Card image cap
Sanal mi hayat mi?

SANAL MI HAYAT MI?

(ortaöğretim seviyesinde oynanabilecek tiyatro metnidir)

  Konusu: dede-nine, anne-baba ve çocukların bulunduğu bir aile ortamında internet ve telefon müptelası iki çocukla beraber bir de sürekli kitap okuyan bir çocuk vardır. Zaman geçtikçe kendilerini hayattan soyutlayan çocukların anneleri ve büyükleriyle olan ilişkileri sırasında eve hırsızlar girer ve evde ne varsa çalmaya başlarlar. İnternete kendini kaptıran çocuklar ve anne babaları evdeki diğer kitap okuyan çocuğun olayları haber vermesiyle kendilerine gelirler fakat evde olanlardan haberdar olmaları ise polisin gelmesiyle ancak olur.

  Dün ve bugün teknolojinin verdiği fayda ve zararların karşılaştırılmasının yapılmaya çalışıldığı bir oyundur.

Not: Özellikle ilkokul ve ortaöğretim düzeyinde çocuk oyunu düzenlemek isteyen eğitimcilerimizin kullanabileceği bir metindir.

TEK PERDE

 

Perde açıldığında evin salonunda kanepede anne ve baba oturmaktadır. Babanın elinde gazete annenin elinde ise örgü vardır. Yanlarında kitap okuyan çocukları vardır (Ebru). Evde ortada bir kanepe kenarlarda sandalyeler ve birkaç küçük eşya vardır. Evin ortasında halı serilidir.

Baba (Burak): (elindeki gazeteye bakarak söylenmeye başlar) Hanım bak bizim ilçeden bir çocuk son girdiği sınavda yüz sorudan iki yanlışla dereceye girmiş.

Anne (Selin): Ne yani şimdi o çocuk dereceye girdi de benim yavrum girmedi mi? (yanında kitap okuyan çocuğun başını okşar. Çocukta ona gülümser ve kafasını kitaba geri çevirir)

Burak: (Yüksek sesle) Hanım sen bunu kıyaslama biliyorsun bizim iki çocuğumuz daha var…

Selin: (Elindeki örgüyü bir kenara bırakır) Bey, benim diğer çocuklarımda pırlanta gibidir. (sesini yükselterek) Bilesin ona göre!

Burak: (Gülümser. Sesini yükselterek) Eğer her pırlanta öyleyse hurdacılar en büyük kuyumcu sayılmalı.

Selin: (Hiddetlenir) Bey, bey! Nesi var çocuklarımızın maşallah diğer ikisi de sakin ve çok akıllılar.

   (Baba elindeki gazeteyi bir kenara bırakarak yerinden kalkar ve konuşmaya başlar)

Burak: Yahu sakin dediğin çocuklar bu eve sessizce girmeyi bile beceremezler…

(Anne yerinden kalkıp konuşmak için sahnenin önüne gelir ve yüksek sesle bağırır)

Selin: Kim demiş sessiz olamazlar diye!

 Dediği anda dış ses verilir. Yüksek sesle bir cam kırılması duyulur. Anne ve baba oldukları yerde kulaklarını tıkarlar ve ‘Eyvah’ dercesine hareket yaparlar. Bir kız bir de erkek çocuk içeri girerler. Birinin elinde top vardır. Üzerinde takım forması vardır. Diğerinin de elinde telefon vardır. Eve girer girmez de elinde top olan çocuk topu seyirciye doğru fırlatır. Koşarak gidip kanepeye otururlar. Topu atan çocuk da eline sehpanın üzerinde duran telefonu alır ve ses çıkarmadan karıştırmaya başlar. Anne ve baba şaşkınlık içinde bir birlerine bakarlar. Çocuklar ise hiç oralı olmaz. Kitap okuyan çocuk da onları izler sesini çıkarmaz ve sonrasında kafasını kitaba geri döndürür. Anne sinirli bir şekilde seslenir:

Selin: Evladım biz de iyiyiz. Hoş geldiniz. (çocuklardan ses gelmeyince anne sesini artırır) hoş geldiniz diyorum evladım. (çocukların elinde telefon olanı kafasını kaldırır annesine gülümser annesi de ona yaklaşır) nihayet biri tepki verdi. Konuşacak!

  (dediğinde evde sessizlik olur elinde telefon olan çocuk telefonu ağzına dayar ve yüksek sesle arama komutu verir)

Umut: Gogggle amca… Hoş geldiniz demek ne demek?

Goggle (dış ses): Bunu bilemeyecekte ne var.

(Anne daha çok sinirlenir elinde telefon olan çocuk araya girer.)

Sema: Anneciğim lütfen kızma ben bu sorunu şimdi çözüyorum. (Sema elindeki telefona seslenir) Goggleeeee amca! Hoş geldiniz diyen anneye ne cevap verilirrrrrrr?

Goggle (dış ses): Bence muhatap olmayın.

Anne daha çok sinirlenir ve babaya dönüp yüksek sesle bağırır:

Selin: Bey düştüğümüz durumu gördün mü? (başını ellerinin arasında alır ve kanepeye oturur. Baba da onu sakinleştirmek için telaşla yanına oturur. Diğerleri kendi halindedir.)

Burak: Hanım sakın sinirlenme dur ben hemen bu sorunu çözerim şimdi. ( Anne de adama sakince bakmaya başlar baba yerinden kalkıp yavaş çekimdeymiş gibi hareket etmeye başlar kanepenin arkasına eğilir ve bir müddet sonra aniden kanepenin arkasından elinde bir telefonla kalkar ve yüksek sesle telefona bağırır) Gogglllleeee abi hanım sinirlenince benim ne yapmam lazımmmmmm… (anne de hayretler içinde ona bakar ve yerinden kalkıp babaya seslenir)

Selin: Goggllleee amcanız kadar başınıza taş düşsün emi. Ben yapacağımı bilirim! ( Kalbine çarpıntı gelmiş gibi yapar üzerine bir şal alıp sahneden çıkmak için hamle yaparken evdekiler de tehdit savurur gibi bağırır) geldiğimde beni tanımayacaksınız! Ay bu çocuklar beni deli edecek…

==Işıklar kapanır==

 Sahnede kitap okuyan çocuğa ışık verildiğinde, kitap okuyan çocuk başını kaldırır. Bu arada aileye hafif ışık verilir. Kanepede ellerinde telefonlarla uğraşan aile bireylerine bakar. Kitabı bir kenara bırakıp sahnenin önüne gelir. Seyirciye küçük bir selamlama yapıp konuşmaya başlar:

  Kübra: İşte benim ailem. Ellerinde telefon ve telefonlarında kendilerine yaratmaya çalıştıkları bir dünyanın peşindeler. Bazen bende diyorum ki bırak kitabı sende dal bu dünyaya. Sonra da bir bakıyorum (ailesine dönerek sessizce bakar ve seyirciye tekrar dönerek) tabi bakınca malum! Sizlere şimdi benim ve benim gibilerin böyle bir ailede neler yaşadığını hatta nasıl yaşamaya çalıştığını anlatmaya çalışacağız. (küçük bir selamlama daha yapıp seyirciye yüksek sesle) Hepiniz hoş geldiniz! (der)

 

===Işıklar açılır===

 

  Işıklar açıldığında kanepede oturanlar kendilerinden geçmiş gibidir. Hepsi birden telefona dalmıştır. Erkek çocuk maç yapar gibi hareketler yaparken kız çocuk kendine bakım yapar gibi hareketler yapmaktadır. Baba ise alacağı arabanın özelliklerini inceliyormuş gibi yüksek sesle düşünmektedir. Bu sırada dış sesten zil sesi verilir. Hiç biri zilin çaldığını duymaz. Sadece kitap okuyan çocuk başını sağa sola sallayıp söylenerek kapıyı açmaya gider.

  Kübra: Hay Allah’ım bunların eline verilen telefonları üretenlerin aklından biraz da bunlara lütfetsen olmaz mıydı? (onların yanından geçerken de söylenir) heyyyy biri geldi. (babası elindeki telefonu aşağı indirir. Gülümser)

Burak: Kızım bir şey mi dedin? (Kübra biraz önceki konuşmasından mahcup olmuş gibi yapar)

Kübra: yok babacığım ben sana değil bunlara söyledim. (babası telefonu eline alır ona bakmadan konuşmasına devam eder)

Burak: İyi iyi bende bana bir şey dedin sandım.

Kübra kapının yanına varmıştır. Kapıyı açtığında karşısında tekerlekli sandalyede bir erkek ve onun yanında bastonuyla bir yaşlı kadın vardır. Onların arkasında da elinde iki valizle bekleyen taksi şoförü vardır. Onlarla beraber içeri girip elini açıp beklemektedir. Onları görünce sevinen Kübra içeriye doğru seslenir:

Kübra: Baba bakım kim geldi.

Burak: (başını telefondan kaldırmadan) evet kızım şimdi mesaj geldi fırtına bu akşam gelecekmiş.

Kübra: Baba ne fırtınası ne mesajı bak dedemle ninem geldi.

Yaşlı adam oturduğu sandalyeden bağırır.

Murat: Ben geldim. Ayağa kalkın hemennnnn…

Burak sesi duyar duymaz yerinden fırlar. Telefonu kanepenin üzerine atar. Koşup babasının eline sarılır. Arkasından da annesinin elini öper. Valizlerle bekleyen adama bakar. Adama kaş göz işareti yapar adam sadece boş kalan parmaklarıyla para işareti yapar. Burak babasına dönüp sorar:

Burak: baba bu adam kim?

Murat: He O mu? Senin üvey kardeşin. Tanışın. (Burak şaşırmış gibi yapar ve seslenir)

Burak: şimdiye kadar neden haberim olmadı?

Murat: (hiddetli bir şekilde seslenir) ne kardeşi be bu bizi getiren taksici versene adamın parasını! (diye çıkışır. Burak rahatlamış gibi olur. Adamın yanına yanaşırken ihtiyarları Kübra kanepenin yanına getirir. Burak adama yaklaşır)

Burak: Birader borcumuz ne kadar?

Taksici: Dörtyüz lira birader… (dedikten sonra da telefonunu cebinden çıkarıp karıştırmaya başlar. İhtiyarlar da kanepenin yanında çocukların onları görmesi için hareketler yaparlar fakat onlar hiç oralı olmazlar. Burak hiddetlenir)

Burak: Nerden geldiniz de bu kadar para tuttu be hemşerim altı üstü Erbaa değil mi? Aha şurası!

Taksici: (telefonu açıp adamın gözüne tutar)
Aha şurası diyon ama bak navigasyon öyle demiyor. Hem dolandıysak suç benim değil. Navigasyonun. Ben onun yalancısıyım.

Burak: iyi hadi iyi uzatmaya gerek yok. Ver hesap numaranı ben sana havale ederim.

Taksici: ne havalesi birader biz peşin çalışıyoruz.

Burak: Valla sen peşin çalışsan da biz çalışmıyoruz. Üstelik havaleyi kabul etmezsen getirdiklerini geri götürebilirsin.

Taksici: Hayda nerden çattık sabah sabah iyi hadi iyi ben sana kartımı vereyim hesap numaram var. Sende paramı at. (Söylenir) bu evde her şey dijital mi?

Kübra: (sesli bir şekilde cevap verir) yakında bizim harçlıklar bile dijital olacak!

Burak: (Kübra’ya ve taksiciye bakıp gülümsedikten sonra) Ha şöyle be birader…

Taksici cebinden çıkardığı kartı uzatarak sahneden çıkar. İhtiyarlar da kendilerini gösterme çabasını devam ettirmektedirler. Fakat çocuklar yine hiç oralı olmadan telefonla meşgullerdir. Dede oğluna bakıp sorar:

Murat: Bunların hali ne böyle, geldiğimizi hâlâ görmediler.

Burak: (gülümseyerek) baba onlar sizin geldiğinizi böyle anlamazlar dur ben haber vereyim. (telefonunu alıp sesli bir şekilde mesaj yazar) evladım deden ve ninen geldi. ( dış sesten mesaj sesi verilir çocukların ikisi birden yerlerinden fırlar. Mesajı açarlar)

Dış ses: şuan dedeniz ve nineniz evde lütfen onlarla ilgilenin.

(Mesaj okunduktan sonra birbirlerine bakıp karşılarında duran dedelerine gülümserler. Yerlerinden kalkıp sarılırlar)   

Murat: Eh nihayet görebildiniz. (eller öpüldükten sonra da koşarak gidip telefonlarını ellerine alıp konuşmadan devam ederler)

Burak: Eee baba Erbaa’da ne var yok?

Murat: Ne olsun be yavrum aynı sizin burası gibi herkesin elinde birer makine kimi araba satıyor, kimi alıyor, kimi bakıyor ama çoğu da yorum yapıyor.

Burak: (heyecanla telefonu eline alır) sahi ya siz gelene kadar bende araba bakıyordum ama şimdi hemen hediye bakmam lazım.

Kübra: ne hediyesi baba hayırdır?

Burak: kızım bugün bizim evlilik yıldönümümüz annene güzel bir hediye almam lazım.

(Kübra elindeki kitabı bırakıp babasının yanına gelirken kardeşlerinin de ellerindeki telefonları alıp babasının yanına oturmadan kardeşlerine durumu anlatır)

Kübra: bugün bizimkilerin evlilik yıldönümü hediye seçeceğiz.

Burak: o zaman herkes fikrini söylesin ortak karar verelim ama çok güzel olmasını istiyorum.

Gülsüm: (kucağına bir çanta alır) biz hazırlayıp geldik.

Burak: (elindeki telefona komut verir) Goggleeee abi en güzel evlilik hediyesi nedir?

Goggle (Dış ses): en güzel hediye sevdiğine seni çok seviyorum demektir.

Burak: (şaşırmış gibi yapar tekrar komut verir) Goggle amca sanırım yanlış anladın. Evlilik yıldönümü için en güzel hediye nedir?

Goggle (Dış ses): dedim ya sevdiğine: ‘Seni seviyorum’ demektir.

Burak: (iyice şaşırmış gibi yapar çocuklarda ona şaşırmış gibi yaparlar. Burak tekrar seslenir) iyi de sen bizim eve geldiğinden beri en çok seninle konuştuk ve zaman geçirdik. Şimdi ben kime seni seviyorum diyeyim kafam karıştı.

Goggle (Dış ses): o zaman bana diyeceksin. Madem en çok benimle zaman geçiriyorsunuz hayatınızda benden başka kimseye yer bırakmadınız benim için gece gündüz demeden vakit harcadınız yüksek sesle bana seslenin bakalım.

Kübra hariç evdekilerin hepsi birbirlerine bakıp söylenmeye başlarlar

Evdekiler: doğru söylüyor valla. Biz ondan başka kimseyle ne konuşuyoruz ne de zaman geçiriyoruz. Şimdi yüksek sesle ona olan sevgimizi ilan mı etsek.

Goggle (Dış ses): (tehdit tonuyla ve gür bir edayla) hemen söylemezseniz internet bağlantınızı aksatırım…

(Kübra hariç evdekilerin hepsi şaşkınlık içinde diz çökerler ve yalvarmaya başlarlar)

 Evdekiler: lütfen ne olur bizi bağışla. Bağlantımızı kesme geciktirme ne olur…

Goggle (Dış ses): hemen beni sevdiğinizi bağırın.

Evdekiler: seni seviyoruz.

Goggle (Dış ses): daha yüksek

Evdekiler: seni seviyoruzzzzz.

Goggle (Dış ses): daha da yüksek tüm mahalle duysun!

Evdekiler: (seslerinin son noktasına kadar) seni seviyoruzzzzz…

Goggle (Dış ses): ha şöyle hizaya gelin. Şimdi sizler telefona dönün sende sorunu doğru sor.

Çocuklar telefonlarını ellerine alınca nine de elindeki çantaya sarılırken dedeye, ‘Acaba vermesek mi?’ der gibi kaş göz işareti yapar.

Burak: evlilik yıldönümünde hanıma en güzel hediye ne olabilir?

Goggle (Dış ses): (kahkaha atar) tabi ki bu devirde en güzel hediye çok güzel bir telefon olabilir. Hani çocuklara da karne veya yaş günü hediyesi olarak telefon almıştın ya! Bak ne kadar mutlular. (Burak çocuklara bakarken Kübra yanına gelir)

Kübra: baba sen ona inanma lütfen şimdi dışarı çık ve başka bir hediye al.

Goggle (Dış ses): (Kızgın bir ses tonuyla) eğer benim dediğim haricinde bir şey alacak olursan başına gelecekleri biliyorsun! (Burak korkmuş gibi yaparak dışarı çıkmak için hamle yapar)

Burak: Kızım ben hemen geliyorum. (Burak çıkmak için hamle yaptığında Selin evden içeri girer.)

Selin: ooo kimler gelmiş. Hoş geldiniz (diyerek ihtiyarların elini öper. Yaşlı kadının kucağındaki çantaya alıp kenara koymak ister) ver anneciğim yorulma.

Gülsüm: yok evladım yok ben böyle iyiyim. Vermeyeyim. Demi bey bunu vermeyim.

Murat: (anlamamış gibi) ver canım ver zaten ona almadık mı?

Gülsüm: (kızar) bey hani demin goggle diyorduk. Tehdit diyorduk…

Murat: (durumu anlamış gibi yapar ve öksürerek) he tamam tamam. Kızım o onda kalsın sen gel hele bakalım. Sen daha bizim kahveyi yapmadın.

Selin: (hemen ihtiyarın yanına gelir) hemen yaptırıyorum babacığım. (Sema’ya seslenir) Sema kızım hadi bize birer kahve yap. (Sema’dan ses gelmez) sema kızım sana diyorum. (Sema yine cevap vermez) umut evladım Sema’ya mesaj at bize birer kahve yapsın. (Umut kafasını kaldırmadan ‘Tamam’ gibisinden başını sallar.) eh bu en azından dışardan gelen komutlara cevap veriyor. (o sırada sema yerinden kalkıp dışarıya çıkarken Selin bağırır) üçü de orta şekerli olsun. Artık büyüdüler…

Murat: Belli belli, kavak kadar boy var ama karınca kadar akıl kalmamış.

Gülsüm: öyle deme bey bak akıllı telefon kullanıyorlar. Maşallah çok akıllılar çok.

Murat: kim kimi kullanıyor hanım. Bence tam tersi baksana akıllı telefonlar onları kullanır olmuş.

Gülsüm: yok canım daha neler sende abartma o kadar.

Murat: nasıl abartma be hatun. Hayatlarını telefonun içine sokmuşlar. Telefonu hayatlarının içine sokmamışlar.

Selin: eh aslında babam haklı ama bunda bizim da suçumuz yok değil.

Gülsüm: ne suçu be yavrum siz onlara iyilik yapmışsınız.

Selin: evet ilk başta iyilik yaptığımızı düşünüyordum. Hatta kızım ve oğlumun yaptıkları benim yaptıklarımın yanında küçük şeyler.

Murat: yahu biz buraya gelmeyeli ne kadar çok değişmişsiniz.

Selin: evet babacığım değiştik. Benim de elimden telefon düşmezdi. Hatta arkadaşlarımla kurduğumuz mesajlaşma hattıyla o kadar çok vakit geçirmeye başladım ki çocuklar beni rahatsız etmesin diye gittim kendi elimle onlara telefonlar aldım.

Gülsüm: kızım bunda kötü olan durum ne ki?

Selin: Anne bundan daha kötü nasıl durum olacak. Baksana çocukların sadece bedeni burada. Bende şimdi kendime yasak koydum ve telefonu elime ancak birkaç dakikalığına alıyorum. Aldığım zaman bırakmam zor olsa da…

Gülsüm: (üzüntülü bir şekilde) Ah be yavrum ne diyelim. Bizim zamanımızda böyle şeyler yok diye çok üzülürdük ama iyi ki de yokmuş desene.

Selin: (Üzgün bir ses tonuyla) evet anne iyi ki yokmuş. Birazdan telefon saatin gelecek bir iki dakika ona bakmam lazım…

(O sırada bir elinde çaydanlık bir elinde telefonla sahneye girerken heyecanlı bir şekilde konuşmaya başlar)

Sema: Siz kahve istediniz ama ben size bir demlik çay yaptım.

Selin: kızım sen çay yapmayı ne zaman öğrendin.

Sema: Anneciğim lütfen beni yabana atma. İçeri girerken internetten baktım. (O sırada dedeye yaklaşmıştır. Elleri de titremeye başlayınca dede ve diğerleri de bağırmaya başlarlar)

Selin-Gülsüm- Kübra-Murat: kızım dikkat et dökeceksin…

(Sema elindeki demliği daha çok titretmeye başlar ve dedeye yaklaştıkça demlik elinde daha çok titrer. Ayağı takılır gibi olur ve kargaşa artınca da gelip demliği dedenin kucağına düşürür. Herkes çığlık atmaya başlayınca dede tekerlekli sandalyeden feryat ederek fırlar sahnenin etrafında dolanmaya başlar. Sema da olduğu yerden kahkaha atarak gülmeye başlar. Herkes ona bakınca dede de sahnenin ortasında kalır. Üzerine bakar. Kurudur. Sema da gülmeyi çoğaltır fakat ses sadece ondan gelmektedir. Selin yüksek sesle bağırır)

Selin: kızım ne gülüyorsun?

Sema: (Gülmekten son konuşmaktadır) bak bakkk baktığım doğruymuş anne.

Selin: kızım sen çayın demlenmesine bakmadın mı?

Sema: yo yo yokkk anne. En güzel şaka nedir diye bakmıştım…

Murat: kızım beni öldürecektin.

Umut: (alaycı bir ses tonuyla) dede senin maşallahın var. Sen bizi de götürürsün. Hani yürüyemiyordun?

Murat: (üzerini düzelterek sandalyesine otururken dizlerini ovar) evladım dizlerimde kireçleme varda…

(sahneye elinde birkaç paketle Burak girer)

Burak: size hediyeler aldım… ama ben söylemeden açmak yok. (Selin de eline bir telefon alır ve ihtiyarlara doğru seslenir)

Selin: benim telefon saatim geldi kusura bakmayın siz takılın…

===Işıklar kapatılır===

İhtiyarlar birbirlerine bakarken ışıklar hafifçe kapatılır. Tek ışık Kübra’ya vurulur Kübra konuşmaya başlar.

Kübra: işte hayatımızdan kısa bir kesit bu aslında sadece bizim hayatımız değil bizden alınan hayatımızın. Hayatlarımızın bir kesiti! Şimdi devam edelim… (Yine küçük bir selamlama yapıp ışıkların açılması için yerine geçer)

==Işıklar açılır==

Kübra hariç herkesin elinde bir telefon vardır. Murat ve Gülsüm yan yana konuşmaktadırlar.

Gülsüm: bey gelip rahatsız ettik onları.

Murat: yok hanım yok ne rahatsız etmesi baksana hiç rahatsız olmuş gibi halleri var mı? Şimdi ben burada biraz kestireyim sende biraz şekerleme yap.

Gülsüm: ne şekerlemesi bey zaten senin şekerin var.

Murat: Allah seni bildiği gibi yapsın emi. Öyle şekerleme değil. Sende otur şuraya da biraz kestir be kadın!

Gülsüm: baştan söylesene bey…

(söylenerek sandalyeye oturur. Kübra; su alacağını söylemek için dışarı çıkarken. O  hariç hepsi de telefonlarla uğraşırken ışıklar loş konuma getirilir. Sahnenin bir tarafındaki ışıklar da tamamen kapatılır. Sahnede sessizlik hâkimken sahneye kafalarında çorap olan iki tane hırsız girer. Sağı solu kolaçan ederek sahnenin kenarında konuşmaya başlarlar.)

Hırsız I (Adnan): zengin dediğin ev burası mı?

Hırsız II (Turgut): Evet. Hem de çok zenginler. Hepsinin elinde telefon var.

Hırsız III (Bülent): Evet bende evin babasını eve elinde bir sürü paketle girerken gördüm.

Adnan: Ulan manyak bizim de cebimizde telefon var ama bak hırsızlık yapıyoruz.

Turgut: Patron lütfen bana hırsız deme.

Adnan: Neyiz ya be. Baksana adamların evine kapıyı çalmadan girdik.

Turgut: O zaman giderken kapıyı da çalalım.

Bülent: patron konuşacak mıyız, yoksa işe başlayalım mı?

Adnan: hadi hemen başlayalım.

(Kenardan evi boşaltmaya başlarlar. Sahnede de ışıklar açılmaya başlarken hırsızlar da yavaş yavaş evi boşaltmaya devam etmektedir. Gülsüm’ün kucağındaki hediyeyi de alan hırsızlar kanepede oturanların ayaklarını kaldırıp önlerindeki halıyı da alırlar. Hırsızlardan Turgut dedenin iç cebinden cüzdanı çekmeye çalışır fakat çekemez. Telefona dalmış olanlar ise onları hiç görmezler. Evde sadece kanepede oturanlar ve ihtiyarlar kalır. )

Adnan: iyi bakın başka bir şey kalmasın.

Bülent: patron sadece ellerindeki telefonlar kaldı.

Turgut: patron bir de şu ihtiyarın iç cebinde kabarık bir cüzdan var fakat çekemiyorum.

Adnan: nasıl çekemedin?

Turgut: valla ben ne hareket yapsam o da tam tersini yaptı çekemedim.

Adnan: tamam tamam etrafa iyice bakın en son olmadı onu çalarız.

Turgut: patron çalamadım diyorum ya.

Adnan: yahu cüzdanı değil adamı çalarız.

(O sırada Kübra içeri girer. Hırsızlarla karşı karşıya gelir. Hırsızlara bağırır)

Kübra: Siz kimsiniz?

Adnan: Kızım kime benziyoruz?

Kübra: (çığlık atar) İmdattt… Hırsız varrrr…

(Evdekilerden ise hiç ses çıkmaz hepsi yine telefonla uğraşmaktadır. Murat hafiften başını kaldırır. Sonra da gözlerini geri yumup kafasını kaldırır. Kübra yine bağırır)

Kübra: Evimizi soymuşsunuz. Her şeyimizi almışsınız. (o sırada kitabını görür ve kucağına bastırır. Oh be kitabım bunu çalmamışsınız)

Adnan: (akıl verir gibi sahnenin ortasına gelir) kızım sen duymadın mı hırsızlar kitap çalmazlar. Zaten okusalardı hırsız olmazlardı!

Kübra: iyi o zaman alın okuyun siz de hırsız olmayın.

Turgut kitabı almak için hamle yaptığında Adnan onun önüne geçer.

Bülent: Dur yapma. Hayatının hatasını yaparsın!

Turgut: (Eski Türk filimlerindeki replik gibi cevap verir) Nayır! Çekil önümden nokumak istiyorummm…

Adnan: (Olaya bağırarak müdahale eder) noluyor size. Film mi çeviriyoruz. Kızım çekil önümüzden.

Kübra: hayır gitmenize müsaade edemem.

Adnan: Engel olamazsın.

Kübra: (bağırmaya başlar) anne, baba, Umut, Sema kafanızı kaldırın. Evde hırsız var. Her şeyimizi çalıyorlar.

Adnan: (yine alaycı ve akıl verir bir tavırla sahnenin önüne gelir) Kızım baksana onlar bizden daha büyük bir hırsıza hayatlarını çaldırmışlar. Eşyalar onların umurunda olur mu?

Kübra: (çaresizce yerine oturur. Başını ellerinin arasına alır) sanırım haklısınız. Onları uyandırmam lazım ama nasıl?

Adnan: (umursamaz bir tavırla sahnenin ortasına gelir) Neyse yolcu yolunda gerek biz gidelim daha bir sürü hayatını çaldırmış insanların evlerini boşaltmaya gitmemiz lazım. Bize müsaade…

Kübra: (oturduğu yerden kalkmadan başını sallar) müsaade sizin… Ama bunun mutlaka bir çaresini bulacağım.

(hırsızlar evden yavaş yavaş çıkmaya başlarken ışıklar da kararmaya başlar)

Turgut: patron bu ihtiyarı ne yapalım cüzdanı alamadık.

Adnan: yahu iyi ki akıllı telefonu kullanmaya başlamadım. Az bir şey aklım kaldı onu da size verecem. Al çıkar dışarı sandalyesiyle onu da öylece çalalım.

(hırsızlar dışarı çıkarken ışıklar da açılır. Kübra da bir çare bulmuş gibi hemen yerinden kalkar.)

Kübra: Buldum. Eğer elektriği kesersem internette olmaz. İnternet olmazsa bizimkiler hayata geri döner. (Şalteri indirmeye giderken söylenir) Aman Allah’ım Edison elektriği bulmak için ömrünü versin bende yüzyıl sonra evimizden kesmek için hamle yapayım. İnşallah bunu duyunca bana kızmaz. (gidip şalteri indirir. Işıklar komple kapandığında evdekiler de söylenmeye başlar)

Evdekiler: Hepsi birden söylenmeye başlarlar.

Murat: Hay aksi tam da arabanın özelliklerine bakıyordum.

Selin: ay tam da Wtsaptan kızlarla gün yapma kararı almıştık. Keşke kek tarifini önce almasaydım.

Umut: tam gol atacaktım top havada kaldı.

Sema: Ayyy tam pampişlerle alacağımız kıyafete karar veriyorduk…

(Murat telefondan başını kaldırırken ışıklar yavaş açılır. Evdekiler de telefonları bırakmaya başlar. Kübra o sırada telefonu eline alıp bir numara çevirir.)

Kübra: Alo Polis…

Murat: EE hanım sen evde miydin? Ne zaman geldin?

Selin: günaydın canım. Ben bir saattir evdeyim.

Umut: ben ne zaman eve geldim ki?

Sema: Sanki en son ben çay yapmıştım.

Selin: Sahi ya babamla annem buradalardı. Dur şunlara bir bakayım. Nasılsa internet yok.

(Selin ayağa kalkar. Babasının yeri boştur. Annesi uyumaktadır. Murat da o sırada başın kaldırır. Ev bom boştur. Kübra elleri belinde onlara bakmaktadır.)

Murat: Kızım ne oldu buraya böyle?

Kübra: Günaydın. Nihayet eve dönebildiniz. Eve hırsız girdi ve ne var ne yok götürdüler. Hatta yetmedi dedemi de çalıp gittiler.

Sema: Yok canım siz buna inanmayın bence bu internetten baktığı şakalardan birini yapıyor…

Kübra: sence benim şaka yapar gibi bir halim mi var!

(Selin, Murat ve çocuklar kendilerine gelmiş gibi olurlar.)

Murat: evet ya biz telefona bu kadar dalmasak belki de her şeyin farkında olurduk.

(O sırada dışardan polis sireni sesi gelir. İçeriye üç hırsız iki polis girer. Hırsızların biri de ihtiyarın tekerlekli sandalyesini sürmektedir)

Polis I (Yusuf): Bu adamı tanıyor musunuz?

Murat: (heyecanla koşarak babasının ellerine sarılır) Baba!

Polis II (Kadir): eğer bu adamı tanıyorsanız bunları da tanırsınız!

Murat: (kenarda elleri önlerinde el pençe divan duran adamlara bakıp) ben bunları nerden tanırım. İlk defa görüyorum.

Kadir: olur mu hiç bunlar sizinle kardeş olduklarını söylüyorlar.

Murat: hayatımda ilk defa görüyorum. Nereden kardeşleri oluyor muşum?

Yusuf: (Hırsızlara dönerek) he söyleyin bakalım nereden kardeş oluyorsunuz?

Adnan: (tedirgin bir ses tonuyla) Şeyyy Efendim aslında o bizi tanımasa da biz onunla hem kardeşiz hem de çok yakınız. Hatta meslektaş sayılırız.

Murat: ne meslektaşı arkadaşım.

Adnan: tabi ki aynı işi yapmasak da bir dönem aynı amaca hizmet ettiğimiz için meslektaş sayılırız.

Yusuf: lafı dolandırma da söyle ne söyleyeceksen.

Adnan: bende aynı onun gibi aile babasıydım. Benimde aynı böyle bir ailem vardı. Hatta çocuklarımızın sayısı bile aynıydı. (sahnenin önüne gelip) hatta sizler gibi bende mutlu bir aileye sahiptim. Ama ne zaman ki o mutluluğa bir başka varlığı ekledim ve ona ailemdekilerden daha çok değer verdim. İşte o anda ne mutluluğum kaldı ne de eve girince bacaklarıma sarılıp ağlayan bir yavrum kaldı.

Kadir: Sadede gel arkadaş!

Adnan: ben önce kendime bir telefon aldım. Sonra da ailedekilere ve sonra da hep beraberce internete bağlandık. Bağlandık ama bağlandığımız her site, her oyun, her grup, bizi evden uzaklaştırdı. Şimdi size sorsam; hırsız bir evden halı, şu bu çalan mıdır? Yoksa o evdekilerin hayatını çalan mıdır?

(Sahnenin ortasına gelip Kübra’ya bakar) işte şu kitap okuyan kız bu evde olmasaydı. Belki de biz çoktan bir başka eve girip aynı benim gibi evdekilerin hayatını çalan birinin eşyalarını çalacaktık. (Murat’a dönerek) şimdi şu goggle amcana sorar mısın? Çağın hayat çalan en büyük hırsızı kimmiş?

(Murat tereddüt eder fakat Adnan üsteler)

Adnan: lütfen sorar mısın? Bakalım ona da doğru yanıt verecek mi?

Murat: (Telefonu eline alır. Titreyen ses tonuyla) Goggleeee. (Ses gelmez) gogglleee (yine ses gelmez)

Adnan: işte o kadar büyük bir hırsız ki evde ne konuşuyor aklımızdan ne geçiriyor ve ne hissediyorsak onu bile anlıyor. Şimdi tekrar sorar mısın?

Kadir: (Murat’ın telefonunu eline alır kendinden emin bir ses tonuyla) Eyyy Googlleee. Söyle bakalım. Evlere girip insanların hayatını çalan, onları birer yabancı haline getiren, onların arasına duvarlar ören sen misin? ( sessizlik olur. Kadir sert bir tonda bağırır) Cevap ver!

Google (Dış ses): Evet o söylediklerinizi yapan benim. Ama beni bu yollara sevk eden de sizlersiniz. Sakın ha çocuklarınıza kızmayın onlara aldığınız telefonun ederi kadar kitap alsaydınız. Onların yanında benimle vakit geçirdiğiniz kadar kitapla da vakit geçirseydiniz. Küçük çocuklar ağlamasın diye ellerine telefon vermek yerine zekâ oyunları verseydiniz. Mesajlaşma sitelerinde gün, dedikodu ve gruplaşma yerine çocuklarınıza vakit ayırıp, eş, dost ve akraba ziyareti yapıp onlara ailenin ne demek olduğunu öğretseydiniz şimdi bu durumda olmazdınız. Şimdi ben size soruyorum: “Tek suçlu ben miyim? Yoksa ortak mıyız?”  

(Sahnedekilerin hepsi birden Google seslenir gibi bağırır)

Sahnedekiler: HAKLISIN. BİZ DE SUÇLUYUZ!

(Murat eve girerken ki hediyeleri hemen kucağına alır ve dağıtmaya başlar. Bu arada sahne kenarlarından çıkacak olan çocuklar da kucaklarında olan kitapları sahneden inerek ön sırada oturan seyircilere dağıtmaya başlarlar. Sahnedekiler de paketleri açıp kitapları havaya kaldırırlar ve hep beraber seyirciye seslenirler)

Sahnedekiler: YAŞASIN KİTABIN GÜCÜ

 

SELAMLAMA YAPILIP SAHNE KAPATILIR

SON

 

 

OYUNCU LİSTESİ

1-      SELİN: ANNE

2-      BURAK: BABA

3-      MURAT: DEDE

4-      GÜLSÜM: NİNE

5-      SEMA: TELEFONLA OYNAYAN KIZ ÇOCUK

6-      UMUT: TELEFONLA OYNAYAN ERKEK ÇOCUK

7-      KÜBRA: KİTAP OKUYAN KIZ

8-      TAKSİCİ

9-      BİRİNCİ POLİS: MUSTAFA

10-  İKİNCİ POLİS: MERT

11-  BİRİNCİ HIRSIZ: ADNAN

12-  İKİNCİ HIRSIZ: TURGUT

13-  ÜÇÜNCÜ HIRSIZ: BÜLENT

14-  GOGGLE: DIŞ SES 

 

 

 

YAZAN: FATİH KAPLAN


f-kaplan60@hotmail.com