M. NİHAT MALKOÇ
Ramazan bir arınma ve
iç muhasebe ayı… O, başı rahmet, ortası mağfiret, sonu da cehennemden kurtuluş
olan kutlu bir aydır. Onun gelişiyle birlikte içimiz kıpır kıpır olur.
Bayramdan evvel bayram ederiz sanki. Fakat orucu içselleştiremeyenler,
ramazanın gelişiyle beraber huzursuz olurlar. Hafakanlar basar karanlık
ruhlarını. Ne yapacaklarını şaşırırlar.
İman bir nimet,
ramazan da onu elde ve gönülde tutmanın gereklerinden biridir. Ramazan, müminler
için bir iyiliğin on’a tekabül ettiği manevî bir fırsat ayıdır. Oruç tutmak da
her şey gibi bir nasip işidir. Onu çok arzu ederseniz nasibiniz olur. Şayet
varlığından ve gelişinden rahatsızlık duyarsanız, onun rahmet ve bereketinden
istifade edemezsiniz.
Günümüzde bütün dinî
duygular gibi, ramazanlar da her geçen gün kan kaybediyor, özünden uzaklaşıyor.
Ramazanlar, bir kısım belediyeler tarafından, kamu kaynakları da kullanılarak,
“Vur patlasın, çal oynasın” misali eğlence ayına dönüştürülüyor. İbadet ayı
olan ramazan gecelerinde kurtlarını dökenler, gün boyu aç ve susuz kalarak
kazandıkları sevapları da döküyor. Böyle olunca da ramazanın ruhunu yaşayamıyor
ve de yaşatamıyoruz.
Popülizm belası ramazanda
da yakamızı bırakmıyor. Televizyonlardaki ramazan programları da bir başka
garabet eseri… Hemen her kanalın kendi meşrebince bir hacısı hocası var. Egoları
şişkin bu ağır abiler, burunlarından kıl aldırmıyor. Çelişkilerle dolu bilgi
verenler az değil. Birinin ‘ak’ dediğine, öbürü ‘kara’ diyor. Bir kısmı da
kıssalarla insanları ya ağlatıyor, ya da uyutuyor. Kanal hocalarının yüksek meblağlar alarak
televizyonlarda sözüm ona irşat(!)
programları yaptığını sağır sultan da duymuş. Seviye(sizlik) yerlerde
sürünüyor.
Zamanımızda insanların
birbirine olan saygısı da kayboldu ne yazık ki.... Kimse kimsenin inançlarına
ve düşüncelerine yeterince saygı göstermiyor. Kahır ekseriyetin oruçlu olduğu
ramazanlarda bir avuç aklı evvel, hoşgörü sınırlarını zorlayarak, uluorta yemek
yiyor, su ve sigara içiyor. Pişkinlik konusunda bir adım daha ileri giderek,
yaptığı çirkin davranışı demokratik bir hayatın gereği sayıyor. Yesinler sizin
demokrasinizi!... Bu densizler, demokrasinin başkalarının rahatsız edildiği
noktada bittiğini bilmezler mi? Nerede sınırsız demokrasi vardır ki? Hem saygı
sınırlarını derdest etmek ne zamandan beri demokrasi oluyor. Sözün bu
noktasında Üstad Necip Fazıl’ın bir hatırasını sizinle paylaşmak istiyorum:
“Çocuktum. 6-7 yaşlarında var yoktum. Bir ramazan
günüydü. Çemberlitaş’ta oturduğumuz büyük konaktan sokağa çıktım. İleride, bir
sehpaya oturttuğu tablasından çoluk çocuğa şeker meker satan birini gördüm. 10
para mı, 20 para mı, ne verdiğimi hatırlayamadığım bir horoz şekeri satın
aldım. Şekeri eme eme konağa dönmek üzereydim ki, üzerime hamal kılıklı bir
adam çullandı. Yarı ciddi, yarı şakacı bir edâ ile haykırdı:
- Şu bacaksıza da bak!
Sokakta, el âlemin karşısında yiyor!
Ödüm patlamıştı sanki...
Şekeri yere attım ve evime doğru koşmaya başladım. Adam beni kapıya kadar
kovaladı. Konağın açık kapısını bu herifin suratına çarparcasına kapatıncaya
kadar adeta baygınlık geçirdim.
Şimdi, masum çocuklara
değil, ramazan günü açıkça ve iftihar edercesine sigaralarını tüttüren her
vasıf dışı insanlara o hamal kılığı içindeki saffet ve hassasiyetle hitap etmek
istiyorum:
‘- Günahınızı niçin
Allah’la aranızda bırakmıyor ve sanki onun reklâmını yaparcasına, zedelediğiniz
Allah hakkına kul hakkını da ekliyorsunuz?’ Eskiden Ermeni’si, Rum’u, Yahudi’si
bu kul hakkına tecavüz etmemek için ramazanlarda Müslümanların karşısında oruca
aykırı bir harekette bulunmazlardı. Düşünün, sizin derekeniz ne olmalı!
Hamalın kovaladığı çocuk
bugün 75 yaşında ama kovalayanın soyundan kimse kalmadı.” (21 Temmuz 1980)
Âh Üstad âh!... Senin yaşadığın o günlerden
bugünlere değin köprülerin altından ne sular aktı. Şimdiki defolu nesil, o
zaman tek tük olan bu kimselere rahmet okutuyor. Hicap duygusu firarda, dinden
ve mâziden habersiz gençlerin yüzü paçavraya dönmüş heyhat!...
Toplu taşıma araçlarında sarmaş dolaş olanları mı demeli, kurban etiyle alkol alanları mı demeli...
Ramazan vakalarına değinmeye gerek yok zira siz fazlasıyla dile getirmişsiniz.
Elbette ki kimsenin yediğine içtiğine karışmıyoruz.
Fakat sizin de vurguladığı nız gibi saygısızlık ve de bir başkasının maneviyatı na saldırmakta özgürlük olamaz, olmamalı da.
"Tut bizi ey oruç" temennisiyle...
Selam ve saygılarımla
Hislerime tercüman olmuşsunuz hocam. Şimdi çok kişi aldırmıyor. Ramazanın farkında bile değil.
Allah ıslah etsin. bence ramazan saygısı aileden gelir. Çocuk ne görürse onu yaşatır ilerde.
BU benim gözlemim.. Güzel yazınız için kutlarım. Saygılarımla.. Hayırlı sahurlar..