Card image cap
Buraya onun adini yaz 2

İsmail,

Pır pır ediyor kalbim bu mektubu yazarken. 

Pikapta yine Zeki Müren plağı çalıyor tahmin edeceğin gibi. 

Sana teşekkür etmek istiyorum; 

odanda, kendi başına kaldığında rock dinleyen sen, 

benimle sanat müziği plakları dinledin ve 

bir kez olsun sitem bile etmedin bana.


Babannesiyle sanat müziği plakları dinleyen 

ve kış için kurutma hazırlayan 

yirmi üç yaşındaki gencecik bir adamın nefesi nasıl tükenir, 

gözü nasıl kapanıverir diye çok düşündüm 

ve küçük bir sebep buldum kendimce.


Hatırlıyor musun İsmail, bir sabah, kahvaltıda, 

“Şimdi Uzaklardasın” şarkısını söylüyordu Zeki Müren. 

Sen bana demiştin ki, “

babanne, bu akşam seni rock bara götüreyim mi ?” “

Deli deli konuşma, benim ne işim olur 

öyle yerlerde !” diye çıkışmıştım sana. 

Gülümsemiştin… “

Çok isterim bana eşlik etmeni” demiştin de, 

yine azarlamıştım seni.


Odanda, senden kalan hatıralara usulca dokunurken, 

gittiğin rock bara ait kartviziti gördüm geçen gün. 

Varlığında fark edemediğim önyargılarımı, 

tutuculuğumu yokluğunda fark edebilmek acıtıyor içimi… 

Evden zar zor çıkabilen ben, 

bayram günüymüş gibi giyinip kuşandım dün akşam, 

taksi çağırdım ve zemin katta oturmama rağmen, 

evin kapısından çıkıp da taksiye binene kadar sanırım 

on beş dakika geçti. 

Şöför bey de, kapıcımız da bana yardım etmek istedi 

fakat kabul etmedim bunu. 

Dün akşama dair sana anlatacağım her şeyi 

tek başıma becerdim!


Dilim dönmedi rock barın adına;

Türkçe ve İngilizce karışımı bir adı vardı ve 

adresi de ezberleyemediğim için doğrudan 

kartviziti uzattım şöför beye, “

kartvizitte yazılı yere gideceğiz” dedim. 

Şaşkınlıkla baktı adam, 

“ne yapacaksınız orada ?” diye sordu. “

Rock dinlemek istiyorum” dedim. 

Normal karşılamayacağını tahmin ediyordum zaten bu durumu! 

Neyse, başka bir şey demedi ve yol boyu 

Ferdi Tayfur dinleyerek ulaştık mekana. 

Zar zor indim taksiden yardım teklifini reddederek. 

Baston da işe yaramıyor artık; 

sanırım yürüteç kullanmalıyım. 

Birkaç basamak çıkmam gerekiyordu bardan 

içeri girmem için. 

Korktum İsmail; 

çok korktum basamakları ağır ağır çıkarken…


İçeri girdiğimde loş bir ışık, 

beynimi delercesine bir elektro gitar sesi, 

başlarını bir o yana, 

bir bu yana sallayan gencecik insanlar ve 

bir çok bira şişesi…

İlk hissettiğim, gözlemlediğim bunlardı. 

Kapıda kalakaldım… 

“İsmail, neredesin?”dedim…”

Babannen geldi İsmail” dedim…

Bir anda bir çok bakış yöneldi üzerime. 

Gençlerden biri, “ohaa, gelene bak!” dedi. 

Bir başkası, “hanginizin ninesi lan bu?” dedi; 

gülüşmeler, alaylar, beni süzmeler…

Bir barmen geldi yanıma, “teyze, yanlış geldin sen; 

koluna gireyim de çıkartayım seni” dedi. “

Hayır” dedim, “doğru geldim, 

rock dinleyeceğim” 

Güldü, “yapma teyze, burası sana göre değil!” dedi. 

Kolumdan tuttu.”

Bırak beni” dedim. 

Sesimi duyuramıyorum da; hem müzik, 

hem de biliyorsun, 

sesim bazen çok cılız çıkıyor hastalıktan ötürü. 

Anlamadı, birkaç kez dedim “bırak beni” diye. 

Bıraktı…

Gözüm seni aradı İsmail… 

Yadırganacağımı biliyordum fakat 

içine girmeyince anlayamıyor insan. 

Öyle çok iğnelediler ki, öyle çok alay ettiler ki benimle… 

Ve birden müzik kesildi. 

Solist kadının bana doğru geldiğini gördüm. 

Hışımla geliyordu benden yana, korktum, 

elimle yüzümü kapadım…


Öyle bir bağırdı ki, “insan mısınız be, 

ne istiyorsunuz teyzemden!” diye. 

O bağırdıkça, o kızdıkça nasıl rahatladım biliyor musun İsmail ! 

Fakat elim yüzümdeydi hala ve gözlerimi kapamıştım…

”Korkma teyzem” dedi kadın. 

Elimi çekti yüzümden. 

“Hadi aç gözlerini teyzem” dedi. 

Açtım…

Kimseden çıt çıkmıyordu. 

“Hoş geldin, ben Pınar” dedi gülümseyerek. 

“Hoş buldum kızım” dedim. 

“Nereye oturmak istersin söyle, doluysa bile boşaltırız!” dedi. 

Baktım masalara öylece, bütün masalar doluydu ve 

herkes bana bakıyordu, 

“Boşver bu şerefsizleri, 

gel seni sahneye çıkartayım, yanımda otur” dedi. 

“Yok kızım, sağol, oturt beni bir köşeye” dedim. 

Duymadı beni. 

Tekrarladım yine birkaç kez. 


Bir genç adam çıkıştı Pınara, 

“sen kime şerefsiz diyorsun !” dedi. 

Bir masadan bira şişesi aldı Pınar, 

çarptı masaya, ikiye bölündü şişe, 

bira masaya döküldü olduğu gibi. 

“Pislik herif, fırlatayım mı bunu yüzüne !” dedi. 

“Sakin ol be, tamam, yok bir sorun “derken, 

bu sefer adam kapamıştı eliyle kendi yüzünü. 

Beraber sahneye çıktık Pınarla. 

“Teyzem, seni zor duyuyorum, 

dur bir yaka mikrofonu takayım sana “ dedi. 

Yanımdan ayrılmasıyla gelmesi bir oldu sanki. 

Bluzumun üst kısmına küçük bir mikrofon taktı. 


“Herkes adına özür dilerim senden, 

misafirimizsin teyzem, rahat ol benim yanımda” dedi. 

“Teşekkür ederim kızım” dedim. 

Korkum geçti iyice. 

“Biliyorum beni yadırgadınız” dedim. 

“Seni kim yadırgadıysa, 

bir parça delikanlıysa söylesin yüzüme!” dedi Pınar. 

Kimseden ses seda yok ! 

“İsmail çok gelirmiş buraya; 

hem kendim için, hem de onun için geldim” dedim. 

“İsmail kim?” diye sordu. 

“Torunum” dedim, “üç yıl önce vefat etti” dedim…

”Başın sağolsun teyzem” dedi, 

“ben bir aydır sahne alıyorum burada” dedi. 

“Beni getirmek istemişti buraya da ben istememiştim” dedim. 


Helal olsun İsmail`e!” dedi. 

Sarıldı bana. 

“Helal olsun sana da teyzem, geldin işte” dedi. 

Elimi öptü…

Birden alkış sesleri koptu kıyamet gibi ! 

Benimle alay edenler bile alkışladı beni. 

“Soft rock sever misin ?” diye sordu bana. 

“Sen söyle kızım, dinlerim ben” dedim. 

Yine gülüşmeler; ama kaba saba değil öyle. 

Gülümsedi Pınar. 

“İsmail için söylüyorum teyzem” dedi. 

Konuşur gibi, hatta mırıldanır gibi,