Card image cap
Taşta biten meşe ağacı

Sararan yapraklar sonbahar mevsiminin içinde olunduğunun göstergesiydi. Sincaplar kışa hazırlık yapıyordu. Bir sincap ağzına aldığı meşe palamudunu kışın yerim diye bir taşın tepesinde fark ettiği kimselerin fark etmediği küçücük bir oyuğa saklamıştı.


Taş önceleri bu işe çok kızmıştı. Kızdıkça çatlar gibi olmuş ve içindeki oyuk biraz daha derinleşmişti. Ancak sonradan inanılmaz bir şey oldu. Gözyaşları benzeri gökten yağan rahmet damlaları yeşertmişti palamudu. Rüzgarlar azıcık da olsa toprak getirmişti palamudun gömülü olduğu oyuğun içine.


Birden meşe göğe doğru yükselmişti. Hatta biraz boy atınca gölge olmaya başlamıştı taşa. Sonra taş da kalbine saplanan, içini acıtan palamuda karşı bir sevgi oluşmaya başlamıştı. Meşe ağacı büyüdükçe taş, içinde daha bir yer açtı ağacın yerleşmesi için. Nihayetinde ayrılmamak üzere birbirlerine kenetlendi meşe ağacı ve taş.

Meşe ağacı ve taşın bu aşkı kısa süre içerisinde her yana yayıldı. Herkes onları merak ediyor, görenler sevdalarını kıskanıyordu. Bu nedenle tüm kuşlar her gün onları ziyaret ediyordu. Kelebekler daima etraflarında uçuşuyordu. Rüzgâr üzerlerinde bir ayrı esiyordu.

Meşe ağacı ve taş, her geçen gün bir öncekinden daha bir sıkı sarılıyorlardı birbirlerine. Artık hiç kimse onları birbirlerinden ayıramazdı. Sevdin mi işte böyle sevmek ve sevildinmi de işte böyle sevilmek gerekir. Kimse sevenleri ayıramamalı.

Dünyadaki her yer taşlarla doludur. Fakat pek azı bir sevgilinin boynuna kolye ya da parmağı süsleyen bir yüzüğe taş olur. Peki kaç taş ayrılmamak üzere yaşamı boyunca onu bir an olsun terk etmeyecek kendine böyle bir sevdalı bulur? Sevginin olduğu yerde kalpler taşlaşmaktan kurtulur.


Seğmenoğlu (Dr. Osman Akçay)