Card image cap
Nasipsiz lokma

Yıl:1986

Yer: Erzurum Ilıca şimdiki adıyla Aziziye İlçesi Alaca Köyü sınırları 


Osmanlı döneminde yıllarca bir arada yaşamış ermeniler ve dedelerimiz. Araya giren nifak tohumları ve menfaat çatışmaları.Gaye Anadolu’yu bölüp parçalamak ve müslümanları hunharca katletmek.Senaryo hazır şimdi olduğu gibi Türk-Kürt,Alevi-Sünni taraflarını birbirine kırdırmak.O zaman taraflar; Türkler ve kandırılmış Ermeniler. 


Yer gök kan ağlıyor,toprak kusuyor içindekileri.Gün olmasın ki bir kuru kafa,kol,bacak toprak üstünde bir yerlerde kendini sergilemesin.Her defasında birilerinin rüyalarında bizleri bulun ve gerçeği ortaya çıkarın demesin. Nice ak saçlı-sakallı dedeler ile nur yüzlü nineler yaşadıkları mezalimi anlatıp durdular.Lâkin hikayeden öteye gidemedi bütün bu yaşananlar.Bire bir yaşadıklarını oğullarına,torunlarına her defasında ürpere ürpere anlatıyor ama bir adım ileriye götüremiyorlardı.Mezarlarda yatan hısım akrabanın ruhaniyetleri rahat bırakmıyordu köyü.Bu dert bir yumruk gibi böğürlerinde saplı duruyordu.Gençlerin gördükleri rüyalarla da iyice dayanılmaz hale gelir bu vahim gerçek.Sokak aralarında,eyvanlarda bir araya gelince eş-dost,akraba öğütür dururlar yaşadıklarını ve duyduklarını.Sonrasında azap dayanılmaz hale gelince ortak payda da buluşulup bu işe bir sonuç verme zamanı geldi dediler.Köyün ileri gelenleri toplandılar.Karalarını verdiler.İstikamet Atatürk Üniversitesi idi. 


O zamanki Öğretim Üyesi Prof. Dr. Cevat BAŞARAN başkanlığındaki tarihçi ve uzman bilim adamları heyecanla köye gittiler.Verilen ifadeler doğrultusunda heyet tarafından mezarlar tek tek kazıldı.Aman Allah’ım her kazmada,her küsküde kemikler dışarı çıkmak için adeta tetikte bekliyorlardı.

Yığınlar üst üste; küçük,büyük kadın,erkek iskeletler.Görmeye can mı dayanır.Heyet toprağı kazdıkça hayretlerde beyinlerde kazılmakta.Bu vahşetin insanlık lügâtında yeri yoktu.Göğsüne saplandığı belli olan balta cesetin yanı başında pasıyla beraber zulmete şahitlik etmektedir.Kazılar yapıldıkça elde edilen bulgular antropolojik açıdan Prof. Dr. Metin ÖZBEK tarafından büyük bir titizlikle incelendi. Bu çalışma esnasında üç ayrı mezar yeri açıldı. 

Yaşanan bir olay var ki etleri diken diken etmeye yeterdi.

Kazıyı yapan genç elemanlardan Hayati ,görevini titizlikle sürdürürken eline bir kuru kafa geçer.Gördüğüne ilk etapta inanamaz,yakından bakar. 
-Aman Allah’ım ! 
Üst ve alt azı dişlerinin arasında küçük bir parça yiyecek.Çeneyi kaldırır ve bakar ki sararmış yeşil mercimek tanesi.
Tahayyül eder olan durumu; Üç öğün yemek vakitlerinden birinde ki muhtemelen akşam yemeğidir bu.Zalimler ordusu evi başlarına yıkıp çoluk çocuk ne varsa vahşetin en âlasını yaptıktan sonra topluca mezarlara gömdüler zavallı köylüleri.Ağzındaki yemek kırıntısını yutmaya vakit bulamamış garibim.Mercimeği titiz bir şekilde alarak yakında ki taşın üstüne koyar Hayati.

Ekip arkadaşlarından Ahmet koşarak gelir.

Mercimeğin bulunduğu taşa doğru ayağını tam atacakken gayri ihtiyari eğilerek yerdeki mercimeği ıslattığı parmağıyla alıp ağzına atar.
Hayati şaşkınlıkla olanları izlemektedir.
-Hayati şuna baksana ! Yarısı yanmış Kur’anı Kerim mushafı.Ayrıca mezarda tespih ve çok sayıda bakır tabak çanak var.Bunlar kesinlikle Türk .Ermenilerin katliamı su yüzüne iyice çıkmakta.

Hayati biraz şaşkın biraz heyacan içinde ;
-Ahmet sen ne yaptın biliyor musun? 
-Ne yaptım.
-Biraz önce yüzyıllık nasibini yedin.
-Hııı yüzyıllık nasip mi? O da ne demek
Biraz önce yanıma koşarak geldiğinde ne yaptın hatırlasana.Eğilip taşın üstündeki mercimeği ağzına attın ya.
-Eee ne olmuş.
-İşte o var ya şu gördüğün kuru kafanın dişleri arasındaydı.Çıkarıp oraya koymuştum.
-Nasip seninmiş sen yedin.
-Bu sefer şaşırma sırası Ahmet’indi. 


Sonrasında yaşanan bu hikaye dillerde dolanıp durdu.Mahalle aralarında,çay sohbetlerine konu oldu.

Yapılan kazı çalışmaları sonucunda 3 metrelik bir dolgu toprağı altından yaklaşık 278’ e yakın insan iskeleti ve bunlara ait kalıntılar bulundu. Ele geçen bulgular arasında Kuran-ı Kerim parçaları, bakır bilezik ve yüzükler, üzerinde Arapça yazılar bulunan muskalar, kolye taşı ve boncuklar, Türklerin kullandığı tütün tabakası ve kumaş parçaları da bulunmaktadır. 
Tüm bu buluntular ile ilgili yapılan araştırmalar bunların Türklere ait olduğunu kanıtlamıştır. 1918 yılının Mart ayında Ermeni çeteleri tarafından gerçekleştirilen Alaca Köyü katliamında da Iğdır-Oba Köyünde olduğu gibi özellikle kadın ve çocukların şehit edildiği görülmüştür.

Şimdilerde diaspora ve onun iç uzantıları tüm dünyada lobiler kurarak bu tarihi gerçekleri saptırmaktadırlar.