Card image cap
Evvel zaman hükümdarları ve savaşları – 2 - hükümdarı görmek

23:53 Metro istasyonunda

  • Mete – (iç sesiyle) Sonunda geliyor.

Hava, şubat ayı olmasına karşın o kadar da soğuk değildi, ancak bulutlar gitgide çoğalıyor ve gecenin kalan kısmında yağmur yağacağa benziyordu. İstasyondaki kalabalıktan yükselen ses, renk değişikliğine uğramıştı. Çünkü metroya binen yolcuların seslerindeki telaş biraz durulup içeriye hapsoluyor iken, inen yolcuların sesleriyse biraz önceki sesten daha telaşlı bir tonda yükseliyordu, sonra inen yolcuların sesleri istasyondan silinip giderken metronun da uzaklaşmasıyla istasyon sessizliğe büründü. Ray değişikliği yaparken ara ara sarsılan metro tıka basa dolu olduğundan, yolculara neredeyse hiç sarsıntı olmuyormuş gibi geliyordu. Mete’nin ineceği istasyona iki durak kalmıştı, hoparlörden gelen otomatik anons sesini bastıran şiddetli bir gök gürültüsünden sonra adeta muson yağmuru yağmaya başladı. Mete omuzlarını silkip iç sesiyle ‘hadi ama’ derken aynı anda kavisli kaşlarını kaldırıp gözlerini kocaman açtı galiba dişlerini de sıkıyordu. Mete’nin tam önünde bir kız olmasına ve toplu taşımanın bir rezalete dönüştüğünün bariz bir delili olan o, neredeyse iç içe geçeceklermiş gibi bir tablonun oluşmasına rağmen mete oralı bile olmuyordu. Ancak kızın hemen arkasında bir adam vardı, adam yan duruyordu, mete adama kitlenmişti. Metro istasyona girince kapıların açılmasıyla temiz havayı ciğerlerine doldurdu herkes. Kız metrodan inerken gülümsedi, mete ‘git artık’ dermişcesine bir ifade takınarak iç çekti. Arkasından adam indi ve sırasıyla diğer birkaç yolcu, şimdiyse binecek yolcular giriyordu içeriye. Mete sağa sola bakarken gözü bir şeye takıldı, yerde duran bir şeye, bir saatti o, bu o adamın ,dedi mırıldanarak. Eğilip saati aldı ve metrodan indi gözleriyle hızlı bir şekilde etrafını taradı, fakat adamı göremeyince kendi kendine içinden şöyle geçirdi ‘Şimdi kalkacak ve bu son metro, yani adamın peşinden gitsem belkide bulamam, hem taksi de çok yazar, dedi sonra bir an durdu sıkıntılı bir yüz ifadesi bürünüp ‘belki de onun için çok önemlidir, diyerek istasyondan dışarıya doğru hızlı adımlarla ilerledi. Metronun girişi ana yola çıkıyordu, yağmur şiddetini dahada arttırmıştı ve kesilecek gibi gözükmüyordu. Etrafı kolaçan ettiyse de ne yazık ki adamı bulamamıştı. ‘Yarın, işten biraz erken çıksam iyi olacak’ dedi ve taksi çağırma butonunun olduğu direğe doğru ilerleyip butona bastı, bu arada sırılsıklam olduğundan biraz daha yağmur altına kalmanın zararı olmayacağını geçirdi aklından. Taksi çok hızlı gelmişti, radyoda hip hop, r&b karışımı bir şarkı çalıyordu şoför genç bir delikanlıydı, ancak mete’nin o halini görünce ‘seni taksime bu şekilde alamam dostum lütfen kusura bakma’ dedi. Mete hemen söze girdi ‘ Dostum eve gitmem lazım ne kadar tutarsa iki mislini veririm hatta üç’ deyince şoför ‘hmm o zaman iş değişir. Bagajı açıyorum, battaniye var biraz kirli ama koltuğun ıslanmasından iyidir ona sarılıp oturursun’ dedi. Mete battaniyeye sarılıp arabaya bindi ve taksi ana yolu çevreleyen ışıkların arasındaki caddede yağmurun içinde kaybolup gitti.

01:17 Ev

Eve geldiğinde sıcak bir duş alıp klimanın karşısında bitki çayını yudumlarken gözü ahşap masanın üzerine koyduğu saate takıldı. Saati de diğer eline alarak düşünceli bir şekilde konuşmaya başladı.

  • Elbette bu rüyamda gördüğüm saat, kesinlikle o ! Ama.. nasıl olabilir ? Tesadüf olma ihtimali nedir ki bunun ? Şuna bak çalışmıyor bile.. (Bitki çayından bir yudum alır.) ama dur! Rüyamda gördüğüm saatte çalışmıyordu. Tabi ya, bu kesinlikle o. Tamam o, tamam diyelim ki o, (Bir yudum daha içer bitki çayından.) fakat ortada bir giz var ama bunu şu an aklım almıyor o yüzden buna yarın vakit ayıracağım. Yani o adamı bulunca belki bu bir bakıma saçma sorularıma cevap bulabilirim.

Bitki çayını bitirmeden masaya bıraktı, ancak saat elindeydi. Salonun klimasını, ışığını kapatıp yatak odasındakileri açtı, ancak burada ki klimaya zaman ayarı verdi. Ardından yatağının başucunda duran ahşap sehpadaki çalar saatin yanına köstekli saati bırakıp yatağa girdi ve o yorgunluk ile çabucak uyudu.

Deliksiz uykusunu bölen alarm sesiyle uyandı ‘ama bu uyku yetmedi ki’ diye mırıldanarak hemen alarmı durdurup sallana sallana elini yüzünü yıkamaya gitti. Rutin işlerini halledip hızlıca bir kahvaltı hazırlayıp atıştırdı, kahvesini yudumlaya yudumlaya evin içerisinde gezerken bir şey fark etti, dışarıda bir şey oluyordu, daha doğrusu olmuyordu, hemen laptop una koştu ve hızla açıp saate baktı. Hayır, saatte bir değişiklik yoktu internet’e saatin kaç olduğunu yazıp arattı, fakat yine umduğunu bulamamıştı. Yeniden pencereye doğru ilerleyip dışarıya baktı saat 09:00 olmasına rağmen hava aydınlanmamıştı. Ne yapacağını bilemez halde ellerini saçında, yüzünde gezdirirken, birden durdu ve :

  • Acaba, dedi kendi kendine. Saatte elime geçti hmm.. acaba… rüyam bir gerçek miydi ?

Mete olanları düşünürken evin içinde yürümeye başlar, tam evin dış kapısının oraya geldiği an kapı western filmlerindeki bar kapısı gibi ortadan ikiye ayrılır. Yüzleriyle bedenleri görünmeyen iki yabancı el, bir portal’ın içinden çıkmışcasına meteyi neresi olduğu görünmeyen bir gizemin içine çekerler.

 

Devamı Gelecek…