Dört
bir yanı camekânlarla kaplı, geniş bir alana kurulu, şehrin en hareketli noktasındaki
alışveriş merkezinin kapısında bir afiş asılıydı. Oldukça dikkat çeken afişin
üzerinde kocaman ve kalınlaştırılmış harflerle “BEDAVA MİKROP DAĞITILIR!” Yazıyordu.
Gelip geçenlerin merakıyla, sabahın erken saatlerinden itibaren giriş
kapısının önü dolup taşmaya başladı.
Yaklaşık
üç saattir sırada bekleyen iki kadın:
“Bu
kadar da olmaz ki canım! Öldük yorgunluktan. Neden hala açmıyorlar ki kapıları?”
“Sorma
koptu ayaklarım.”
Kadınların
önünde duran kısa boylu, huysuz, tilki yüzlü adam daha fazla dayanamayıp:
“Bana
baksanıza siz! Sabahtan beri dırdırınızdan bıktım be! Yeter artık kesin şu
şamatayı. Beynimi ütülediniz. Sızlanacağınıza evinize gidin!”
“Sana
ne oluyor be!”
Kavganın
kokusunu alan görevli, koşarak geldi. Olaya müdahale ederek:
“Hey
durun bakalım! Kavga yok. Herkese yetecek kadar mikrop var!”
Ardından
kalabalığa seslendi tok sesiyle, bir sandalyenin üstüne çıkarak:
“Değerli
vatandaşlarımız! Korkmayınız! Rehavete kapılmayınız! Her birinize yetecek kadar
bol miktarda mikrobumuz stoklarımızda mevcuttur. Endişe etmeyiniz! Hiç kimse
eli boş dönmeyecektir evine. Rica ediyoruz. Tek sıra olalım. Nizamı bozmayalım
lütfen!”
Elleri
kolları alışveriş poşetleriyle dolu alımlı çalımlı iki genç kız:
“Ne
var ki burada? Bunca uzayıp giden kuyruk…”
“Kız
indirim var galiba.”
Sıranın
en arkasında, ayakta zor duran, her an ruhunu teslim etmeye hazır yaşlı adama
sordular.
“Amca
ne var burada? Neden bu kadar insan kuyrukta?”
“Bedava
mikrop sırası.” Dedi dişsiz ağzıyla gülerek.
“Aaa!
Biz de bekleyelim kız, kaçırmayalım.”
Panayır
yerine dönmüştü, iğne atsan yere düşmeyecek mahşeri kalabalığı gören, duyan ne
kadar seyyar satıcı varsa onlar da bu fırsatı kaçırmadılar. “ Köfte-ekmek !” “ Taze, çıtır çıtır simittt!” “ Buz gibi su!”
Diye bağıranlar ve daha bir sürü satıcı, bayramdan nasibini almak için
caddedeki bu kalabalığa tezgâhlarını kurdular. Onların ne için burada oldukları
umurlarında bile değildi.
Az
ileride karnı burnunda hamile bir kadın:
“Benim
bu mikroba hepinizden çok ihtiyacım var. İki can taşıyorum ben. Bana öncelik
verin.”
Diyerek
önlere doğru geçmek için çabalıyordu. Başını sinirli sinirli iki yana sallayan
yaşlı kadın:
“Tövbe
tövbe! Senin var da bizim yok mu? Senden çok benim ihtiyacım var asıl!”
En
ön sıradaki iki kişi birbirine girdi.
“Ben
senden önce geldim!”
“Hayır,
efendim ben senden önce geldim. Uyanıklık yapma!”
Yumruklaşmaya
başladılar tartışmanın ardından.
Orta
sıralarda bulunan ve kafile halinde gelen topluluk:
“Gecen
gün Hacı İsmail amca demişti bu mikrop işini.”
“He
ya! Her derde devaymış.”
“Öyle
öyle. Hacı İsmail dediyse doğrudur.”
“Gerekirse
aylarca bekleriz bu kapıda. Bu fırsatı kaçıracak değiliz ya!”
Sessizliğe
yemin etmiş, yaşı geçkince bir kız ve koluna girmiş annesi:
“Kızım
bir bakalım. Belli mi olur? Kısmetinde
açılır.”
Kız
mahcup bir ifadeyle başını eğdi ve hiç cevap vermedi. Ama içinden dua etti.
Güneş
tepelerinde, havayı iyice kızdırınca; alışverişten dönen kızlar, topuklu
ayakkabılarını ellerine alıp, oflayarak beklemeye devam ettiler. Bedava mikrop
dağıtılacağını duyup da tedavisini yarım bırakıp hastaneden gelenler,
tekerlekli sandalye üstünde onca yoldan gelen engelliler, kucakta taşınarak ve
sedyede getirilmiş olanlar… Binlerce insan vardı kuyrukta. Bedava bir umudun ve
söylentinin kurbanıydılar. Trafik felç olmuş, tüm şehir, akın akın toplanmıştı
alışveriş merkezinin önüne.
İçeriden
çıkan her kişi, dikkatlice izleniyor, gözle görülür mucizevi bir değişim var
mı diye merakla inceleniyordu. Mikrobun hangi işlerde kullanılabileceği, neye
benzediği gibi sorular soruyorlar ancak bir yanıt alamıyorlardı. Hal böyle
olunca da merakları gittikçe artıyor ve dağıtılan mikrobun bitmemesi için dua
ediyorlardı.
Annesinin
eteğini çekiştiren bir çocuk:
“Ya
anne ben sıkıldım, yoruldum. Hadi eve gidelim.”
“Dur
kızım, bak az kaldı.”
“Babam
gelecek neredeyse.”
“Gelmez
kızım. Merak etme.
Kendi
kendine mırıldanmaya başladı kadın. “Şu mikroptan alayım da kocamı elimden
almak neymiş görsün yosma!”
Terden
diken diken olmuş saçlarıyla ve yeni çıkmaya başlamış seyrek sakallarıyla,
sivilceli gençler ise karşı cinse yönelmişti. Sabahtan beri, belki biri düşer
diye beklemekten umutla vazgeçmiyorlardı.
Güneşin
batışıyla birlikte, tenlerde yapışkan bir his bıraktı sıcak. Yine aynı görevli
adam kapıda görüldü. Sandalyenin üstüne çıkıp:
“Sevgili
vatandaşlarımız! Gösterdiğiniz ilgiye teşekkür ederiz. Bedava mikrop dağıtımı
kampanyamıza yarın devam edeceğiz. Evlerinize dönün!”
Bir
ferman okur gibi durumu bildiren görevli, vazifesini yapmış olmanın gururu
içinde içeriye girdi ve giriş kapısını kapattı. İçlerinde gizem, yüreklerinde
burukluk ve endişeyle, elleri bomboş, söylenerek dağıldı kalabalık.
Ertesi
sabah, ezanla birlikte daha açılmasına çok vakit varken, dünkü kalabalıktan
daha fazlası kapının önünde vaziyet aldı.
“Kardeşim
dün almıştım. Bugün yine alacağım. Sonra da bunları yüksek fiyatla satarım.”
“İyi
düşünmüşsün be! Ne yapacaksın ki sen başka mikrobu? Kendin zaten mikropsun!”
Bir kadın topluluğu ellerinde plastik tabak,
kaşık, çatal ve bardaklarla; kısır gününü burada yapmaya gelmişti.
“Daha
iyi oldu komşum.”
“Evet,
havada esiyor bugün püfür püfür.”
İki
ihtiyar, birbirlerine hakaret ederek kavga ediyordu.
“Şu
haline bak! Ahın gitmiş vahin kalmış. Bir ayağın çukurda. Ne işin var kuyrukta!
Bedava mezar bulsan içine atlarsın!”
“Sen
kendine bak be! Ömrün boyu hep böyle bedavacıydın! Öyle ya senin için bedava
sirke baldan tatlıdır! Utan halinden!”
Koşa
koşa kalabalığı yaran gençten bir adam:
“Çekilin,
ne olur çekilin! Benim bu mikroptan muhakkak almam lazım. Yoksa sevgilim beni
terk edecek. Ona şöyle esaslı bir paket mikrop yaptırıp gönlünü almalıyım.”
Bu
durum böylece uzayıp gitti…
Dün
çekilen eziyetler unutulmuş, yerine yepyeni bir umut doğmuştu. Hele bedava
olması yok mu ne kadar cezbediciydi! “Dağıtılıyorsa elbette bir sebebi vardır.”
Düşüncesiyle şevkle beklemeye devam ettiler. Yaşlısıyla, genciyle; hasta ve
sağlıklısıyla, uzunca bir kuyruk oluşturdular. Dağıtıma günlerce devam edildi. Alışveriş
merkezi, satış rekorları kırdı. Bedava dağıtılan mikrop, şehre tamamen yayıldıktan
sonra uzak şehirlerden de gelenler oldu. O kuyruklarda yaşamlar başladı
yaşamlar bitti. O kuyruklarda nice dostluklar kuruldu. Niceleri düşman oldu… Hem
mikrop bedava idi. İşlerine yaramazsa bile zararda değillerdi ki!
Ve
zaman içinde ani ölümler arttı. Nasılsa mezarlarda artık bedavaydı.