Okul yıllarım hep bir keşmekeş, sıkıntı ve yokluk içinde geçip gidiyordu. Orta okulda dayımlarda okuyordum. İkinci sınıfa geçtikten sonra onlar Ankara’ya taşındılar. Benim yine yer sorunum ortaya çıkmıştı. Ben nerede kalacaktım. Bir gün soğuktan hasta olduğum bir zaman, halamın kızı ile karşılaştım. Benim hasta olduğumu görünce dayanamadı ve beni evlerine davet etti. Dört tane çocukları, iki de kendileri altı kişilik bir aile idiler. Benim acınacak halimi görünce beni de evlerine aldılar. Allah razı olsun onlardan o yıl yatacak sıcak bir yer ve karnımı doyuracak sıcak aş bulmuştum.  O yıl okul işleri de öylece devam etti gitti. Büyük çocuklarının adı İbrahim idi. İbrahim benimle aynı yaşta ve orta okul ikinci sınıfta okuyordu. Çok iyi anlaşır ve her işi beraber yapardık. Anılarımda saklı kalan en mutlu yıllarımdan birisi de o yıl olmuştu. Babam o yıllarda iflas ettiği için fazla bir paramız olmadığından ve okul kitaplarının da çok fazla pahalılığı benim bütçemi fazlası ile zorluyordu.

Hiç unutmam bin dokuz yüz seksen yedi seksen seki sezonunda okul kitaplarımı benden bir yıl önce okuyan abilerimizden satın almıştım. Matematik kitabını kimseden satın alamamıştım. Mecburen kırtasiyeden satın almak zorunda kaldım. O zamanlar kitaplar çok fazla para tuttuğu içinde ha demeye kitap alamıyordum. Hayatımda hiç unutmadığım matematik kitabı alma serüveni şöyle başlamıştı. Matematik kitabını kırtasiyeye sordum, kırtasiyeci kitabın fiyatının altı yüz yirmi beş lira olduğunu söyledi. Söyledi söylemesine ama benim cebimde eskilerin deyimi ile elli kağıt vardı. Geriye kalan beş yüz yetmiş beş lira boynumu uyuz tutmuş insanlar gibi tatlı tatlı kaşındırıyordu. Matematik kitabının yüz lirasını da bir akrabamızdan temin etmiştim. Kalan dört yüz yetmiş beş lirayı tamamen tesadüf rastladığım, babamın yakın bir arkadaşı olan Ahmet amcadan utana sıkıla istemiştim. Allah’tan babam yakın bir zaman sonra ilçeye gelmişti ve babamdan kitabın parasını almış Ahmet amcaya iade etmiştim.

Aradan yıllar geçti, devran değişti. Şimdi ki çocuklar tebeşiri bile tanımıyorlar. Akıllı tahtalar, tabletler, bilgisayarlar, çeşitli renkte boya kalemleri, ince uçlu kalemler ve sırt çantaları ve sayamadığım bir sürü şeyler……Bizim sınıfta yalnızca bir çocukta uçlu kalem vardı. O kalemden yazmak için herkes can atıyordu. O zamanlar top oynayacağımız lastik toplarımız vardı, onlarda etraftaki bahçelerin çitlerinde ki tellere takılıp patlıyordu. Tek futbol topu vardı oda okulun topu idi. Biz arkadaşlarla okulun hademesi (Müstahdemi) Zekai amcayı tanıdığımız için O temizlik yapana kadar okulun topunu alıp bahçede top oynuyorduk. Bazı zamanlarda futbol topunun hatırına temizliğe bile yardımcı oluyorduk. Buz ayazında saatlerce top oynadığımız zamanlar oluyor, hatta eve geldiğimizde birde üstüne fırça yiyorduk.

Okula yarım saat gidiş yarım saatte geliş mesafesi ile toplamda bir saatlik zamanımızı alıyordu. Yakın köylerden okula gelen arkadaşlarımız vardı. Zemheri ayında okula geldikleri zamanlarda takkeleri, buyun atkıları, hatta kaşları bile buz tutuyordu.  Şimdi bakıyorum da etrafımızda insanların çocuklarına, evleri ile okulları arası birkaç yüz metre olduğu halde servis ile okula gidip geliyorlar. Kitaplar okul açıldığı gün okuldaki masalarının üzerinde hazır. Kışlık montlar, kışlık ayakkabılar, sıcacık kaloriferli okul, bizim gibi kömür sobasına talim etmiyorlar. Şimdi her şey beleş ne kütüphaneye gidip kitap aramak var nede saatlerce ödev yapmak var. Ödevler Google amcadan ne sorarsan sor cevap hazır, kütüphanede kitap karıştırmak artık mazi oldu. Ama bir şey söyleyeyim mi, bizim zamanımızda belki bunlar yoktu, var ise de çok az öğrencide vardı. Ne o eski kışlar kaldı nede o eski karlar. Karların içine damlardan atlıyor belimize kadar karlara batıyorduk. Fakat o yokluklara rağmen o sıkıntılı günlere rağmen biz çok mutluyduk. Teknoloji gelişti çocukların her şeyleri oldu ama mutlulukları ellerinden alınmış oldu. Biz şeker pancarından, iplik makarasından araba yapıyor oynuyorduk ama mutluyduk. Kalın sağlıcakla………..

08.12.2020 Muammer KARS