Card image cap
Bize rahat yok


Rahmetli dedem ve babaannem, bazı geceler, özelliklede yarenlik gecelerinde bizlere yaşadıkları sıkıntıları sık sık anlatırlardı; Onların gençlik zamanları olan, Osmanlı döneminde şehrimizde çeşitli halklar beraber yaşarlarmış; 
-Türkler,Ermeniler,Rumlar,Azeriler,Gürcüler,Çeçenler v.s-" 

Osmanlı’nın idare gücü zayıflayıp kendilerince “Hasta adam” ilan ettikleri tarihlere dayanır bu yaşanalar.Erzurum eşrafından, Çamaşırcı Sırrı bey, dedemin arkadaşı rahmetli, yaşlılık ve yüksek rakımdan dolayı hastalanıpta, yatağa düştüğü zamanlardı. Dedemin,senelerdir komşusu olduğundan dolayı özellikle bayram günlerinde ziyaret ederdik. Bunun için kendisini her ziyarete gidişimizde babamı kendine muhatap alarak; 

“ Bakın Cemil Bey, ben Ermeniler’in Erzurum’u işgal edip, milleti asıp kestiği zaman epey büyük çocuktum. Bu merhametsizlerin,şerrinden korkup gündüzleri saklanıyor, geceleri hısım akrabayı dolaşıp, ya saklanacak bir yer ya da bir parça yiyecek ekmek arıyordum. Mart 1918 başlarında Tahtacılar’a doğru bir gece giderken burnuma öyle bir koku geldi ki, genzim sızlamaya başladı. Burnumu tutarak az daha ilerleyince yarım doğmuş ayın ışıklarının üzerine vurduğu sıvı bir şeyin aktığını gördüm. Eğilip bakınca yağ olduğunu anladım. Aktığı tarafa gidip, çeşmenin olduğu sokağa döndüm. Koku iyice arttı. Kendimi zor tutarak o sokağa baktım. Bir yangın yerine ilişen gözlerim ateş arasındaki insan cesetlerini seçti. O zaman anladım ki, bu insanlar yakılmışlar. Ağlayarak ve kendimi zor tutarak hemen oradan uzaklaşıp; Ali Paşa mahallesindeki dayımgile doğru arka yoldan koşmaya başladım. Bu esnada, bazı silah sesleri ve insan haykırışları duyuyordum. Bu şüphesiz, Ermeniler’in sürüp ya evlerinden çıkardıkları veya yakalayıp öldürdükleri dışarıda kalmış olup ta yakalananların feryatlarıydı!... O geceyi, asla unutmam! Bunu, ben öldükten sonra yeri gelince , icap eden yerde ve meseleyi konuşmaların arasında anlat” der ve peşinden “ahhhh!” çekerdi. 


Böylesine bir vahşetin tanığı, bu muhterem insanın hatırasını bende size anlatayım dedim. Birde satılmış Ermenilerin yaptıkları hileler var ki bak onu da dinleyin;

“Erzurum’un 18 km kuzeyinde Umudum dağlarına sırtını veren Arzıtı ( Yeşilyayla ) köyü Ermeni katliamına sahne olan meskun mahallerden biridir. ”Vakit geçirmeden gidin oraya “ Bir mereğe doldurulup yaktıkları insanların kemikleri 1988 yılında yapılan kazı sonucu ortaya çıkarıldı. Yaşayan büyüklerden hala o kanlı günleri
hatırlayanlar, ağlamaktan kendilerini bir türlü alamıyorlar. 

Merhametsiz Ermeniler’in, karnına soktukları süngüleri, havaya atıp kasaturaya geçirdikleri çocukları anlatırken hep gözleri yaşlarla doluyor. Abdest almaya giden ihtiyarları vurup öldürerek, cenazesini kara gömen, evinde bekleyen karısına ise “ Bekle kocan baharda gelecek” diyerek alay eden bu kukla ve maşa canileri hep nefretle anıyor ve kızgınlıkların üstüne tekrar gözyaşı dökerek içlerindeki ateşleri böyle söndürüyorlardı.

Bu köyün halkından olup, dedemi tanıyan ve ziyaretine gelen, Mehmet amca ve diğer komşular toplanır bizim eyvanda oturarak sohbet ederlerdi. Konu döner dolaşır her nasılsa,Ermeni mezalimi konusuna gelince, kendisine söz sırası geldiği vakit konuşan bu ihtiyar o zamanı yeniden yaşarmışçasına tarif ederdi: 

“ Bir gün, Ermeni subayı yapılmış olan bizim köylü Horsov, atı ile gelerek köy içinde bir müddet dolaştı. Çeteci diğer Ermeniler’i birer birer yanına topladı. Hep beraber köyden çıkıp atlarıyla gittiler. Bizlerde bu canilerin gitmesine son derece sevindik. Tabii o zaman her Müslüman’ın birbirinden haberi var. Köy muhtarı Recep Ağa’da o gün köyde yoktu. Aradan bir iki gün geçince bizim köylü Horsov’un adamlarından beş kişi köye geldiler. Ellerinde bir yazılı kağıt vardı. Bunu baş azaya vererek muhtar size gönderdi dediler. Aza Muharrem Ağa kağıdı okuyunca, yanındakilere, “ Muhtar bizi çağırıyor, yol yapımı için çalışmak üzere yevmiyeli adam istiyorlar. En az kırk kişi alarak gelmemi bildiriyor. Hadi toplanın. Herkes büyük çocuklarını alarak yola hazır olsun.” dedi. 

Ben de o zaman 17 yaşımdaydım. Bu gidecek kervana katıldım. Mülk köyü tepesine gelince bize karşı bir yaylım ateşi başladı. Hepimiz bir tarafa yığıldık. Ben kurşunu ayağımdan alıp önce düşen Mustafa çavuşun altına düştüm. O ölmüştü. Bende ses çıkarmadan ölmüş gibi yaptım. Çeteciler gülerek “Bunların da işini bitirdik.” dediler. “ Hadi şimdi Sitavuk köyüne gidip, deli Mehmet’i öldürelim.” deyip gittiler. 

O gün, karanlık basınca yaralı ayağımla azaplar içinde, sabaha doğru köye kendimi zar-zor attım. Beni,anamgil sakladılar. Bir müddet sonra, Osmanlı askeri gelince ve araştırma yapılınca gönderilen o adamlar ile cenazeleri bulundu. Muharrem Ağa’nın üstündeki kağıt ortaya çıktı. Bu kağıt öldürülen muhtarın üzerinden alınan mührünün basılarak sahte tertip edilmiş bir ihbarname ile, insanımızı tuzağa düşüren Ermeniler’in bir oyunu olduğu anlaşılmış oldu. 


Selim Adım