Özlenen güzelli̇kler
Bir bayram sabahı Eyüp Sultan’daki uhrevi hava içinde, cami avlusundaki şadırvandan su içen ak güvercinleri özlüyorum.
Son yıllarda yaşadıklarımız, duyduklarımız, hissettiklerimiz, bir önceki yıllara göre arzu ettiğimiz tadı vermemekte doğrusu. Her geçen günün bir öncekinden daha aranır olması, insanların geleceği hakkında endişe duymasına vesile olmakta.
Sanki ruhumuz, tortusu kalmış yavan duyumsamalardan yorgun. İçimizi nahoş suların terkibindeki kireçler kaplamış.
İnsana, türüne özgü özellikleri kodlayan, fakat çoğuna hasret kaldığımız; “sevgiyi, hoş görüyü, gerçek dostluğu, dürüstlüğü, vefayı, hazzı, sıcaklığı, samimiyeti, tutarlılığı, dayanışmayı, paylaşmayı, yardımı, güveni, merhameti, güler yüzü, yaşama sevincini vb.” toplumun bir ferdi olarak özler olduk.
Tadı damağımızda kalan; “hoş görünün, iyiliğin, dostluğun, hayırların” daha çok arandığı günümüzde, gönüllere ulaşan her sevgi paylaşımında, kalpler daha duygulu, bakışlar daha anlamlı, yardımlar daha bir isabetlidir.
İnanıyorum ki muhatabına ulaşan;” güzellikler, iyilikler, hayırlar” üzüntülere kederlere, acılara birer merhemdir.
O yüzden insanlık yanımızın ivedilikle daha bir öne çıkması, unutulan onca güzel değerlerin hatırlanması, tekrarlanması ne hoştur.
Böylesi; “hoş görüler, güler yüzler, toleranslar, iyilikler, yardımlar, dostluklar, selamlaşmalar, hal hatır sormalar, ziyaretler” hayatı bize daha anlamlı ve yaşanılır kılmaktadır. Bu vesileyle yaşama sevincimiz artmakta, mutlu olma ihtimalimiz daha bir güçlenmektedir.
Şimdilerde bu denli nadide hasletleri “yaşayanlara, paylaşanlara, yansıtanlara” gıpta etmek gerekir doğrusu. Geçmişte örneklerini çokça görebildiğimiz bu değerleri, kaybolan “Süreyya Yıldızı” gibi iştiyakla arıyoruz.
Benzer duyguları benliğim, şimdilerde zaman tünelinden kodlayarak yeniden özlem ve hasretle yaşamak istiyor adeta:
Komşusundan gelen et kokusunu duyan evladına, bir parça istemek için giden, “bu et size haramdır” cevabını duyduğunda, açıklamasını isteyen, “çucuklarım üç gündür aç, dayanamadım, sokakta ölmüş bir eşekten keserek getirdim, size veremem” sözü karşısında, ruhunun derinliklerinde depremler yaşayan ve gözleri yaşlı; "bu yıl da bizim haccımız bu olsun" diyerek hac parasını komşusuna verip, yanı başındaki açlardan bihaber olduğu için binlerce özürler dileyen “merhamet deryası” yürekleri özlüyorum.
Sefere çıkan bir ordunun; yorgun, aç, muhtaç bir ruh haliyle, savaşın getirdiği meşru toleransları bile kullanmadan, uzun ve meşakkatli yolculuğa dayanamayarak; geçtikleri bağdan bir salkım üzüm koparıp yemek zorunda kaldığı için, ücretinin birkaç misli akçeyi asmanın dalına bağlayan askeri özlüyorum.
Bağcının, bağından geçen askerlerin hiç zarar vermediğini anlayıp, asmanın dalındaki parayı gördüğünde, inanç farkını, hasım olma duygusunu bir kenara koyarak, “böylesi askerlerin ödüllendirilmesini istemek için” padişaha gitmesindeki hakkı teslim duygusunu özlüyorum.
Durumu öğrenen hükümdarın; “ücretini bıraksa da izinsiz başkasının malını almak caiz değildir. Böyle bir askerle zafer kazanılamaz” diyerek o askeri ordudan geri göndermesindeki adaleti ve takvayı özlüyorum.
Mukaddes değerler adına cihada bayram havasında giden, şehitliği en yüce bir makam olarak özümseyip, ölümle barışık yaşayan serdengeçtilerin, son nefeslerinde kendilerine verilen suyu içmek üzere iken bir başka yaralının “su! su!..” demesine dayanamayıp; “O’na götürün” diyerek suya kanmadan, şehadet şerbetini içmesindeki asaleti, arkadaşını kendine yeğlemesindeki merhameti özlüyorum.
Fakrı zaruret içinde, kendisinden daha donanımlı ve fazla düşmanla, mütevazı silahları ile mücadele ederken, mevziden çıkarak hücum eden arkadaşının vurulmasını gören Anadolu evladının, dayanamayarak “gitme sen de vurulursun” uyarılarına aldırmadan, makineli tüfek yağmuru altında koşan; duru, temiz, yürekli vatan evladının arkadaşını kucaklamasındaki ahde vefayı, arkadaşının son nefesini verirken; “geleceğini biliyordum” sözündeki minneti, teşekkürü, “Çanakkale Geçilmez” destanına imza atan gizli kahramanları özlüyorum.
Binlerce kere kendisinden; miktar, silah ve imkân bakımından üstün düşmana karşı korkmadan, yılmadan, dinlenmeden, soğukkanlı, metanetli, tam bir teslimiyet içinde, vatanını koruma uğruna, ölüme tebessümle karşı koyarken, vurulan düşman subayının feryatlarına dayanamayıp, kurşun yağmuru altında kucaklayıp sipere taşıyan Mehmetçikteki merhameti, asaleti özlüyorum.
İlk siftahını yapan esnafın, ikinci siparişinde, müşteriyi uyararak; “komşum daha siftah yapmadı, ikincisini de ondan al” diye uyaran tok gözlü, kazançtan önce gönül almayı yeğleyen, komşu müptelası, kanaatkâr satıcıları özlüyorum.
Muhtaç olduğu halde dilenmeyen, böylesi düşkünlerin faydalanması için, kendilerini belli etmeden camide hasıraltına akçe koyan anlayışı, bu akçelerden ihtiyacından fazlasını almayan tok gözlü, edep ve vakar timsali fakir insanların kalp zenginliğini özlüyorum.
Rabbine yalvarırken; “Ey Allah’ım cehennemini dolduracağını buyurmuşsun, öyleyse bedenimi cehennemi dolduracak kadar büyüterek beni cehennemine at, başka insanlara yer kalmasın, onların yerine ben yanayım” diye niyaz eden yaşlı gözleri özlüyorum.
İnsan yaşamı ile iç içe olan, taşlarındaki el emeğinin zarafeti ile içimizdeki ürpertilere nakış olarak korkularımızı kovan, servi ağaçları ile gerçek yaşamımızda bile göremediğimiz bir estetikle peyzaj mimarisinin en güzel örneklerini sunan, yaşam kadar gerçek olan ölümün, ürkütücü havasını bertaraf eden, ahirete tatlı tebessümlerle köprü kuran, cami avlularındaki kabristanları özlüyorum.
Komşusu açken kendisi yemeyen, ben duygusundan kurtulmuş, başkalarının acılarına ağlayan yürekleri, kıyıya vurmuş binlerce denizyıldızını kurtarmaya çalışan yüreği yaralı insanları özlüyorum.
Sevgiyi, hoş görüyü, kanaati, barışı, güler yüzü, acılardan uzak kalmayı, toleransı, birbirimize tahammül edebilmeyi, yüzlerdeki tebessümü, çocukların ihmal edilmediği, kadınların ezilmediği, kimsenin aç kalmadığı, sağlıklı ortamları, bir nebze mutlu olabilmeyi özlüyorum.
Bu arzuyla yüreğim umutla çırpınmakta, M. Akif’in muştusu bahtıma baharları, en nadide kokulu çiçekleri getirecekmiş gibi:
“Doğacaktır sana vadettiği günler Hakk'ın...
Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın .”
Nefes alışlarım ferah, tebessümlerim daha içten, yaşama arzum bir goncanın hayata tutunma azminden daha canlı.
Umuyorum ki yaşama sevincimizi artıracak bu güzellikler yeniden tesis edilecek, gittikçe çoğalacak, arttıkça mutluluk çıtamız da toplum olarak yükselecektir. Tebessüm eden yüzleri görmenin müjdesi, ümit ve inancımıza pozitif enerji yükleyecektir.
Şimdiden bu sevinci duyar gibiyim. Çünkü mutluluğu özlüyorum…
Sevgiyle kalın…
Güneş ışığına büyüteç tutmak gibi, soğukta kalanlarında ısınması gibidir dua niyaz Rabbimize. Elması yontmadıkça elimizde bir taş vardır, duamız elimizde olmayana ulaşamadığımızda dua ile Rabbimizin uzanmasını istememiz, başkalarının hayalleri ile dalga geçmeden gerçekleşmesini istememiz Yüce Mevla’dan duadır. Derinden ve inançla sevmek gibidir duayla istemek, hayatımda hem de başkalarının hayatlarında bolluk olması için istemek duadır, bu duaları imanı olan Rabbini kendini bilen Âlemlere Rahmeti gönlünde NUR Kur’an ile taşıyanlar bilir, bilenlerden olmamız dileğimle...
Ah kardeşim bizlerde özlüyoruz bekliyoruz gelir Rabbim izniyle inşallah,özlemlerimiz inşallah sevinçlere vuslata döner kardeşim,sağ olasın var olasın kardeşim,selamlarımla.
Hoş sefa geldiniz değerli Mehmet bey...Zahmetler ederek nadide söylemlerle yazımı kıymetlendirmişsiniz...Emeğinize ve yüreğinize sağlık...Duygulara tercüman olmuşsunuz...Teşekkürlerimi dua ve selamlarımı gönderiyorum..
İnsana, türüne özgü özellikleri kodlayan, fakat çoğuna hasret kaldığımız; “sevgiyi, hoş görüyü, gerçek dostluğu, dürüstlüğü, vefayı, hazzı, sıcaklığı, samimiyeti, tutarlılığı, dayanışmayı, paylaşmayı, yardımı, güveni, merhameti, güler yüzü, yaşama sevincini vb.” toplumun bir ferdi olarak özler olduk.
Tadı damağımızda kalan; “hoş görünün, iyiliğin, dostluğun, hayırların” daha çok arandığı günümüzde, gönüllere ulaşan her sevgi paylaşımında, kalpler daha duygulu, bakışlar daha anlamlı, yardımlar daha bir isabetlidir.
Yüreğinize sağlık kardeşim saygılarımla...
Merhaba Melek hanım.Bu yazıyı paylaştığıma neredeyse pişman olacaktım...ilginize çok teşekkür ediyorum efendim...Bir paylaşımcı olarak teselli oldunuz...Bizler ilmik ilmik ördüğümüz bal arısı gibi topladığımız nadide sözcükleri ne yazık ki okuyucu ile paylaşamıyoruz...Yazar ve şairin kaderi bu...Yazım paylaşım almayınca doğrusu üzüldüm.İlgi ve katkılarınız için teşekküt ediyorum...Saygılarımla...