Kırmızı topraklı vadiden ulaşıldı Bey Amcanın küçük cennet bahçesine, sıralı elma, armut, nar, yenidünya, kivi, incir gibi ağaçları ve meyveleri arzı endam ederken, tepenin sırtlarında saklı üzümleri ile salınan asmaları, onun etrafında enva-i çeşit rengârenk kır çiçekleri ve en kenarda da heybetleri ile ceviz ve şıralı dut ağaçları.

Bey Amcanın bahçesinde nebatatın hepsinin ayrı bir nazeni vardı fakat İncir ağaçlarına karşı yakın alakası, cömert davrandığı aşikârdı. O cömertliğe, onlarda layıkıyla meyveleri ile bilmukabele de bulunmuştu. Sonrası bir tutam yarpuz ve nanenin enfes kokusu ve şırıldayan kaynak sudan birkaç avuç içerek derme-çatma kulübenin duldasında bulduk kendimizi.

Çileli, nasırlı elleri ile koynundan çıkardığı tütünü sardı ve bir fırt bile çekmeden buğulu gözlerle derince karşıya baktı. Karşımızda duran incirleri işaret ederek “beyim, biz bu yad ellere 1960 larda aş için, fabrikada çalışmak için mezradan geldik. Bozkırlarda kerpiç evlerde büyümüşüz, bizim oraların kışı uzun olur, incirin adını duyduk ama kendisini burada bulduk. Bunların bir kısmı aşılı, bir kısmı da aşısız incirler, heryerde filizlenir dikmeleri kolay yetişir. İlkinde biz bile bir süre karıştırdık kimseler söylemedi, anlayamadık, sonradan öğrendik aşılıyı, aşısızı.” dedi.

“Anadolu’nun kara kışı olan yerlerinde incir pek yetişmez, yetişse bile ya meyve vermez veya ömrü yetmez. İncir ağacı, kışı sert olmayan dağda bayırda, kayalıkta, harabede her yerde filizlenir ve çok sulak sevmese de dikmeden ağaç haline gelir. İncir ağacı aşılı ise meyvesi eve, bin bir çeşit aromalarıyla sofralara, keyfimizin abadına dem salar. Aşılı değilse kuş, kurt, kuzu bile tenezzül etmeden dalında koparılmadan heba eder.” dedi Bey Amca.

Sonra cigaradan bir nefes çekerek, “insanoğlu da incir ağacı gibidir. Köyde, kentte, fizanda her yerde doğar, büyür, gelişir, serpilir. Nerde ve ne olduğunun bir kıymeti yoktur. Önemli olan karakışı görmeden aşılı olup, ilim, irfan, ve ahlak sahibi olması ve ahvalımıza çeşni katmasıdır. Fezadaki yıldızlar gibi etrafına sukutuyla bile irfan yayması ve ışıklar saçmasıdır. Oda insanda hüsnü ahlak, entelektüel servet birikimi ve aşısı ile olur.” Evlat dedi.

Elinde kopardığı bir demet yarpuza bakarak “evlat, bilgi üretemeyen, kendisini geliştiremeyen, ilim, irfanı olamayan, aşılanmayan kişi nerde ve ne olursa olsun aşısız aha şu bizim incir ağacı gibi ya meyve vermez veya verse de yenmez. Sonrası tıngırdayarak boş bir kervanın yolcuları olurlar vesselam” diyerek sözlerini tamamladı kahrı çok derviş gibi safdil Bey Amca.

Rahmi Kızıltoprak