HAYAT
Dünya
denen o yerde, kimi adamlar kazıyor, kimi adamlar tırmanıyordu. Kazan adamların
bazıları, kazdıkları çukurlara evler dikti. Bazıları o çukurları mezar yaptı.
Bazıları o çukurlarda ağaçlar yeşertti. Tırmanan adamların bazıları,
tırmandıkları dağlara bayraklar dikti. Bazıları kayak kayıp eğlendi. Bazılarının
da tırmanması, temiz hava almak, gezmek ve izlemek içindi.
Ev
yapan adamlar, en önemli işi kendilerinin yaptığını düşünüyorlardı. Çünkü ev,
hayatın sığınağıydı. Mezar kazan adamlar, en önemli işi kendilerinin yaptığını
düşünüyorlardı. Çünkü mezar, ölümün sığınağıydı. Ve ölüm, sonsuz hayatın
başıydı. Ağaç diken adamlar, en önemli işi kendilerinin yaptığını
düşünüyorlardı. Çünkü onlar, hayatı geleceğe taşıyorlardı. Onlar için ağaç,
yaşamın canlı bir heykeliydi. Tüm kazan adamlar, bir şekilde hayat için
kazıyor, hayat için çabalıyor, hayat için ölüyordu.
Tırmanan
adamların ise, en önemli işi yapmak gibi bir dertleri yoktu. Onlar hayat için
değil, hayat onlar içindi. Kayak kayan adamlar, en eğlenceli işi kendilerinin
yaptığını ve şu kısacık hayatta, kayakta olmaktan daha güzel bir şeyin
olamayacağını düşünüyorlardı. Onlar için hayatı korumak, geleceğe taşımak yada
ölümü kutsamak boş işlerdi. Hayata en büyük saygı, onu doya doya yaşayarak
gösterilirdi. Temiz hava alan ve çiçek toplayan adamlar, yaşamı paylaşmanın,
huzurun, sevginin peşindeydi. Yaşam, ancak paylaştıkça çoğalır, geleceğe
taşınırdı. Hayatı bu paylaşımdan doğan çocuklar sürdürmüyorlar mıydı?