KİRLENEN SİYASET Mİ? YOKSA….

“Şu siyasette çok kirlendi” diye mırıldanıverdi birden. Benim duymadığımı sanmıştı ama:
“Hayırdır, siyasete mi atılıyorsun yoksa” sualimle irkildi ve kendine geldi.
“Yok” dedi. “Onu da nereden çıkarıyorsun?”
Öyle ya “onu da nereden çıkarıyorum ben bilmem ki” diye söylendim.
“Hüseyin Bey, sana bir şey sorabilir miyim?” dedim
“Buyur, sorabilirsin tabii”
“Hüseyin Bey, kirlenen siyaset mi, yoksa insanlar mı?”
Uzun uzun düşündü. Cevap da vermedi…
Ben devam ettim, “Siyaset kendi kendine nasıl kirleniyor? Bir şey durduğu yerde kirlenir mi? Belki üzerinde tozlar birikebilir ama tozları sildiğin zaman kirden eser kalmaz”
Başını kaldırdı. Şöyle bir baktı; gözler süzgün ama bir o kadarda sert. Sanırım kendi kendine içinden “nereden mırıldandım, nasıl söyleyiverdim bunları” demiş olması muhtemel.
“Bak Hüseyin Bey, kirlenen siyaset değil, kirlenen insanlar olmalı. Zaman zaman birlikte çoluk çocuk dağlara, bayırlara gidip eğleniyoruz. Mesire alanlarında hep birlikte yemek yiyip hoşça vakit geçiriyoruz. Hiç dikkat ettin mi; yiyip içtiğimiz yerler nasıl kirleniyor. Oralardaki yemek artıkları, naylon poşetler kendiliğinden mi oraya gelip, oralarım kirletti. Bakıyorsun adamlar yemişler, içmişler ama ardından da yiyip içtikleri yerler tabir argo ama “s…p” gitmişler. Oralar da artıkları bırakmasalar acaba oralar kirlenir miydi kendiliğinden. Ne dersin kirlenir miydi?”
Hala susuyor, bir şeyler söylemek istiyor ama bir türlü söyleyemiyor veya söylemek istemiyor. Bir türlü suskunluğuna anlam veremedim.
“Hüseyin Bey, siyasetin yönetim işi olduğunu biz sizden öğrendik. Siyaset ülkeyi yönetme sanatıdır derdin her zaman. Hatta zaman zaman evde aileyi yönetmenin de bir çeşit siyaset olduğunu söyledin. Ne dersin, kirlenen siyaset mi yoksa siyaseti kirleten birileri mi var veya siyaseti kirleten amiller mi icat oldu?”
Hala susuyor ama bir şeyler söylemiyordu.
“Bak Hüseyin Bey, akşamları televizyon veya radyolardan haberleri dinlerken dikkat edecek olursak oy alabilme uğruna birbirlerine ağza yakışmayacak sözleri söyleyenler siyasi parti başkanları değil mi? Liderlerinin söylediklerinden ilham alan mahalli siyasetçiler de her gün yüz yüze olduğu, sürekli birbirleriyle hemhal olan insanlarda birbirlerine karşı kırıcı olmaya başlamadı mı? Eskiden televizyonun daha evlere tam girmediği zamanlarda rahmetli babam radyoyu kulağına dayar haberleri can kulağıyla dinlerdi. Olumsuz bir hadise duyduklarında da hayıflanırlardı. Hatta Ali Ercan’ın” Ajans söyler hakiki sözü” türküsünü de söylemezler miydi? Ajans diye haber programlarına demiyorlar mıydı? Demek ki eskiden ajansın-haberin bir kalitesi varmış ki böyle güzel türküler söylenmiş. Ne dersin yanılıyor muyum yoksa?”
Şöyle bir doğruldu. Kendine gelir gibi yaptı. Anlaşılan can damarına basmıştım.
“Bak dedi, bak”… bir müddet durdu… “Bu siyasetçiler var ya adamı katil ederler. Eğer birbirlerine söyledikleri sözleri biz şu içinde bulunduğumuz ortamda söylesek kavga olur, beklide kan akar. Ne demek şerefsiz, haysiyetsiz, cibilliyetsiz demek. Bir insan karşısındaki insana bunları söyleyebilir mi?”
Anlaşılan dertliydi. Bir şeye canı sıkılmış olmalı ki ben de derdini deşmiş olmalıydım.
“Çok doğru diyorsun asılında kirlenen siyaset mi, yoksa insanlar mı derken. Kirlenen siyaset değil, kirlenen siyasetçiler. Siyasetçiler insan sıfatını taşıdıklarına göre, kirlenen insanlardır, yani bizleriz. Dün hanım televizyonda bir yemek programını seyrediyordu ki kanım dondu adeta. Nasıl yapar Müslüman Türk kadını bir miktar para almak için gencecik gelinlerin haysiyetiyle oynamalarını aklım almıyor. Yemek güzel olmuş da hanımefendinin damak tadına uymuyor muş. Senin damağın da batsın, insanlığın da. İşte bu programların da siyasetin bir yansıması olduğunu düşünüyorum. Siyasetçiler ay alabilmek için yozlaşmaya ön ayak olursa, yönettikleri insanlarda üç beş kuruş alabilmek için her şey mubah görür ve …”
Şöyle bir doğruldu tekrar. “tövbe tövbe, Allah’ım sen affet”
Aslında konuşacak daha çok şey vardı ama:
“Haydi, küfre dalmadan birer çay yudumlayalım da kendimize gelelim” dedi Hüseyin Bey.
Ben hemen:
“Ayşe, kızım bize önce okkalı, bol köpüklü iki kahve yap, ardında da tavşankanı bir çay demle de Hüseyin amcanla içelim. İsteseniz sizde gelin buraya da birlikte yudumlayalım kahve ve çayları”
Önce kahvemizi içip ardından da tavşankanı yudumlarken arada bir başını sallıyor, dudaklarıyla; “cık cık” ediyordu. Eminim ki kirlenmenin ne boyuta geldiğini düşünüyordur.
“Ne dersiniz Hüseyin Bey, kirlenen siyaset mi yoksa insanlar mı?” diye de ben içimden, tabii Hüseyin Bey’in duymayacağı bir şekilde sual ediyorum.
Musa SERİN, 27.01.2019,