M. NİHAT MALKOÇ


            Heyecanların, sevgi ve bağlılıkların doruk noktasına ulaştığı zaman dilimleridir bayramlar… Bu günlerde ruhlar Hakk’a yakınlaşmakla ve zikirle kendilerini tazeler; adeta küllerinden yeniden doğarlar. İnşirah neşesi çepeçevre kuşatır yürekleri. İçimizde batan güneşler tekrar doğar battığı noktadan… İman rüzgârı yeniden eser, doldurur içimizdeki pörsümüş yelkenleri… Vicdanlar merhamete uyanır derin uykularından. Bayramın capcanlı renkleriyle boyarız gönül tuvalimizi. Kalbimiz, kaybettiği noktada bulur yitirdiği ritmini. Perde perde açılır ufuklar; ruhlar bir kuş gibi kanatlanır masmavi göklere… Mabetlerden taşan tekbirler kulaklarımızın pasını silerek gönül telimizi oynatır. Diriliş muştusu gönülleri bayram yerine döndürür. Azalan yanlarımızı tekmil eder iman ağacının bereketli meyveleri…

 

            “Bayram” çoğu insan için benzer şeyler ifade etse de bazıları için farklı şeyler ifade edebilir. “Bayram gelmiş neyime/Anam anam garibem/Kan damlar yüreğime/Anam anam garibem” dörtlüğü bayramın mahzun yüreklerdeki yansımasıdır. Birileri bayram ederken, birilerinin yüreği kan ağlar. Duyarlı insanlar, yürekleri kan ağlayanlara da bayram neşesini yaşatmanın gayreti içerisinde olur. Bu gayretle çırpınanların bayram sevinci daha da artar.

 

            Bereket ve feyiz membaıdır bayramlar… Kadını erkeği, genci yaşlısı, çocuğu büyüğü; müslümanı gayrimüslimi bayramlarda birbiriyle sımsıkı kenetlenir. Zira bayramlar sıradan günler değildir; kuruyan gönül çeşmelerinin ab-ı hayat hükmündeki suyudurlar. O su, çatlayan yüreklere can ve heyecan verir. Bayramlar bizi kendimize getirirler. Unutulmuşlar hatırlanır bayram günlerinde. Böylece üzeri nisyan tozlarıyla kaplanmış kadim dostluklar perçinleşir. “Bayram” kelimesi birçok çağrışımı beraberinde getirse de bana daha çok İstanbul sevdalısı büyük şair Yahya Kemal’in “Süleymaniye’de Bayram Sabahı” isimli uzun şiirini hatırlatır. Bayramı ancak bu kadar güzel ve derinden anlatır bir şiir. Bu bayram şiiri sarar bizi derinden:

 

“Artarak gönlümün aydınlığı her saniyede,

 Bir mehâbetli sabah oldu Süleymaniye’de.

 Kendi gök kubbemiz altında bu bayram saati,

 Dokuz asrında bütün halkı, bütün memleketi

 Yer yer aksettiriyor mavileşen manzaradan,

 Kalkıyor tozlu zaman perdesi her ân aradan.

 Gecenin bitmeğe yüz tuttuğu andan beridir,

 Duyulan gökte kanat, yerde ayak sesleridir.

 Bir geliş var!.. Ne mübarek, ne garib âlem bu!.."

 

Çok kere “Nerede o eski bayramlar!…” diye başlarız söze. Bu, geçmişe özlemden başka bir şey değildir. Diğer tabirle nostalji… Oysa o eski bayramları bütün güzelliğiyle tekrar yaşamak bizlerin elindedir. Birçok şey gibi, bayramlar da bizler tarafından yozlaştırıldı, içleri hoyratça boşaltıldı. Çağdaşlık adına geleneksel değerlerimiz hayatın dışına itildi, bir anlamda boca edildi. Neticede dökülen su, bardağını doldur(a)madı. Kimi kime şikâyet ediyoruz ki? ‘Yiğit düştüğü yerden kalkar’ Bizler de o günleri tekrar canlı hale getirebiliriz.

 

Bugünlerde Kurban Bayramı’nı idrak ediyoruz milletçe. Kurban Bayramı, aramızdaki bağları güçlendiriyor. Küskünlükler unutuluyor bayram günlerinde. Barış, gerçek anlamını bugünlerde gösteriyor bütün haşmetiyle. İç burkuntularımız, yerini saadet iklimine bırakıyor.

 

Bilindiği üzere ‘Kurban’, adanmışlık ruhunun zirvesi olan bir hadiseye; Hz. İbrahim’in, oğlu Hz. İsmail’i kurban etme düşüncesine dayanır. Bu bayram günlerinde “Allahü ekber, Allahü ekber/La ilahe illallahü vallahü ekber/Allahü ekber ve lillahil-hamd” nidaları yüreklerden taşarak semalara yükselir. Ne mutlu kendini ulvi sevdalara adayanlara!...

 

Bayram; Lübnan’da, Libya'da, Mısır'da, Irak’ta, Filistin’de, Suriye'de ve Afganistan’da zor şartlarda inançlarını yaşama mücadelesi veren ümmetin gariplerini ve unuttuklarımızı hatırlamaktır. Ne mutlu ümmetin derdini kendine dert edinerek bayramı gayesine uygun biçimde yaşayabilenlere!...