M.NİHAT MALKOÇ
Müslümanlar için rahmet ve bereket ayları olan üç aylar
adeta sevapların hasat mevsimidir. Recep, Şaban ve Ramazan diye peş peşe
sıralanan bu aylarda çok mübarek geceler de mevcuttur. Bu aylar içerisinde bulunan
Regaip, Miraç, Berat ve Kadir geceleri maneviyat ikliminde alabildiğine
soluklandığımız mukaddes zaman dilimleridir. Regaip gecesi, Recep ayının ilk cuma gecesine, Miraç gecesi, Recep ayının
yirmi yedinci gecesine, Berat gecesi, Şaban ayının on beşinci gecesine, Kadir
gecesi ise Ramazan ayının yirmi yedinci gecesine rastlar. Fakat Kadir gecesinin
tam vakti ihtilaflıdır. Sevgili Peygamberimiz, bu aylarda her
zamankinden daha çok ibadet eder ve “Allah’ım! Recep ve Şaban ayını hakkımızda
hayırlı kıl, bizi Ramazan ayına kavuştur.” diye dua ederdi.
Ramazan on bir ayın sultanı sıfatıyla her yıl kapımızı çalar, hayatımıza bambaşka bir renk ve ahenk katar. Bu ayın mübarek atmosferi manevî dünyamızı çepeçevre kuşatır. Ağzımız kötü sözlerden, midemiz ise abur cubur yiyeceklerden uzak durur. İç dünyamız manevî bereketle hayat bulur. Gerçek huzurun ikliminde soluklanırız. Hayat bulur hayat…
Ramazanlarda evlerimizde bambaşka
bir heyecan ve telaş yaşanır. Küçüğünden büyüğüne kadar hemen herkes bu tatlı
heyecana iştirak eder. Ramazanın iftarı
ve sahuru huzurun ve manevî lezzetin doruğa ulaştığı demlerdir. Ya teravihlere
ne demeli, küçük büyük camilere doluştuğumuz, bin bir hatıramızın yaşandığı
mübarek teravihler!... Ramazanla birlikte uzun süre camilerden uzak kalan
ayaklarımız, ilahî huzurun ikliminde rahat ederler. Cumalık gidişler her akşam
kılınan teravih namazlarıyla taçlanır; ruh huzura kavuşur.
Ramazan insanı munisleştirir. Oruçlu insan kötülük yapmaz,
başkalarına bulaşmaz. Mevlana gibi hoşgörülü, Yunus gibi sevgi dolu olur.
Kendisine bulaşmak isteyenlere Peygamber Efendimizin yaptığı gibi oruçlu
olduğunu hatırlatır ve susar. O büyük insan, ramazanda Müslüman’ın tavrını
şöyle özetler: “ Şayet birisi kendisiyle itişmeye veya kendisine karşı ağız
bozmağa kalkışırsa ‘ben oruçluyum’
diye mukabelede bulunsun”
Bu hadiste de belirtildiği gibi gelecekte pişman olmamak
için hayatımıza çekidüzen vermeliyiz. Allah’ın çizdiği yolda yürümeliyiz. Anne
babalarımıza sağ iken yetiştiğimizde onlara ‘öf’ bile dedirtmemeliyiz,
rızalarını kazanmalıyız. Resulullah’ın adı geçtiğinde ona selatü selam
getirmeliyiz. Ramazan geldiğinde onu ibadetlerle geçirip Hakk’ın razı olacağı
kullar içerisinde yer almalıyız. Sayılı günlerimizde basiret gözümüzü dört
açmalıyız.
Ramazanın bereketi hayatın her
yanına siner. Cadde ve sokaklar daha bir renkli olur. Açılan kitap fuarları,
verilen konferanslar gönül çağlayanımızı daha da coşturur. Akşamleyin alınan o
güzelim susamlı pideler neşemizi ve iştahımızı doruğa çıkarır. Hele verilen
toplu iftarlar!... Eşimizi, dostumuzu buralarda görür, sohbetleri
derinleştiririz. Hayatın yoğunluğunda ihmal edilen gidip gelmelere vesile olur
Ramazan, dost buluşmaları için bulunmaz bir nimettir. Kısacası ramazan hayata
hayat katan müstesna bir zaman dilimidir.
Ramazanla birlikte yaşlı dünyada taze başlangıçlar yaşanır. Ramazan şenlik ayıdır aynı zamanda… Gönüllerimiz, camilerimiz ve şehirlerimiz bu ayda şenlenir. İftarda ve sahurda sofraya oturunca bayram sevinci yaşarız. İftardan önce şöyle bir dua okunması çok uygundur: “Allah’ım senin için oruç tuttum, sana iman ettim, sana güvendim ve dayandım, senin lütfettiğin rızık ile orucumu açıyorum, geçmiş ve gelecek günahlarımı bağışla Rabbim!”
Bu ayda kandiller ve mahyalar
içimizi aydınlatır. Anne ve babalar oruç tutan yavrularına şefkat gösterme,
ikramda bulunma ve merhamet etme konularında yarışırlar. Eller Allah’a kalkar,
mülkün gerçek sahibinden af ve mağfiret dilenir. İşlenen günahlardan dolayı
pişmanlık duyulur. Bu kıymetli süreçte gökten rahmet ve bereket sağnak sağnak
yağar. Kısacası ramazan, sıradanlaşan hayatı anlamlı kılmanın yoludur. Ne mutlu
bizlere! Şükrolsun ki bir kez daha bu güzel duyguları yaşamak nasip oldu bize.
Bizi bu günlere eriştiren Allah’a binlerce şükürler olsun. Ramazanınız mübarek,
iftar ve sahurunuz bereketli olsun.