Card image cap
Aziz, azize ve kalp

Çatlamış, bak! Gör bak, sızıyor âşikâre hep kara ve hiç değil pak,
Gece körlüğüm var, üstüne üstlük görmek ne mümkün bu kapkara bulutlu gecede, gel de şu şamdanın üç kolunu da yak,
Yaklaş, bu her soluk alışverişte esâs mes’eleye daha da yaklaşmak. İşte orada, görüyorum sende bak,
Hadi yanına gidelim yoksa sırılsıklam edecek bizi bu sağanak,
Kırılmışlıkların çizgilere dönüşmüş yüzünde, saçlarında ağarmış,
Bu sensin öyle değil mi, nedir bu halin? Yakından çok farklısın hem gözlerinde kapkaraymış,
Senin ne haddine bana sual sormak, söylesene ne haddine ahmak?
Deha bilirdim seni.. meğerse uzaktan, sadece uzaktanmış. Senin dehan sığların a’mâkına kadarmış,
Bilmişlik taslama. Fikrin ve tavrın uyuşmuyor, sapak sapak,
Göm o kibirli sözlerini kapkara gözlerinin aynası olan kalbine, bu verdiğim egon ile soğuk savaş,
Anlamazsın sen, benim kalbim pak ki ne pak,
Hayır, görüyoruz, her gelen görebilir. Sen deha değilmişsin, en azından iyi birisi bile değilmişsin. Vaktin varken egonla savaş,
Koşar adımlarla fazla ıslanmadan varabildik, babasından miras kalmıştı Aziz’e, bu büyük konak,
Nasılda kibirliymiş gördün mü? Bence kendisiyle edemez harp,
Dinle.. hadi toparlan ve yatağa gir yoksa eşek sudan gelinceye kadar yeriz dayak,
Elinde şamdanıyla geliyor, buzlu cama yansıyor her zaman başına örttüğü fransız eşarp,
Yakaladım seni! Şimdi konuşma ve beni takip et, hesap vereceksin Aziz’e,
Bizi oraya götürme, lütfen. Sadece yağmur için çıkmıştık azize,
Pekâlâ, ancak bir daha olmasın bu son uyarıydı sana ve hayali ikizine,
Duydun mu? Bu bir mucize,
Ertesi gece yeniden indik tarlanın berisindeki vadiye,
Yağmur durmuştu derken şiddetini arttırarak bastırdı aniden,
Şamdandaki mumlar söndüğünde, zifiri karanlıktan korkup birbirlerine sarıldılar. Korkudan hareket edemeyip beklediler gündüze değin,
Azize sabah onu yalnız başına gökyüzüne bakar halde bulduğunda, kendine sarılmış bir vaziyetteydi ve kararmıştı gözleri.
Azize iç yakan bir çığlık atarak Aziz’e seslendi,
Azizim.. Azizim çatlamış, bak! Gör bak, sızıyor hep kara ve hiç değil pak,
O bizim bir tanecik kızımız o hep pak, hiç ama hiç kara değil.
Hayır, Azizim o kapkara.
O benim kızım, ben öyle bakmak istesem de bakamam ki azize..
Ertesi gece kızının bağırmalarını işitince çarçabuk yatağından kalkarak kızının odasına doğru koşturdu Aziz,
Senin bakışınla iyileştim Azizim. Annem nerede?
Beraber yatak odasına gittiklerinde çığlık atarak Azizeyi gösterdi kızı; Bak baba, çatlamış bak, sızıyor hep kara ve hiç değil pak.
Üzgünüm kızım, sen böyle kendi kendini lanetlerken sana benim değil tüm dünya bir araya gelse yardımı dokunmaz.
Pencereleri sallayan şiddetli bir gök gürültüsünün ardından kapı çaldı üç defa, birbirinin ardı sıra,
Aziz kapıyı açmazdan evvel şöyle bir baktı kapının yanındaki pencereden,
Açtığı gibi kapattı kapıyı.. soğuk terler dökmeye başladı.. akabinde yıldırım çaktı ve evi aydınlattı ve şimşeğin aşırı sesi korkusunu perçinledi,
Olduğu yere çöktü aziz, yardım dileniyordu. Kapı çatlayarak parçalara bölündü ve yere döküldü.
Dahi olarak bilinirdim ama senin yüzünden lanetimi bir veba gibi saçıyorum kardeşim. Karın ve kızın gibisin sen de, hadi bak yüzüme ve gerçekleri söyle.
Hayır, sen saf aydınlıksın.
Doğru mu bu söylediğin?
Sen, sen…senin kınamak lanetinle lanetlenmeyeceğim, boşuna uğraşma…