M. NİHAT MALKOÇ
100. şeref yılını
kutlamaya hazırlandığımız Türkiye Cumhuriyeti
Türk milleti çok köklü bir devlet
geleneğine sahiptir. Tarihte bilinen ilk Türk devleti Hunlar'dan,
"Türk" adıyla kurulmuş ilk devlet olan Göktürkler'e,
Uygurlar'dan bugüne kadar 16 Türk
devleti tarih sahnesindeki yerini almıştır.
Kurulan bu kadim devletler Türk kültür ve medeniyetini aldıkları
noktadan çok daha ileri düzeylere taşımışlardır. Bugün 100. şeref yılını kutlamaya
hazırlandığımız Türkiye Cumhuriyeti, Türk devletleri zincirinin son büyük
halkasıdır. İnşallah bu son halka dünya var oldukça yaşayacak, ilmen ve fennen
büyüyecektir. Bugün yaşadığımız müspet gelişmeler bunun işaret fişeği kabul edilebilir.
Bizler dünden aldığımız hızla, millî
ve manevî değerlerimizin ruhumuza kattığı hazla geleceğe umutlar taşımalıyız.
Asık suratları ve dudakları tebessüm iksirine kavuşturmalıyız. Bugünün dünden
daha huzurlu ve müreffeh olması için gecemizi gündüzümüze katmalıyız.
2023'ten 2071'e her
alanda büyüyen Türkiye'nin yakın ve uzak hedefleri
Ülkelerin yakın ve uzak hedefleri
olur. Devletler, belirlenen bu hedefler doğrultusunda aydınlık yarınlara
yürürler. Bunlar milletler için de güçlü motivasyon kaynaklarıdır. Zira
insanların çalışmak ve de başarılı olmak için bu gibi moral değerlere
ihtiyaçları vardır. Bu çerçevede 2023 (Cumhuriyet'in 100. yılı), 2053
(İstanbul'un fethinin 600. yılı) ve 2071(Malazgirt Zaferi'nin 1000. yılı)
tarihleri birer dönüm noktası hedefler olarak belirlenmiştir. Bunlardan ilki
olan ve 12 sene evvel bugünkü Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan tarafından
dile getirilen dönüm noktalarından biri olan 2023'ün arifesindeyiz.
2023 yılı hedefleri geçen zaman
içerisinde Türkiye'ye çok büyük bir ivme ve coşku kazandırmıştır. Bu coşku ve
motivasyonlar bizi, geçmişte hayali bile muhal olan noktalara getirmiştir. Birlik ve beraberlik ruhuyla çıkılan bu yolda
nice engeller aşılmıştır.
2023 senesine girmekle birlikte
Türkiye'nin ilk yüzyılını da bitirmenin eşiğine gelmiş bulunmaktayız. Artık
Cumhuriyetimiz 100 yaşında olgun bir bilge konumundadır. Bilgedir; çünkü 100
yıllık engin bir tecrübeye sahiptir. Bu süre içerisinde nice badireler
atlatmıştır cumhuriyetimiz. Gün gelmiş
içten, gün gelmiş dıştan yıkılmaya çalışılmıştır. O yüz yıllık uzun dönem
içerisinde mutlu günleri olduğu gibi; açlık, savaş ve kaos dönemleri de
olmuştur.
Aslında her şey bir hayalle başlar. Hayalleri olmayanların gelecekleri de olmaz. Hayalsiz hiçbir şey yapılamaz. Hayal, hakikatin ilk basamağıdır. Zira her şey hayallerin ürünüdür. Hayaller bizim en güçlü yol arkadaşlarımızdır. Hayalleri ölen insanların yaşadığını iddia etmek hakikatte pek de mümkün değildir.
Hayalleri olmayanlar sadece nefes alırlar. Buna yaşamak denilebilirse ne âlâ! Büyük şair Yahya Kemal Beyatlı, "Deniz Türküsü" şiirinin sonunda hayallere dair şu güzel mısrayı söylemiştir: "İnsan, âlemde hayâl ettiği müddetçe yaşar." Bu güzel mısra, aslında hayallerimize dair birçok şeyi ortaya koyuyor. Demek ki önce hayal, sonra hakikat...
İkinci yüzyılına girmeye hazırlanan Türkiye
Cumhuriyeti, devletiyle ve milletiyle çok büyük bir değişim ve dönüşüm
yaşamaktadır. Türkiye'nin son çeyrek asırda nereden nereye geldiğini görmek
için dikkatlice etrafımıza bakmak yeterlidir. Yeter ki görmek isteyelim. Dost
görünen ama gerçekte kuyumuzu kazmakla meşgul olan sözde müttefiklerimiz maşa
olarak kullandıkları terör belâsıyla bu değişimi ve dönüşümü baltalama
gayretleri içerisindedirler. Fakat bu hain eylemler bile Türkiye'nin bu
medeniyet yürüyüşüne engel olamamıştır.
Müslüman devletlerin öncüsü (abisi-hamisi)
konumundaki Türkiye Cumhuriyeti 40 yıldan beri PKK terör örgütü belâsıyla
yaşamaya mecbur bırakılmıştır. Kalkınmaya ve milletin refahına ayrılması
gereken millî kaynaklar bu mücadeleye aktarılmıştır. Böylece ülkemizin
kalkınması bu şekilde baltalanmıştır. Zira düşmanlarımız çok iyi biliyorlardı ki
yer altı ve yer üstü zenginlikleriyle birçok ülkeye fark atan bu güzel ülke ve
onun vatandaşları olan bizler bu gibi sunî gündemlerle meşgul edilmeliydik.
Yoksa bu ülke kısa zamanda alıp başını giderdi. Dünyanın muasır medeniyetlerini
çok gerilerde bırakırdı. Bunu bildikleri için buna imkân vermediler. Yüzümüze
dost görünüp de arkamızdan kuyu kazanlar, bize destek değil köstek oldular. Biz
bu filmi hem Kuzey Irak'ta hem de Suriye'de defalarca seyrettik.
Pas tutmuş prangalarını kırarak
aydınlık ufuklara yol alan Türkiye'nin huzura ve refaha yürüyüşü, başta ABD
olmak üzere, sözde müttefiklerimizi rahatsız etmiştir. Türkiye'nin, dış
mihrakların kışkırtmasıyla 2016'da yaşadığı o çirkin 15 Temmuz darbe
girişiminin gayesi de buydu. FETÖ sadece bir maşadır. Asıl bu maşayı
kullananlar önemlidir. Zira bugün bunun adı FETÖ olur, yarın bir başka bir şey olur.
Her dönemin kullanılmaya müsait hainleri vardır.
Son yıllarda savunma
sanayimizde akıl almaz gelişmeler yaşanıyor.
Türklerde savunma sanayisinin
hikâyesi çok eskilere dayansa da bunun en somut örneklerine son on yılda şahit
oluyoruz. Özellikle 2016'daki darbe girişiminden sonra bu alanda çok ciddi
adımlar atılmıştır. Bu adımlar ve atılımlar hava,
deniz ve kara kuvvetlerinin envanterine pek çok milli silahın girmesini
beraberinde getirmiştir.
Türk Savunma
Sanayisi 2020 yılında dünyanın birçok ülkesine ihracat ağını genişletmiş, bunun
sonucunda da birçok Türk şirketi, dünyanın en iyi 100 şirketi arasına girmiştir.
7 Türk şirketi, savunma sanayi alanında yüksek kaliteli küresel rekabet
listesine dahil olmuştur. Türkiye’nin en büyük savunma şirketi olan ASELSAN,
dünyanın en iyi şirketleri arasında 52’nci sıraya yükselmiştir. Şirketin satış
değeri 2.1 milyar dolara kadar ulaşmıştır. Türk Havacılık ve Uzay Sanayii (TAI)
olarak da bilinen TUSAŞ, 48. sırada yer alırken, BMC, Roketsan, STM, FNSS ve
HAVELSAN aynı sıralamada ilk 100 şirket arasına girmiştir. Stokholm
Uluslararası Barış Araştırma Enstitüsü’ne (SIPRI) göre Türkiye şu anda dünyanın
en büyük 14. savunma silahları ihracatçısı konumundadır. Bu da toplam küresel
ihracatın yüzde 1’ini oluşturmaktadır. Türk savunma sanayi ihracatında en büyük
pay Amerika Birleşik Devletleri’nin olmuş, Avrupa Birliği ve Orta Doğu ülkeleri
ise ABD’yi izlemiştir.
Bir
zamanların 70 sente muhtaç Türkiye'sinden çok şükür bugünkü Türkiye'ye geldik.
Günümüzde savunma sanayimizde akıl almaz gelişmeler yaşanıyor. İHA’lar,
SİHA’lar, Akıncı’lar, kara araçları, deniz platformları başta olmak üzere 170
ülkeye savunma sanayi ürünleri ihraç edebilen bir ülke durumuna geldik. Karşılaştırma yapmak gerekirse, 2002’de Türk savunma
projelerinin bütçesi 5,5 milyar dolar iken 2020’de bütçe 60 milyar dolara
ulaşmış ve 2002’deki bütçenin neredeyse 11 katına çıkarılmıştır.
Artık silah alan değil silah satan bir ülkeyiz. Türkiye
İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre, Türk silahlarının ilk 10 ithalatçısı
şöyledir (29 Şubat 2020 itibariyle): Amerika Birleşik Devletleri (131.2 milyon
dolar), Almanya (38.2 milyon dolar) ve Birleşik Arap Emirlikleri (1 milyon
dolar), Hindistan (23.9 milyon dolar), Hollanda (16.3 milyon dolar), Katar
(12.7 milyon dolar), İsviçre (12 milyon dolar), Suudi Arabistan (11.3 milyon
dolar), Birleşik Krallık Birleşik Devletleri (8.6 milyon dolar) ve Azerbaycan
(8.3 milyon dolar)
Savunma Sanayisinin gelişmesiyle birlikte Türk Silahlı
Kuvvetleri milli silahlarla desteklenmiş, Türkiye ile uluslararası taraflar
arasında daha geniş bir siyasî-askerî iş birliği sağlanarak silah ihracatı
yapılmıştır. Böylece Türkiye'nin hem sınırları içinde hem de sınırları
dışındaki şer odaklarına karşı mücadelede eli genişlemiş, ipleri eline
almıştır.
Son yıllarda Savunma Sanayisinde birçok güçlü şirketimiz
kurulmuştur. Bunlar arasında Türkiye'nin ilk millî İHA ve Siha'larını yapan
BAYKAR Teknoloji'yi sayabiliriz. Bu özel şirket, hem ulusal hem de uluslararası
görevlerde kullanılan TB-2 savaş uçağını üretmiştir. BAYKAR şirketi
tarafından geliştirilen ve üretilen uçak tamamen yerli olarak yapılmaktadır.
Bayraktar TB2 olarak adlandırılan uçak, istihbarat, gözetleme, keşif ve silahlı
saldırı görevlerini yerine getirebilen taktik hava aracıdır. Bunun yanında
muharip insansız uçak sistemi Kızılelma, yine Bayraktar Akıncı ve Bayraktar
DİHA burada anılmaya değerdir.
Türk Devletler Teşkilâtı gönül göğümüzde parlak bir yıldız
olacaktır.
Türkiye
dünya devletleriyle çıkarları doğrultusunda iyi ilişkiler gerçekleştirirken
tarihî akrabalık bağları olan Türk Cumhuriyetleriyle de her geçen gün daha da
yakınlaşıyor ve iş birliğine giriyor. Bu çerçevede Türk Devletler Teşkilatı’nın Semerkant’ta gerçekleştirilen son zirvesini
önemsemek gerekir. Zira bu, mevcut dünya jeopolitiğinde potansiyel yeni bir
güçtür.
Türkiye'nin öncülüğünde kurulan, eski adıyla "Türk
Konseyi", şimdiki yeni adıyla "Türk Devletleri Teşkilâtı" dünyanın
yeni ve önemli oluşumlarından biridir. Türk
Konseyi’nin adı 2021’de İstanbul’da gerçekleşen zirvede “Türk Devletleri
Teşkilatı” olarak değiştirilmiştir. Böylece Türk kardeş ve akraba
toplulukları birbirine yakınlaştırılmıştır.
Türkiye,
Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan ve Özbekistan'ın üye, Macaristan ve
Türkmenistan'ın gözlemci olduğu bu teşkilât, ileride ekonomik, sosyal ve
siyasal alanlarda yeni ufuklara yelken açacaktır. Böylece Türk kökenli
devletler birbiriyle dayanışma içerisine girecektir. O açıdan bunu bir
"Pantürkist" eylem olarak nitelendirmek doğru değildir.
Bu yeni yapılanmayla birlikte Türk Devletleri
Teşkilâtı'na üye ülkelerin kendi aralarında
ekonomik, siyasî ve askerî açılardan iş birliklerine girmesi amaçlanmaktadır.
Zamanla bu birliktelik Avrupa Birliği modeline de dönüştürülerek çerçevesi
genişletilebilir.
Türk
Devletleri Teşkilâtı sömürgeci bir oluşum değil, aksine aynı kökten, aynı
inançtan ve aynı kültürden üye ülkeler arasında ortak hareket etmeyi ve fikir
paylaşımını esas alan bir teşkilâttır. Bu teşkilât Batı'ya nispet olsun diye
kurulmuş da değildir.
Türk
Devletleri Teşkilâtı'nın TÜRKSOY, TÜRKPA (Türk
Dili Konuşan Ülkeler Parlamenter Asamblesi), Türk İş Konseyi, Türk Akademisi,
Türk Kültür ve Miras Vakfı, Türk Konseyi Ortak Ticaret ve Sanayi Odası gibi ilişkili kurumları da bulunuyor.
Gayesi Türk Dünyası ülkeleri arasındaki bütünleşme
çabalarını ileri aşamaya taşımak olan Türk Devletleri Teşkilâtı'nın şimdiki
dönem başkanı Recep Tayyip Erdoğan'dır. Bu teşkilâtın Türkiye Yüzyılı misyonuna
katkıda bulunacağı ve hizmet edeceği aşikârdır.
Bugün nasıl bir
Türkiye var önümüzde, nasıl bir Türkiye'den bahsediyoruz?
Bugün dünden çok farklı ve her
alanda ileri bir Türkiye'de yaşamaktayız. Enerjide toplam kurulu
gücünü 31 bin 846 megavattan 101 bin 518 megavata
yükselten bir Türkiye'den bahsediyoruz. Yerli ve millî imkânlarla üretilen ilk
yerli otomobili (TOGG’u) Türkiye ve dünya yollarına çıkarmaya hazırlanan bir
Türkiye'den bahsediyoruz.
152
yeni organize sanayi
bölgesiyle, 29 endüstri bölgesiyle ve 94 teknoparkla üretim gücünü artıran bir Türkiye'den bahsediyoruz.
Karadeniz’de toplam 710 milyar metreküp
doğal gaz rezervi
keşfeden bir Türkiye'den bahsediyoruz.
Tarihe saygının bir nişanesi olarak
restore edilen tarihî eser sayısını 46’dan 5 bin 781’e çıkaran bir Türkiye'den
bahsediyoruz. TİKA'yla, Yunus Emre Enstitüsü'yle, Yurtdışı Türkler ve Akraba
Topluluklar Başkanlığıyla, TRT gibi kurumları vasıtasıyla, başta Türkiye dışındaki Türk toplulukları olmak üzere, tüm gönül dostlarının
yanında olan bir Türkiye'den bahsediyoruz.
Devasa yapılar olan Yavuz Sultan
Selim Köprüsü'nü, 18 Mart Çanakkale Köprüsü’nü, Osmangazi Köprüsü'nü
vatandaşlarının hizmetine sunan bir Türkiye'den bahsediyoruz.
Adalette hâkim ve savcı sayısını 9
bin 349’dan 22 bin 727’ye yükselten, mahkeme sayısını adli yargıda yüzde
91, idari yargıda
yüzde 42 arttıran, 278 hizmet binası inşa ederek yargı teşkilâtının
altyapısını güçlendiren bir Türkiye'den bahsediyoruz.
Emniyet Genel Müdürlüğümüzün,
Jandarma Genel Komutanlığımızın, Sahil Güvenlik Komutanlığımızın personel
sayısını toplamda 538 bine çıkaran, güvenlik zaaflarını ortadan kaldıran ve
vatandaşını emniyet içinde yaşatan bir Türkiye'den bahsediyoruz.
Dünyanın en etkin afet yönetim
kurumu olan AFAD’ı kuran, afet yönetiminden eğitim ve yardım faaliyetlerine
kadar geniş bir alanda sivil toplum kuruluşlarımızın sayısını 76 binden 122
bine yükselten bir Türkiye'den bahsediyoruz.
Millî
savunmada Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı, Pençe, Barış Pınarı, Bahar Kalkanı
Harekâtları ve Pençe Kilit operasyonuyla güney sınırımızda oluşturulmaya
çalışılan terör koridorunu parçalayan, var olan tehditleri bertaraf eden bir
Türkiye'den bahsediyoruz.
Gözbebeğimiz
olan ordumuzu en güçlü silahlarla modernize eden, 15 Temmuz darbe girişiminden
sonra da Türk Silahlı Kuvvetlerimizi darbe ve cunta izlerinden temizleyerek onu dünyanın
en güçlü orduları arasına sokan bir Türkiye'den bahsediyoruz.
"Yol
medeniyettir. Gidemediğin yer senin değildir." anlayışı ışığında ulaştırmada bölünmüş
yol mesafesini 6 bin 100 kilometreden 28 bin
722 kilometreye, otoyol
uzunluğunu 1,714 kilometreden 3 bin 633 kilometreye çıkaran bir Türkiye'den
bahsediyoruz.
Kara
yolu tünel sayısını 83’ten 469’a, kara yolu tren uzunluğunu 50 kilometreden 664
kilometreye, köprü ve viyadük uzunluğunu 311 kilometreden 731 kilometreye
yükselten, millet ve memleket aşkıyla adeta Ferhat gibi dağları delen bir
Türkiye'den bahsediyoruz.
"İstikbal
göklerdedir." şiarıyla Hava yollarında
26 olan havalimanı sayısını
31 ilâveyle 57’ye,
denizcilikte tersane sayısını 37’den 84’e çıkaran bir Türkiye'den bahsediyoruz.
Toplam 1460 kilometre uzunluğunda hızlı tren ağı, ilâveten toplam
2 bin 102 kilometre uzunluğunda yeni demir yolu ağı yapan 8 bin 547
kilometre uzunluğunda mevcut hattı da elektrikli ve sinyalli hâle getiren, adeta demir ağlarla örülen bir
Türkiye'den bahsediyoruz.
Çevre,
şehircilik ve iklim değişikliği alanında, TOKİ eliyle ülkemize toplam 1 milyon
170 bin konut üreten, 3 milyon konutun dönüşümünü başarıyla tamamlayan, 12
milyon vatandaşımızın güvenli konutlarda yaşamasını sağlayan bir Türkiye'den
bahsediyoruz.
Çevreci
bir anlayışla 81 şehrimize 81 milyon metrekare millet bahçesi yapmayı
hedefleyen, ülke genelinde 455 millet bahçesini hizmete açan bir Türkiye'den
bahsediyoruz.
"Dostlara
güven, düşmanlara korku veren" savunma sanayinde, kendi ihtiyacımızı
karşılamanın ötesinde, İHA’lar, SİHA’lar, Akıncı’lar, kara araçları, deniz platformları
başta olmak üzere 170 ülkeye savunma sanayi ürünleri ihraç edebilen bir
Türkiye'den bahsediyoruz.
Sağlıkta
hastane yatak sayımızı 164 binden 264 bine çıkaran, toplamda 28 bin 987 yataklı
20 şehir hastanemizi tamamlayıp hizmete sunan güçlü bir Türkiye'den
bahsediyoruz.
"Spor
sağlıktır." ilkesiyle gençlik ve sporda gençlik merkezi sayımızı 9’dan
419’a yükselten, toplam spor tesisi sayımızı 1575’ten 4290’a çıkaran bir
Türkiye'den bahsediyoruz.
Sadece
alan değil satan bir ülke olmak için ticarette ihracatımızı 36 milyar dolardan
alıp 250 milyar doların üzerine çıkaran, dünyada 228 ülke ve bölgeye
yaygınlaştıran, dış ticaret hacmimizi de 500 milyar dolara ulaştıran istikrarlı
bir Türkiye'den bahsediyoruz.
"Her
kademede ve her şeyden önce modern bir eğitim anlayışıyla" yola çıkarak eğitimde,
yükseköğretim dâhil 10,3 milyar lira olan yıllık eğitim bütçesini 304 milyar
liranın üzerine çıkaran, derslik sayımızı 343 binden 612 bine yükselten, 20
yılda atanan 750 bin öğretmenle toplam öğretmen sayımızı bir milyonun üzerine çıkaran, toplam 3,5 milyar
adet ders kitabını
öğrencilerimize ücretsiz
olarak dağıtan, üniversite sayımızı 76’dan 208’e, akademik personel sayımızı 70
binden 184 bine ulaştıran, yükseköğrenim yurt yatak kapasitemizi 182 binden 850
bine ulaştıran donanımlı bir Türkiye'den bahsediyoruz.
"Su
akar, Türk bakar. " eleştirisini (ironisini) geçersiz kılmak için baraj
sayımızı 276’dan 930’a, hidroelektrik santrali sayımızı 97’den 730’a, içme suyu
tesisi sayımızı 84’ten 370’e ve sulama tesisi sayımızı 1764’ten 3 bin 325’e
çıkaran bir Türkiye'den bahsediyoruz.
Son
olarak, "Dünyada mekân, ahirette iman "anlayışıyla 500 bin sosyal
konut, 1 milyon konut amaçlı arsa, 50 bin iş yeri hedefleyen ve bunun için
çalışmalara girişen, alt gelirlilerin ekonomik olarak sıcak bir yuvaya
kavuşması için çalışan bir Türkiye'den bahsediyoruz.
Başlasın "Türkiye Yüzyılı", yarın değil hemen
şimdi...
Bizce
"Türkiye Yüzyılı" çok aradığımız ve özlediğimiz kızıl elmadır.
"Türkiye Yüzyılı" yarınlara dair umutlarımızdır. "Türkiye
Yüzyılı" zaferin çağrısıdır. "Türkiye Yüzyılı" bayraktaki şehit kanının koyu kırmızısıdır.
"Türkiye Yüzyılı" yine bağımsızlığımızın sembolü olan bayrağımızdaki
hilâlin koynundaki sönmeyen yıldızımızdır.
"Türkiye Yüzyılı" zulmün karanlıklarını aydınlatan merhamet
ışığıdır. "Türkiye Yüzyılı" zulmün karşısında, mazlumun yanında
olmaktır. "Türkiye Yüzyılı" sömürüye karşı tavır almaktır.
"Türkiye Yüzyılı" yürekleri doğruya döndürmektir. "Türkiye
Yüzyılı" dertlere derman, yaralara merhem olmaktır. "Türkiye
Yüzyılı" ümmet olmanın ve ümmetin yanında olmanın verdiği manevî huzurdur.
"Türkiye Yüzyılı" güçlünün değil haklının yanında, haklıdan yana
taraf olmaktır.
Herkesin
muhayyilesinde bir "Türkiye Yüzyılı" vardır. Bu, o kişinin irfan ve
izanıyla da doğrudan ilişkilidir. "Türkiye Yüzyılı nedir?" diye
soranlara Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan'ın sözleriyle şöyle cevap
vermek istiyoruz: "Türkiye Yüzyılı, sürdürülebilirliğin yüzyılıdır.
Türkiye Yüzyılı, huzurun yüzyılıdır. Türkiye Yüzyılı, başarının yüzyılıdır.
Türkiye Yüzyılı, güven ve istikrarın yüzyılıdır. Türkiye Yüzyılı, üretimin
yüzyılıdır. Türkiye Yüzyılı, verimliliğin yüzyılıdır. Türkiye Yüzyılı, gücün
yüzyılıdır. Türkiye Yüzyılı, iletişimin yüzyılıdır. Türkiye Yüzyılı, bilimin
yüzyılıdır. Türkiye Yüzyılı, kalkınmanın yüzyılıdır. Türkiye Yüzyılı, barışın yüzyılıdır."
"Türkiye Yüzyılı" çok
yönlü gelişmeyi ve kalkınmayı hedeflemektedir. Birileri bıyık altından gülse de
bu çerçevede "Sürdürülebilirlik,
ekonomik kalkınma ve istikrar, üretim odaklı bakış
açısı,verimliliğin artırılması, bir trilyon dolarlık ihracat, yüz milyar
dolarlık turizm geliri,
ileri teknolojiye dayalı, yüksek katma değerli üretim, yeşil
kalkınma,
küresel dijital dönüşümün yakalanması ve öncülük edilebilmesi, iletişim,
bilim ve teknoloji" hedeflenmektedir.
"Türkiye
Yüzyılı" yarınki nesillere olan borcumuzdur. Türkiye Yüzyılı'nın mimarı
Erdoğan'ın, nam-i diğer Reis'in deyimiyle "Türkiye Yüzyılı; kimlik
siyaseti yerine birlik siyasetidir, kutuplaştırma siyaseti yerine bütünleştirme
siyasetini, inkâr siyaseti yerine kucaklama siyasetini, tahakküm siyaseti yerine
özgürlük siyasetini, nefret siyaseti yerine sevgi siyasetini ikame etmenin
adıdır. Türkiye Yüzyılı; hakiki icraatları samimi kabullerle buluşturmanın,
insanî değerleri ideolojik fanatizmin önüne geçirmenin, hakkı teslim etmeyi
bağnazlığa yeğ tutmanın, gerçeklere sırtını dönenlerin yönünü hakikate
çevirmenin, böylece hep birlikte daha büyük hedeflere yöneleceğimiz yeni bir
başlangıcın adıdır."
Türkiye Yüzyılı medeniyet yolundaki kutlu yürüyüşümüzün
mihenk taşıdır.
"Türkiye Yüzyılı" "Zaman
bendedir ve mekân bana emanettir!" şuurunda bir gençlik inşa etme gayretinin ilk safhasıdır. Mukaddes
davayı sahiplenme şuuru ve de azmidir.
"Türkiye Yüzyılı" ideali
yeni bir vizyon çalışmasıdır. Bu geçici bir heves değil uzun soluklu bir
çalışmanın ilk halkasıdır. Bu halka zamanla genişleyecek, genişledikçe de
olumlu yansımaları herkes tarafından görülecektir. Bu da birçok güzelliği
beraberinde getirecektir. Bunun neticeleri karşısında dostlar sevinecek,
düşmanlar ise hasetlerinden çatlayacaklardır.
"Türkiye Yüzyılı"
milliyetçi duygularla oluşturulmuş kuru bir hamaset ifadesi değildir. Bu yepyeni
bir başlangıçtır. Tabir caizse bu, Ağrı
misali başı bulutlara değen yüce bir dağdır. Dünyayı ısıtan ve aydınlatan
güneşe, ay'a ve yıldızlara yakındır. Bu yüce
dağın tepesine yağan bembeyaz kardır Türkiye Yüzyılı. Her biri bir kar kristali
olan bu birikimler zamanla bir kar
topuna, bir noktadan sonra da çığa dönüşecektir. Bu çığ da önüne ne katarsa
alıp götürecektir. "Türkiye
Yüzyılı" Batı'yı ve onun miadını doldurmuş değerlerini örnek alan bir
sömürü yüzyılı değil aksine ilhamını Kur'an'dan ve onun şanlı peygamberi Hz.
Muhammed (sav)'den almış bir merhamet ve paylaşım yüzyılı olacaktır. Bu da alan
eli değil veren eli üstün kılacaktır.
Ülkemiz ve onun basiretli yolbaşçıları
"Türkiye Yüzyılı" ile "yine yeni yeniden" bir başlangıcı
hedeflemektedirler. Biz buna bir arayış da diyebiliriz. Amaç, yüzümüzü hem
Doğu'ya hem de Batı'ya, özellikle de "amasız, fakatsız" doğruya,
mutlak hakikate döndürmektir.
“Başlasın Türkiye Yüzyılı,
yarın değil hemen şimdi” şarkısında
belirtildiği gibi Türkiye'nin bu kadar fırsatlardan ve kazanımlardan sonra
beklemeye ve hayallerini ertelemeye asla tahammüllü yoktur. Yegâne gaye
"Büyük ve güçlü Türkiye'nin tez elden inşasıdır."
"Türkiye
Yüzyılı" topyekûn İslâm ümmetinin yüzyılıdır. "Türkiye
Yüzyılı"na Türkiye kadar, inancı ne olursa olsun bütün mazlum milletlerin
de ihtiyacı vardır. Bu kadar zulümden sonra dünya böyle bir merhamet hareketine
muhtaçtır. Onun içindir ki "Türkiye Yüzyılı" mazlumların dualarıyla
ete kemiğe bürünecek, dünyayı saadet asrına döndürecektir.
Bizler bu asrın "Türkiye Yüzyılı" olacağına ve
rayından çıkmış dünyayı tekrar hizaya getireceğine gönülden inanıyoruz. Sizler
de inanıyorsanız hadi "Vira bismillah!" diyelim.