Card image cap
Hizir

HIZIR

Tan ağarmadan kalkıp, abdest alıp namaz kıldı. Sonra ahıra girip mallarını yemledi, çıktı. Çocuklarının yattığı, toprak tabanlı, kerpiç duvarlı, bembeyaz badana boyalı odaya girdi onları şöyle bir kol açan ederek bir saniye onları gözledi; ne kadar da derin uyuyorlardı. Daha gelin başlı gelindi ama şimdiden 6 tane çocuğu vardı. Sık aralıklarla doğurduğu için bu çocukların yaşları birbirine çok yakındı. Bazılarının arasında tam bir yaş bile yok denebilirdi. Tıpkı ikiz gibi görünüyorlardı. En büyüğü on, en küçüğü beş - altı yaşında üstelik  yine hamile.

Zeynep Ana: uzun boylu, yüzü çok zayıf, kupkuru, teni kapkara, vücudu zayıf ama kemikli. Anlayacağınız kara kuru zayıf olmasına rağmen sağlıklı bir kadın.

Bu gün sabah her zamankinden daha erken kalktı. Abdestini alıp namazını kıldı. Evindeki işlerini daha bir hızlı yaparak ortalıktaki döküntüleri toparladı. Sonra azık bohçasını hazırlamaya koyuldu. Çünkü bu gün tarlaya gideceklerdi. Daha çocuklar uyanmamıştı. Bu nedenle kahvaltıda yapmamışlardı.

Azık bohçasına biraz bulgur pilavı yapıp koyacak, birkaç yufka ekmeği çileyip(ıslatmak)dürecekti(katlamak). Pilavın yanına salata için domates, salatalık, biber, soğan, maydanoz aldı. Bunları iyice bir yıkadı önce, bunlarda hazırdı. Tan yeri yavaş yavaş ağarmaya başlamıştı. Eşine at arabasını da hazırlaması için uyardı.

Birazdan çocuklarını kaldıracak, kahvaltılarını yaptıracak ve sonrada tahta tekerlekli at arabalarıyla tarla yolunu tutacaklardı. Ancak kahvaltı yapmaları şarttı. Kahvaltı da hepsi hepsi biraz çorba, tereyağı, çökelek, bahçelerinden toplanan siyah, yeşil zeytindi. Bunları hazırladı.

Üzerindeki kıyafetlerini çıkarıp önce şalvarını çekti bacağına, bir eski köynek ve üzerine bir yelek giyip başına oyalı beyaz yağlığını da bağladı. Köyün fırınına, alacağı ekmek için yola koyuldu. Köyün çıkışında bulunan fırına ulaşmak için beş - on dakika yürüdü.

Şimdi fırının kapısındaydı ki! Fırından tam çıkmakta olan biriyle hapa hap(karşı karşıya) kaldı, çarpışmak üzereydiler ama buna fırsat vermeden durumlarını düzelttiler.

Bu kişi hiç tanımadığı biriydi. Elindeki ekmek ise nar gibi kızarmış, misler gibi  kokuyordu. Bunca zaman geldiği bu fırından böyle bir güzel koku almamıştı bu güne kadar. Tam fırına girmek üzereyken, oda çıkmak üzere burun buruna gelip ayrılan tam kapı eşiğindeki bu karşılaşma şimşek çakığı gibiydi.

 Toparlanma ise bir saniyelik bir süre almıştı oysa. Gayet sakin bir tavırla elindeki ekmeği ikram eden çok yakışıklı bir delikanlı duruyordu karşısında. Ömründe hiç bu kadar yakışıklı birini görmedi sanki bu kadın.

Yüzüne bakınca afalladığı bu gencin kendisine ikram ettiği ekmeği almaktan bir anda bende ekmek almak için buradayım diyerek reddetti. Gencin verdiği ekmeğin bir parçasını dahi almadı. Gençse arkasına bakmadan çıkıp gitti.

Zeynep Ana da fırına girdi, bu olay bir saniye sürdü ancak. Zeynep Ana öyle bir irkildi ki anında fırından fırladı o ataklığı ile sağı solu kolaçan etti, ama ortalıkta kimseler yoktu. Hayretler içinde bu genç nasıl olur da bir saniyede kaybolabilirdi ki? Her yer dümdüz, saklanacak ya da gözükmeyecek bir yerde yok. Kaybolan gencin arabası da yoktu ki tüm bu sorular Zeynep Anayı boğuyordu. Dümdüz arazide gözleri o genci çok aradı. Evine de biraz vakitsiz gitti.

 Sanki bu genç toz olup uçmuştu, kaşla göz arasında.

             Aradan yıllar geçmesine rağmen hala o olayın etkisinde olan Zeynep Ana, onun ne kadar yakışıklı ve alımlı bir genç olduğundan bahsetti durdu. Sonra da o kendisine sunduğu ekmeğin o muhteşem kokusunun daha hala burnunda olduğunu ve o ekmeğin ne kadar güzel piştiğinin lafını verdi(söylemek), oturdu(sık aralık).

‘’O Hızır’dı. Bana ekmeğini sundu. Keşke o ekmekten bir parça yiyebilseydim.’’Sözü ağzından hiç eksik olmadı…mlk

                                   SON  

 

                                                           Melek avcı çoşkun