***

“Hiçbir şeyden çekmedi dünyada

Nasırdan çektiği kadar;

Hatta çirkin yaratıldığından bile

O kadar müteessir değildi;

Kundurası vurmadığı zamanlarda

Anmazdı ama Allah'ın adını,

Günahkâr da sayılmazdı.


Yazık oldu Süleyman Efendi’ye.”


Süleyman Efendi nereden bilebilirdi ki nasırının, edebiyatımızda yeni bir çığır açan, işaret fişeği olacağını. Bilemezdi, çünkü edebi eserlere, hele hele şiire, onun gibilerin konu edilmesi pek karşılaşılan bir durum değildi.


1938 yılının Nisan ayında bu satırları yazan Orhan Veli, pek çok şeyin farkında olarak, büyük bir edebi savaşın içindeydi. Nitekim 1945 yılında kaleme aldığı “Garip İçin” isimli yazıda: “Güçlüklere, bir başına da olsa, karşı koyan insan kuvvetli insan olmalı. Ben bunu yalnız kalıp da umutsuzluk içinde olduğumu hissettiğim anlarda daha iyi anladım.” diyordu.


Hakikaten, kısa yaşamında verdiği onca eserin yanında karşı saldırılara da muhatap oldu. Şair, otuz altı yıllık yaşamına şiirlerinin yanı sıra hikâye, deneme, makale ve çeviri alanında birçok eser sığdırdı.


Melih Cevdet ve Oktay Rıfat ile birlikte yenilikçi Garip akımını başlatan Orhan Veli, Türk şiirindeki eski yapıyı temelinden değiştirmeyi amaçlayarak sokaktaki adamın söyleyişini şiir diline taşıdı. Şiire getirdiği bu yenilikler yüzünden tabir yerindeyse başına gelmeyen kalmadı. Çok sert eleştiriler aldı hatta küçümsendi.


Geleneklerin dışına çıkan eserleri, her şeye rağmen ilgiyle karşılandı. Bu ilgi ise kısa zamanda şaire sevgi ve hayranlığın artmasına yol açtı.


Ünlü hikâye yazarımız Sait Faik Abasıyanık, Orhan Veli Kanık hakkında şu ibretlik sözleri söyler ki, bu sözler aslında şairin yaşam özetidir: "Üzerinde en çok durulmuş, zaman zaman alaya alınmış, zaman zaman kendini kabul ettirmiş, tekrar inkâr, tekrar kabul edilmiş; zamanında hem iyi hem kötü şöhrete ermiş bir şair"


1941 yılında kaleme aldığı “Garip Önsözü” onun ve arkadaşlarının şiire bakış açısının ve bu yeni tarzın cesur bir bildirisidir. Bu bildiride vezin ve kafiyeyi iptidai insan için mazur gördüğünü, zamanımızda bunun artık geçerli olamayacağını dile getirmiştir.


“Kafiyeyi ilk insanlar ikinci satırın kolay hatırlanmasını temin için, yani sadece hafızaya yardımcı olmak maksadıyla kullanmışlardı.” diye açıkladığı binlerce yıllık şiir geleneğini bir kenara atıp yok saymakta, daha da ileri giderek edebi sanatlarla adeta dalga geçmektedir.


Üstelik sadece bizim gelenek kalıplarımızla değil, Japonların, Avrupalıların ve cümle milletlerin bu tür sanat oyunları ve kalıpları ile de kavgalıdır Orhan Veli.


“Mâna, insanın beş duygusuna değil, kafasına hitap eder.” diyen şair aynı zamanda şiirin başka hiçbir sanatla iç içe geçmemesi gerektiğini savunur: “Doğrudan doğruya insan ruhiyatına hitabeden ve bütün kıymeti mânasında olan hakiki şiir unsurunun musiki gibi, bilmem ne gibi tâli hokkabazlıklar yüzünden dikkatimizden kaçacağını da hatırdan çıkarmamalı.”


Bu bahisten yola çıkarak gerek görsel ve gerekse işitsel her türlü öğenin şiire katkı sunmasına karşı çıkar ve bu anlamda pek çok örnek verir dünya edebiyatından:


“Meselâ Japon şairleri, çok kere, mevzularını, kamışlar, göller, mehtaplar, hasır yelkenli kayıklar ve çiçeklenmiş erik ağaçlarına benzeyen şekillerle anlatırlarmış. Hâşim, alev kelimesinin eski harflerle yazılışında sahici alevi hatırlatan bir sihir bulurdu.”


Bu bildirinin tamamını okumayı meraklısına havale ederek, âcizane, Orhan Veli’ye katılmadığım hususlardan bir ikisini dile getirmek isterim.


Vezin, kafiye, ahenk unsurları, söz sanatları ve her türlü musiki katkısı; şiirimizle iç içe, binlerce yıllık bir geçmişe sahiptirler. Divan şiiri muazzam bir geçmişe ve tahayyül edilemez bir derinliğe sahiptir. Bugün bir Fuzuli, bir Baki, bir Galip, bir Nedim olmak hafife alınacak kişiler mi?


Tasavvuf Edebiyatına baktığımızda Mevlana, Yunus Emre, Kaygusuz Abdal nasıl yok sayılabilir ki? Aynı şekilde Halk Edebiyatında Karacaoğlan, Dadaloğlu ve nice büyük şairleri iptidai mi sayacağız? Bugün halen varlığını sürdüren âşıklık geleneğine ne demeli?


Heceli ve vezinli şiirde, usta şairlerin anlam darlığına düşmek bir yana; kullandıkları ince söz sanatları sayesinde, bir sözle, nice farklı manalar ortaya koyduklarına da rahatlıkla şahit oluruz.


Şiirin diğer sanatlar ile işbirliği konusuna gelince… Müzik olmadan şiir, şiir olmadan müzik yarım kalır, diye düşünüyorum. Hatta resim ve benzeri sanatlar ile işbirliği yapmak da şiire güç katar.


Sadelik ve yalınlık güzeldir. Ama şiir için değil.


Maksadım tartışmak olmadığından, detaylara girmeyeceğim.


Evet, Orhan Veli’ye bazı konularda katılmıyorum. Gerekirse başka bir yazıda, çok daha detaylı bir cevap yazar, hatta Orhan Veli’nin, o eleştirdiği gelenekten nasıl beslendiğini de ortaya koymaya çalışırım. Nasip…


İçerik konusuna gelince, şiire sırada insanların ve sıradan vakaların da konu olmasına taraftarım. Bu konuda haklıdır. Daha açık bir ifadeyle; şiirin sınırı olmamalıdır.


Değerli dostlar, bu hafta boyunca Orhan Veli’nin “Bütün Şiirleri”ni içeren kitapla hemhal oldum. Bir yandan okudum, bir yandan da düşündüm. Orhan Veli, bizim çok önemli değerlerimizden biridir şüphesiz. Şiirlerinde hayata farklı bir açıdan bakmamızı sağlıyor. Tartışmaları bir tarafa bırakıp güzellikleri paylaşmak lazım diyorum kısacası.


Son derece içli ve samimi bir sesi vardır mısralarının:


“Ağlasam sesimi duyar mısınız,

Mısralarımda;

Dokunabilir misiniz,

Gözyaşlarıma, ellerinizle?”


Bizi alır adeta bir psikolog gibi düşünce âleminde gezdirir, rahatlatır, ferahlatır. Düşlerimize kanat olur:


“İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı

Önce hafiften bir rüzgâr esiyor;

Yavaş yavaş sallanıyor

Yapraklar ağaçlarda;

Uzaklarda, çok uzaklarda,”


Öte yandan ironik bir iyimserliğin içinde buluverir insan kendini Kanık’ın şiirlerinde:


“Bedava yaşıyoruz, bedava;

Hava bedava, bulut bedava;

Dere tepe bedava;

Yağmur çamur bedava;

Otomobillerin dışı,

Sinemaların kapısı…”


Yine umudu fısıldar kulaklarımıza. Sımsıkı saran sıcacık bir mutluluğu:


“Bekliyorum

Öyle bir havada gel ki,

vazgeçmek mümkün olmasın!”


Çok şey söylenebilir hakkında ama bu yazının formatı gereği, bu kadarlık yeter. Meraklısı zaten bulur devamını.


Özetle, bazı görüşlerine katılmasam da Orhan Veli iyi bir şairdir. Edebiyatımızda, şüphesiz, önemli bir yere sahiptir. Mutlaka okunmalıdır.


Bu haftalık bu kadar. Haftaya bakalım hangi dünyanın konuğu olacağız. Görelim Mevla’m neyler…


İzzet Irmak


#kitaplarlahersalı www.izzetirmak.com


http://izzetirmak.com/elestiri/suleyman-efendinin-nasiri-ve-garip-bir-sair.html

Card image cap