk defa tokalaşmak bahanesiyle elleri ellerine dokunuyordu. Aklından, yüreğinden bin bir soru geçiyordu. Acaba beni gerçekten sevmiş miydi? Hala düşünüyor muydu? Eğer; çok sevmişse neden bu kadar korkmuştu da benden elini eteğini çekmişti. Hep bunları düşünerek hem sevindi hem de üzüldü, onu görünce. 

Oysa o Kenan yine eskisi, gibiydi. Kara yağız, uzun boylu, zayıf, dudakları kalın, esmer mi esmer bir çocuk öylece karşısında duruyordu. Bir an, o da şaşırmıştı, belki de sevinmişti, Emine’yi görünce aniden karşısında. Emine hemen fark etti kendine duyulan saygıyı.

Eskisi gibi yine aynı kibarlık ve nezaket içinde selamlamıştı, Emine’yi. Şimdi Kenan’ı  daha da çok sevinmişti. Ona sarılmamak için kendini zor tuttu. Aklından şimşekler gibi fikirler gelip geçti. Kız yine Ona karşı mağrur, eğilmez dik başlı, sevgisine muhtaç;  değilim ya da laik değil benim sevgime düşüncesiyle davrandı. Bin bir çelişik duyguları yaşadı o an.

Artık yıllar geçmişti. İkisinin de yolları ayrılmış, evlenmiş çor çocuk sahibi olmuşlardı. Belki huzursuz belki de mutlu mesut yaşıyorlardı, birbirlerinden habersiz.

Yıllar sonra;  arkadaşlarına ulaşmış olan Emine eski günleri yad ederken Kenan aklına gelince ve onun mecnun hallerini düşününce sormaya kalktı ve aldığı cevap karşısında bet baht oldu. Sendeledi, sersemledi, soluğu kesilecek gibi oldu. Gözleri görmez olup, kulakları uğuldadı, şok geçirdi. Sanki; duydukları karşısında. Bir yanlışlık olabileceğini düşünerek, defalarca sordu aynı soruyu ''Emin misiniz?' Diye yalvarırcasına. Duymak,  istediği cevabı bir türlü alamadı.

          Duyduklarını aklı almaz, inanamaz söylenenlere. Gözleri buğulanır, düşünemez olur, yüreği paramparça dizlerinin bağı çözülür ve olduğu yere çöker. Artık Kenan ölmüştü yoktu. Bir müddet sonra kendine geldiğinde olayın nasıl cereyan ettiğini sordu, arkadaşlarına. Çalıştığı iş yerinin aracını alkollü kullanmış ve bir trafik kazasına sebep olmuş ve aracın altında kalarak can vermişti.

 

 Evlenmiş baba olmuş bir oğlan bir kız çocuğu varmış. Emine ailesini arayıp sormuş çocukların baba anne ile yaşadıklarını öğrenmiş, yüreğini ferah tutmayı  yeğledi.

 

Yakınlaşmasa bile kendini seven insana çok üzülen Emine bir müddet derin bir acı, sıkıntı, gözyaşı içinde bu acıyı kendi içinde kimselere bildirmeden günlerce yaşar.  Gün gelir kendinden nefret eder. Sevgisine karşılık vermediği insan için günlerce gözyaşı döker. Sonrada kendi kendisinin tesellisi olur. 

 

Göz yaşında ıslanan sevgiler

Islandıkça kanayarak

Yürekte büyürler

Büyüdükçe çağlayarak coşarlar

Unutulmuş gibi görünen

Bu gibi sevdalar

Kalplerde

Bedende can çekişir

Yüreklerde hıçkırık olur

 Damla damla akar

Sonra gözlerden…

 

Ben bu sevdaya güldüm

Alay ettim, yakıştırmadım

 Sonra ağladım

Mağrur bakışıma

 Sevdalanana,

En sonunda belki de bende sevdim

Lakin bunu kendime bile

 

İTİRAF EDEMEDİM…      SON

Card image cap