Card image cap
Dünya kadinlar günü nün düşündürdükleri̇


 

“Şiddete uğrayarak canını kaybeden tüm kadınların anısına…”

 

 Birleşmiş Milletler tarafından her yıl 8 Mart'ta kutlanan uluslararası bir gündür. İnsan hakları temelinde, “ kadınların siyasi ve sosyal bilincinin geliştirilmesine, ekonomik, siyasi ve sosyal başarılarının kutlanmasına” ayrılmaktadır. Günümüzde “Dünya Kadınlar Günü” bazı ülkelerde resmi tatildir, bazı ülkelerde ise büyük ölçüde görmezden gelinir. Bazı ülkelerde protesto günüdür.

1975 yılında, "Birleşmiş Milletler Kadın On Yılı" ilan edildi. Türkiye de bu kapsamda yer aldığı için 1975 yılında Türkiye'de, "Kadın Yılı Kongresi" gerçekleştirildi. 1984'ten itibaren her yıl çeşitli kadın örgütleri tarafından kutlanmaya devam edilmektedir

Türkiye’de kadınların yasal statüsünü bütünüyle değiştirerek, yasal haklar sağlayan, 1926 yılında kabul edilen Türk Medeni Kanunu’dur. Türk kadınlarına 1930’da yerel, 1934’te de genel seçimlerde seçme ve seçilme hakkı birçok Batı ülkesinden önce tanınmıştır.

Türkiye tarafından onaylanan Birleşmiş Milletler (BM) Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi (CEDAW) öncelikli olmak üzere; Avrupa Konseyi “Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi”, Avrupa Sosyal Şartı, Çocuk Hakları Sözleşmesi, AB, ILO, OECD, AGİT gibi kuruluşların sözleşme, karar ve tavsiyeleri, 4. Dünya Kadın Konferansı Eylem Planı ve Pekin Deklarasyonu, Kahire Dünya Nüfus ve Kalkınma Konferansı Eylem Planı hükümleri iç mevzuatımızda esas alınarak çalışmalar sürdürülmektedir.

Ülkemizin 10. Kalkınma Planı'nda; “kadın erkek fırsat eşitliği konusunda, başta istihdam ve karar alma mekanizmalarına daha aktif katılım olmak üzere, şiddetin önlenmesi, eğitim ve sağlık konularında yapılan iyileştirmelerin sürdürülmesi ve uygulamada etkinliğin artırılması ihtiyacı devam etmektedir” tespitine yer verilmiştir.

Kadınların toplumsal hayatın her alanında çok daha aktif, üretken ve güçlü bir şekilde yer almalarını ve hak, fırsat ve imkânlardan eşit şekilde yararlanmalarını sağlamak, kadına karşı ayrımcılığı önlemek amacıyla ulusal mekanizma olarak kurulan Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü; 1 Sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın ana hizmet birimlerinden biri olarak yeniden yapılandırılmıştır.

Türkiye'de kadın-erkek eşitliği ilkesi; 2001 yılında Anayasa’nın 41. ve 66. maddeleri, 2004 yılında 10. ve 90. maddeleri, 2010 yılında ise yine 10. maddesinde yapılan değişikliklerle güçlendirilmiştir.

Anayasa’nın 10. maddesine; 2004 yılında: “Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür.” hükmü eklenmiştir.

2010 yılında 10. maddenin ikinci fıkrasının sonuna: "…., bu maksatla alınacak tedbirler, eşitlik ilkesine aykırı olarak yorumlanamaz." ibaresi eklenmiştir. 41. maddesine; “Aile Türk toplumunun temelidir” ifadesinden sonra gelmek üzere “ve eşler arasında eşitliğe dayanır.” hükmü eklenmiştir.

Yasal düzenlemelere rağmen, kadına yeterli ve gerekli değer bir türlü verilememiş, kadına şiddetinin ve kadın cinayetlerinin önü bir türlü alınamamıştır. Bu yazının yazıldığı gün bile vahim kadına şiddet olayları vuku bulmuştur.

Kadın cinayetleri Türkiye'de, 2000'li yıllarda geçmiş yıllara göre büyük artış göstermiş; 474 kadının öldürüldüğü 2019 yılı, ülkede son 10 yılda en fazla kadının öldürüldüğü yıl olmuştur.

“2019 Kadın, Barış ve Güvenlik Endeksi” araştırmasına göre; 167 ülke arasından kadınlar için hayat kalitesinin en yüksek olduğu ülke Norveç olurken, Türkiye 114. sırada yer almıştır. “Küresel Cinsiyet Eşitsizliği” raporuna göre de Türkiye 153 ülke arasından 130. olmuştur.

 

Aslında bizim kültürümüzde “kadın”,“katun”, “merkezde duran sultan” anlamındadır. Kadın denilince akla gelen; cefa kârlık, fedakârlık, analıktır. Kadın candır. Yuvayı sevgisi ile ilmik ilmik  yapandır. Nadide, misk kokulu çiçeklerin suyu, biricik evlatlarının rol modeli huyudur. Çocukların, eşinin ardından arkalarını ihtimamla toplayan, koruyup kollayan, komşusuna sıcacık çorba, sevdiklerine yüreğiyle sevgiler, sağlıklar, güzel günler yollayandır. Eşinin yarısı olmaktan öte; başarısını, işini, azmini, neşesini huzurunu tamamlayandır. Hırpalanan ilişkileri, akrabalar arasındaki gerginlikleri, ihmalleri, komşuların ahenkli uyumunu rötuşlayandır.

 Hataları, küskünlükleri, kıskançlıkları, kopan sağlıklı ilişkileri sevgi ipliğiyle birbirine bağlayandır. Yaptıkları güzelliklerle, iyiliklerle övünmeyen gizleyen, çektiği hüzün ve kederleri tebessümle gizleyen meçhul bir kahraman, sıcacık bir umut, hayatın anlamı bir ömrün uyumlu mimarıdır. Acılı günlerin sabır taşı, aç kalmış karınların şifalı aşı, derdi olanların samimi gözyaşıdır.

Telaşlı anlarda paniklemeyen, sükûnetle moral olan, dik duran yıkılmayan, azimle gayretle yüreği mertlikle dolandır. Bir orkestra şefi gibi aileyi yönetendir. Krizleri çözen, kırıp dökmeleri ihtimamla derleyip, yeniden sağlayandır. O, işe giden aile çalışanlarının çorap ve giysilerini arkalarından toplamakla yetinmez. Kırılan potları, densiz sözleri, sevgiden yoksun sıradan sözleri, rencide eden gafları da bir bir güzelleştirir estetik hale getirir. Gafları değerli lafa, hüzünlü gönülleri mutluluğa döndürür.

Haksızlığa uğrayan çocukları, babayı rencide etmeden kurtaran O’dur. “Sen’de haklısın der” herkese, mağduru ezdirmez kimseye. Baba da O’na sığınır zor anlarında evlatta. Hatta akraba, hısım komşular da. Sanmayın onu, gün boyu kahve içerek gününü gün eden rahatta. O ailesinin iyiliğini düşünür hep, olsa da istirahatte. Ömrünü ailesi ve sevdikleri için koşulsuz veren, en acılı günlerde tek başına göğsünü geren, gamlardan, hicranlardan mutluluk çiçekleri derendir.

O, bir psikolog, hakem, hâkim ve hekimdir. Çaresizliklerin dermanı, zor günlerde kendini riske atandır. Belki de dönmeyeceğini bilerek gerektiğinde takılarını eşine tebessümle uzatandır. Oysa O’da bir candır. Hatırlanmak değer görmek ister. Fakat söylemez, dillendirmez, beklemez. Can parçalarının mutluluğu için, acıları ile birlikte kalbine gömer. Ailesi için kendisini heder eder. Gençken tarayamadığı saçlarında yıldızlar gezer, alnında çile çizikleri. Yaşlanmadan göçer, yaşlandığında da “can” dedikleri O’ndan vaz geçer. On kişiyi 65 metrekare eve sığdırmasını bilen o müstesna yürek, gün gelir evlatlarının kocaman evlerine sığamaz olur.

Değerlerimiz, umudumuz müstesna kadınlarımız; bir gün değil, her gününüz, huzurlu ve mutlu olsun. Size yönelik; her tür şiddeti, hakareti, değersiz görme, ötekileştirme vb. kötü ve çirkin davranışları, düşünceleri şiddetle kınıyor, erkek olarak bu çirkin örneklerden kendi adıma utanıyorum….utanıyorum…utanıyorum…

Sevgiyle kalın.

                                                                                                                                       Seyfettin Karamızrak