Kanadı kırık şefkatli kolları özleyen
Siyah ve ak güller sevda polen döken
Rüzgâr uğultusunda şarkılarla yankılanan
Aşk hikâyelerinde acı, acı yükselen
Sezai’nin şiirlerinde ayrılığı dokuyan
Ürkek bakışlı ceylan sekmeli, nazlı
Perdenin arkasında seyre dalan
Hüzünlerini içine döken gözü yaşlı
Söğüt dalı gibi uzayan gölgesinde
Hayallerini ve düşlerini saklayan
Anıların çocukluğu beyaz gecelere
Bırakan dudağındaki buse ile yakan
Ellerinin arasında özlem dokuyan
Dokunuşuyla bir ısıtan bir üşüten
Havluda sevda kuşlarını besleyen
Saat on ikide düşleri söndüren
Ah Mona roza aynalar hicran
İçim dışım ömrüm gurbet
Odamın içinde hüzzam kokun
Nefesimde açan sesini lütfet
Geceler beyaz sokaklarım çıkmaz çaresiz
Yalnızım kör kütük ağır ve sessiz
Anılarım anlamlarını yitirdi sensiz
Dudağımdaki küfürler şiirler kimsesiz
Gecenin öksüz koynunda kalan
Sensizliği saatlerce seyrediyorum
Şiirlerimin kırık noktalarının
Arasında ürperiyorum
Hasretinin kumdan kalelerini yıkıyorum
Ah mona roza yokluğunla eksiliyorum
Katran makamlı şarkılarla kahroluyorum
Her doğan güneşle seni seviyorum
Mona roza ayrığın karanlığı çökünce şehre
Kuşlar, kediler yuvada ben ise firardayım
Kaldırımlarda parkta esen bir tüy kapalı güne
Sönmüş lambanın altında sensizlikleyim
Dalga, dalga halen yankılanırsın kulağımda
Ölüm ve sensizlik cansız dört duvar arasında
Aaah mona roza söylesene bu kalbe söyle
Hangi vuslat bitirecek özlemliği, hasretliği
Aaahhh! senin yüzünden kana batacak!
Bir ayağı kırık yatak birde siyah ak güller
Duvarda saklı bir mendil ve de sigaralık
Kanadı gagası kırık sesi kesik bülbüller
Sezai’nin şiirlerinde zambaklar yerde açar
Mumun, lambanın ardında bekleyen rüzgâr
Ve kafiyesize hecece vardır illaki gurur
Mona Roza siyah güller, ak güller