Duygularımız saf ve temiz, gülücüklerimiz samimiydi.
Bir ekmek ile beş arkadaş herfene ederdik.
Hele birde isli demlikte ki çay var ya çay.
Üzerimizden yorgunluğumuzu alır götürürdü.
Ormanın derinliklerinde yabani meyveler toplardık.
Korka korka yürürdük, çalı çırpı patikalarda,düşe kalka.
Genizimizi yakan günler, keşke o günler olsaydı.
Niyetlerimiz saf ve temiz, gönüllerimiz de hinlik yoktu.
Büyümeye ne kadarda hevesli ne çok istekliydik.
Büyüme hikayeleri,boy uzama hikayeleri anlatırdık.
En önemlisi o temiz yürekler inanırdık hikayeler imize.
Derede balık tutardık, çalı dokuması sepetlerimiz ile.
Sonrası muamma kimse hakkına razı olmaz tartışırdık.
En nihayetin de aklımıza köy gelir yol
görünürdü.
Biri birimiz ile tartışırdık ama lügatimiz de küslük olmazdı.
Koyun kemiklerinden aşşıklarımız vardı oyun oynadığımız .
Dağlarda dolaşır, derelerde balık tutar, oyun oynardık.
Körebe, saklambaç, çelik çomak, nice oyunlarımız vardı.
Vazgeçilmez sevdamız yürek heyecanlarımızdı.
Güz gelir dayanılmaz soağuk olurdu dağ başlarında.
Soğuk bir vefalı dost gibi bizi asla terk etmezdi.
Kar yağardı yüce dağların, zirvelerine pamuk şekeri misali.
Sabah lapa lapa kar ile köy halkı uyanıverir idi.
Anne ve babamızın dert tasasından kime ne.
Biz oyun oynaş derdinda kardan adam yapardık..
Dedelerimiz masallar anlatırdı, az gittik uz gittik.
Dağlarda dolaşır, derelerde balık tutar, oyun oynardık.
Körebe, saklambaç, çelik çomak, nice oyunlarımız vardı.
Vazgeçilmez sevdamız yürek heyecanlarımızdı.
Güz gelir dayanılmaz soğuk olurdu dağ başlarında.
Soğuk bir vefalı dost gibi bizi asla terk etmezdi.
Kar yağardı yüce dağların, zirvelerine pamuk şekeri misali.
Sabah lapa lapa kar ile köy halkı uyanıverir idi.
Anne ve babamızın dert tasasından kime ne.
Biz oyun oynaş derdinde kardan adam keyfindeydik.
Dedelerimiz masallar anlatırdı, az gittik uz gittik.
Ninelerimiz patik, eldiven külah dokurdu evladiyelik.
Annelerimiz, sobada kestane, fırında patates közlüyorlardı.
Babalarımız taze kardan, pekmezli karsımaç yaparlardı.
Telaşe eksik olmuyordu, evde sokakta, mahallesde.
Komşular birleşir, baklavalar açılır, kadayıf dolması satılırdı.
Hele odun közünde cağ kebabı deymeyin keyiflere.
Yaşlı amcaların, dedelerin askerlik anıları
Ahalinin avcı hikayeleri çift çubuk hatıraları.
Cezbeder idi bizi, yüreğimiz pır pır eder can kulağı onları didinlerdi
Tipi boran, kar ve soğuk derken, günler çarçabuk geçerdi.
Koçayı, zemheri, karakış, takvimden birer birer eksilir idi.
Cemreler düşerdi, baharın müjdecisi cemreler.
Hava ısınır, sıcak kendini , ılık ılık hissettirirdi.
Arkadaşlar toplanır, karların üzerinde cemre atardık.
Yedi gün sonra cemreler suya düşer, buzlar çözülürdü.
Ve nihayet toprağa düşer az ğaçlara su yürürdü.
Leylekler sekize gelmez dokuza kalmazdeyip ufukta görülürdü.
Sabah Leylek seromonısisi laklaklarla uyanırdık.
Sabah erken uyanır, komşumuzun bahçesindeki leylek yuvasına bakardık.
Dağ yamaçlarında yeşiller belirir, kar erirdi ağır ağır.
Kardelenler teşrif etmiş ise köye bahar gelmiştir.
Coşan çağlayanların sesi, kuş seslerine karışırdı.
Dağ başlarında Medik, nevruz, kardelen toplardık.
Kardelenler den sevdiklerimize taçlar kolyeler yapardık.
Çocuk aklı işte eve dönerken dayenamaz yaptığımız hediyeleri yerdik.
Bir anı bir düş bir hayal oldu mutlu geçen o çocukluğum.
Medeniyet mi? yoksa iyi bir hayatı mı? dersin gurbete çıkıp geldik.
Apartman denen hapishanede gönüllü kader mahkumu olduk.
Ne masallar anlatan dedemiz, nede eldivenlerimiz var renk renk.
Ne vefalı komşular kaldı, nede vefalı komşuluklar.
Maazallah ölsen yürekten yananın ardından ağlayan kalmamış.
Ah keşke, büyüdüğüm o günlere inat çocuk olsaydım.
Sokaklarda pervasızca dolaşan, şen şakrak oynayan çocuk olsaydım........
17.10.2020 Muammer KARS