UNUTULMUŞLUĞUM

 

Kıyısında toprağın sevgilileri örttüğü

Sessizliğe mahkûm meskûn bir mahal

Yan yana dizilmiş bir sürü yazılı taşlar

Kuşların hüzünle söyleştiği yaşlı selvi ağaçları

Tükenmeyen sürekli akan bir ırmak olan

Zaman durmuş uyuyan misafirlere

Geride tozlu tereklerde kalan eskimiş günler                                            

Ve anılarla dolu acılı dünler!

 

Günler geceleri kovalıyor

Güneş karanlığın krallığını yıkan prens

Adları farklı, tatları farklı olsa da acıların

Zaman herkese eşit mesafede duruyor

Hem bilir misiniz?

Karanlığa direnmekten yorgun mehtaplı geceler

Gecelerse dünyaya bakan karanlık gözler

Acı, ağızlardan dökülen gün görmemiş sözler!

 

Neden düş kurar ki insanlar?

Korkular biriktirir gözlerinde

Acılar yeşerir parçalanmış yüreklerinde

Kırıcı ifadeler yüklü insanların sözlerinde!

Kurumuş sinelerdeki insanlık ağacı

Unutuluşlarda kaybolmuş sevgi çiçeği

Boğazlar kurumuş, dil yapışmış damağa heyecanla

Yaprakların kalabalığından sıyrılırken ağaçlar

Acılardan yaralı kalpler perişan

Acı kızıl gözleriyle bakıyor

Sabah akşam uzaklardan

İnsanlığın kayboluşunda canlar yanıyor

 

Her gün dekorları değişiyor hayatın

Çiçeklerle, böceklerle, kuşlarla

Geçici ve küçücük dokunuşlarla

İpek böcekleri kemirirken dut yapraklarını

Kozalarını örüyor insanlar yalnızlıklarına

Hayatı dişliyor acımasızca zaman

İmkânlar sunuyor insanlara hayat

Ama ömrünü alıyor karşılık olarak

 

Mevsimler kartpostallarda kalırken

Denize düşen yıldızlar vurur sahile

Işıkları solar göz kırparak

Ateş böcekleri gibi

Ve gülerek ölürler güne

Havaya, suya, cana düşer cemreler

Can vatan toprağına

Gülüşlere susar dudaklar

Hayat ben seni severken

Sen beni sevmezsin sanmıştım

Ölüm beni seçmez diyerek

Kocaman bir ömür kanmıştım

Anladın mı yerimi ey unutulmuşluğum?

Şimdi ben neredeyim?

İşte hani o sonsuzluğa kendimi

Terk ettiğim yerdeyim!

 

        14-12-2012

Şair, Burhan AKSU