Gülü seven dikenine katlanır
Bu konuda bir efsane vardır. Efsaneye göre, bülbül, çiçeklerin kraliçesi ve
en güzeli olan güle âşıktır. Gül daha önceleri hem solgun hem de beyaz renklidir.
Gonca her zaman seher vakti açılır. Bülbül bütün gece boyunca hep bu anı
bekler. Gonca açılacak ve bülbül de doya doya seyredecektir. Ama bülbül bu anı
beklerken hep uykuya dalar ve goncanın açılışını bir türlü seyretmeyi başaramaz.
Bülbül her seferinde bu fırsatı ne yazık ki kaçırır. Sonunda gül mevsimi geçer ve
bu yüzden bülbül de bir daha ötemez olur.
Aradan zaman geçer. Sonra gül mevsimi tekrar gelir ve bülbül yeniden
ötmeye başlar. Gülün açılmasını muhabbetine karşılık vermesini bekler. Bülbül öter
durur, ancak gül devamlı naz eder.
Bir gün bülbül yine hasretle gülün dalına konar. Bu esnada daldaki dikeni
fark edemez ve diken maalesef bülbülün göğsüne batar. Bülbülün zarif bedeninden
al kanlar sızar ve damla damla gülün toprağına dökülür.
O esnada yağmur yağmaya başlar. Gülün toprağına akan kanlar yağmur
suyuyla beraber gülfidanına geçer. Ondan sonra hayrete düşülecek bir şey olur.
Beyaz gül artık kıpkırmızı açmaya başlamıştır.
Bu yüzden ne demişler? Gülü seven dikenine katlanır. Gülün kırmızısı
bülbülün kanından gelir. Bazıları da ‘vefakâr bülbülün ölümüne sebep olan gül, utancından
kızarır’ dese de bu şıkkı hiç hoş bulmadım.
Bizler de sevdiklerimizin bazı kusurlarını görmezden gelmeliyiz. İnsanı
bir bütün olarak değerlendirmeliyiz. Ne de olsa her insan da bir noksanlık
olması insan olmanın bir gereğidir.
Kalın sağlıcakla.
Seğmenoğlu (Dr.Osman Akçay)