AİLESİZ TOPLUM VE TÜRK KÜLTÜRÜNDE AİLE -1-
“Aile toplumun temel taşıdır. “Aile toplumun temel
direğidir” vb. Atalar sözü elbette çok anlamlı sözler. Bu atalar sözlerinden
mana çıkarmak, çıkarılan manaları fiiliyata geçirmek Türk Milletinin geleceği
için önemli olduğunu herkes biliyor, herkes söylüyor ama her ne sebepse
ailedeki bozulma her geçen gün sürekli fazlalaşıyor. Bu bozulmaya çare olmak,
bozulmaya sebep olan amilleri görüp önlerine setler çekmek önemlidir.
Toplumdaki bozulmayı herkes söylüyor da, bozulmaya karşı nasıl bir tedbir
alınacağını çok az kişi ve/veya kişiler söylüyor. İşte az sayıda da olsa
sürekli yazıp çizen bu insanların, eminim ki; “bozulmanın sebebini bir kişiye
de olsa anlatabilsek bize kârdır” dediklerinden şüphem yok. Yoksa sürekli gezip
gırtlakları yırtılırcasına anlatmazlar. Sürekli bir yerlere mesajlar verebilmek
için yazıp çizmezler.
İşte toplumu aydınlatmak için çalışan, ailenin bozulmasını
önlemek için çaba harcayan insanlardan biriside Doç. Dr Latife Kabaklı ÇİMEN
hanımefendi. Daha önce “TÜRK TÖRESİNDE KADIN ve AİLE” ismini verdiği hacimli ve
sahasında yazılmış belki de en güzel esere imza atmıştı ve okunması için
çıkarmıştı. Bu eserde; “ailenin ne olduğunu, geçmişten günümüze kadar ailenin
durumunu, Türklerde aile yapısını incelediği gibi diğer toplumlarda da aile
yapılarını incelemiş, mukayesesini yapmıştı”.
Bir gün elektronik posta adresime “aile üzerine yapılmış bir
konferans metni” düştü. Konferans metni de Doç. Dok. Latife Kabaklı ÇİMEN
hanımefendiye aitti. Konferans metni olduğu için aile üzerine anlattığı ana
başlıkları vermiş. Ana başlıklarda ailenin ne olduğu anlatıldığı gibi aileyi
bozan, yozlaşmaya sebep olan amilleri bir bir ortaya dökmüş ve ardından çözüm
yollarını koymuş ortaya. Yani bozulmayı anlatırken sadece bozulmanın
sebeplerini söylememiş, bozulmanın önüne nasıl bir set çekilmesi gerektiğini de
göstermiş. İşte konferans metninden örnekler: “Sanayileşen ve modernleşen
toplumlarda ailenin dışında gelişen örgütlerin, ailenin görevlerini üzerine
alabilecekleri, dolayısıyla böyle bir kurumun varlığına ihtiyaç olmadığı
görüşü.
Örnek; komünal
hayatlar
Çin'de Komün,
İsrail'de Kibbutz,
Rusya'da Kolhoz
Amerika’da New England’da Oneida Topluluğu”( Konferans
metninden)
Yabancılaşmaya karşı zayıf yönlerimizi iyi tespit eden şer
odakları, gayri millî basın yayın organları ve görsel medyanın da tesiriyle
yapılan olumsuz yayınlar, izlenen filim ve diziler yeni yetişen gençlerimiz
üzerinde o kadar tesirli oluyor ki; giyimden kuşama, hâl ve hareketlerdeki
değişmelerden ne kadar tesirli olduklarını anlamak mümkün. İşte aileyi ortadan
kaldırmaya yönelik girişimleri bilip tedbirleri alabilsek bu yozlaşmanın önüne
geçmek mümkün. Bakınız Latife Hanım “Aileyi Kaldırmaya Yönelik Girişimler”
başlığına uygun ülkemizde de kurulan faaliyetlerini olanca hızıyla sürdüren
dernek ve vakıfları “Aile Üzerinde Tehditler” başlığı altında vermiş: Görüyor
musunuz bizlere “eşitlik, kadın hakları, bireysel haklar” adı altında beynimizi
kemirircesine yapılan yayınlar değil mi bunlar? İdeolojik
kamplaşmaya da sebep olan bu Tehditlerin en sonunda büyük
harflerle ve kırmızı renkli yazılan tehlikeye dikkat çektiği anlaşılıyor. Nedir
bu “İSTANBUL SÖZLEŞMESİ” diye düşünürken ülke geneline yayın yapan bir gazetede
şu bilgilerle karşılaşıyorum:
"İstanbul Sözleşmesi başlı başına bir problemdir, İslam
Kültürü ile bir alakası yoktur. İstanbul Sözleşmesi istendiği anda iptal
edilebilecek bir sözleşmedir. Rusya gibi bir ülke dahi bu sözleşmeyi
reddetmiştir. Avrupa'da da birçok ülke bu sözleşmeyi imzalamamış ve şerh koymuştur.
Bizim ise doğrudan imzaladığımız bir sözleşmedir. Bu sözleşmeyi destekleyen,
eşcinselliği dayatan bir topluluk var ve bunların baskıları ile bunlar
gerçekleşiyor. Bu sözleşme aileye ciddi manada darbe vuruyor ve zinanın önünü
açıyor. Siyonizm çalışırken sadece bugüne çalışmaz. Müslüman ferasetli ve
basiretli olmalı. Bugünü değil on yıl, hatta yüzyıl sonrasını, dini, toplumsal
ve psikolojik olarak düşünmek zorundayız. İstanbul Sözleşmesi olduğu müddetçe
ailenin kalkınması mümkün değil. Halk tarafından çok ciddi manada tepkiyle
karşılanan sözleşme, bir avuç art niyetli insanın savunduğu bir sözleşmedir. Bu
konuda Cumhurbaşkanının, etrafındaki tabaka tarafından yanlış yönlendirildiğini
düşünüyorum. Türkiye'nin bu sözleşmeden bir an evvel çıkması gerekir ki aile
düzelebilsin. Aile düzelirse toplum da düzelir. Aile çökerse medeniyet de
çöker." Yeni AKİT (20.01.2020 Aile Bilim ve Eğitim Derneği Başkanı Adnan
Kalkan)
Bakınız hanım yazarlarımızdan Sema MARAŞLI ne diyor:
"İstanbul Sözleşmesi ve 6284 Sayılı Yasa aileyi
korumuyor, veriler bunu gösteriyor. Boşanmalar arttı, kadına yönelik şiddet
arttı. Çünkü şiddeti önlemek üzerine bir şey değil. Sürekli cezalandırmak
üzerine yapılan şeyler faydadan çok zarar getirir. Bu yüzden aileyi korumanın
en güzel yolu; güzel ahlakı, hakkı ve sabrı tavsiye etmektir. Güzel dinimizin
bize gösterdiği pek çok güzel yol varken, batının güya şiddeti durdurma çabası
gibi bir şeyden yola çıkarak hazırlanan bu yasa, aileye faydadan çok zarar
veriyor."
Milli Gazete’de Şakir TARIM ise şöyle diyor:
“Allah insanı “erkek” ve “dişi”den yarattığını (Hucurât, 13)
bildiriyor. “Kadın” ve erkeğin varlığı” fıtrî bir olgu. Ama Sözleşme cinsiyeti
yok sayıyor. Yaratılışı inkâr ediyor. Bu yanlışı topluma kabul ettirebilmek
için seferber olmuş durumdalar. Bir firma, bebek mamasını tanıtırken şu ifadeyi
kullanıyor: “Bebeklerinizi cinsiyet kalıplarına sokmadan yetiştirin.”
Cinsiyetsiz bir nesil yetiştirmek istediklerinin farkında mısınız?
Dikkatinizi çekiyor mu? Özellikle çizgi filmlerde, cinsiyeti
belli olmayan insan figürleri hızla artıyor.
Okullarda okutulan ders kitaplarına bakın! Cinsiyeti seçilemeyen insan
resimlerini orada da göreceksiniz. Sözleşmeyi aceleyle uyguluyorlar. Toplum
insanlığından ve kimliğinden uzaklaştırılıyor.
Asıl hedef aile kurumumuz. Feminizm mikrobu her yeri kasıp
kavuruyor. Kadın ve erkek birbirine düşman ediliyor. Ailesiz bir toplum
oluşturmaya çalışıyorlar. “Kadının beyanı esastır” maddesi gereği, hanımının şikâyeti üzerine basit gerekçelerle
evinden uzaklaştırılan “baba” sayısı milyonla ifade ediliyor. Nereye
gidiyoruz?” ( 18.01.2020 Millî Gazete Şakir TARIM)
Demek ki Latife Hanım yalınız değil. Yalınız değil de
seslerini duyuramıyorlar. Anlaşılan azınlıkta kalıyorlar veya “gayri millî”
güçler daha baskın geliyor. Bir de kendisini millî ve İslami çizgide olduğunu
söyleyen aydınlar konuşmuyor, susuyor. Sebebini anlamak mümkün değil tabi.
Sözün burasında “ARKASI YARIM” diyelim ve bir başka yazıda
devam edelim.
Musa SERİN 31.01.2020
AİLESİZ TOPLUM ve TÜRK KÜLTÜRÜNDE AİLE yazımı günün serbest PAYLAŞIMI seçen kurula teşekkür ediyorum.