Sohbet

Tüm kâinatın sahibi olan yüce yaratıcımızın yarattığı canlı varlıklar üzerinde hakları vardır. Tüm yaratılmışlar, Rabbimizi gece gündüz teşbih ederler. İnsan canlılar içinde akıl sahibi olan, düşünce yolu ile Rabbimizin birliğine ve yaratmış olduklarına şahitlik eden tek canlıdır.

İnsan beden ve ruhtan ibarettir. Yaratmış olduğu mülkün sahibi olan Rabbimiz, bedenlerimizi ruhun barınağı olarak yaratmıştır. Bizler beden mülkünün kiracılarıyız.

 Bir ev kiraladığımızı düşünelim. Ev sahibi ile bir kontrat imzalarız. Kontratın amacı ev sahibi ve kiracının haklarını korumaktır. Şayet evi kırar dökersek kötü kullanırsak. Ev sahibinin bizden hesap sorması için olanak sağlar imzaladığımız bu belge.

Beden mülkümüzün sahibi olan Rabbimiz, beden sağlığımıza dikkat etmezsek bizden hesap sorma hakkına sahip değil midir?

Sahip olduğumuz bedenimiz, Rabbimizin bize emanetidir. Ona istediğimizi yapma veya korumama gibi bir lüksümüz olamaz.

Bizi yaratan rabbimiz, bizim daha huzurlu, daha kaliteli bir hayat yaşamamız gerektiğini en iyi bilendir. Elbette ki insan her şeyin en iyisine en güzeline layıktır.

 Beden sağlığımızı koruyabilmek için bedenimizdeki organlarımızın işlevlerini bilip onları nefsin tuzaklarından korumanın mücadelesini vermeliyiz. Örneğin: Gözümüzü haram olana bakmaktan, kulağımızı gıybet ve dedikodulardan, dilimizi yalan konuşmaktan korumamız kulluğumuzun bize yüklemiş olduğu sorumluluklardan bazılarıdır. Bu örnekleri elimiz ayağımız gibi diğer organlarımız içinde düşünüp çoğalta biliriz.

Vücudumuzu yalnız onun talimatına uygun, Kur’an ve sünnet ışığında korursak bize verilen emanete sahip çıkmış oluruz. Mutluluğumuz ancak rabbimizin emir ve yasaklarına uymakla mümkündür. Eğer kulluk görevimizi yerine getirmekte eksiklerimiz varsa bunları biran önce öğrenmeyi ihmal etmememiz bizim kurtuluşumuzu sağlayacaktır. Kendimiz öğrenmekle kalmayıp evlatlarımıza ve çevremize öğretmekten de sorumluyuz.

 Peygamber efendimiz (SAV)Dinimizi nasıl yakınlarına ve sahabelerine öğreterek tebliğ görevini tamamladıysa, Yeryüzünün halifesi olan insan, on dört asır boyunca bu görevi devralarak günümüze kadar ulaşmasına vesile olmuş görevi bizlere devretmişlerdir.

İnsanlar her şeyi önce annesinden babasından öğrenir. Yavrularımız anne karnına düştüğü andan itibaren, onun bedeni zihni, ruhi gelişimi konusunda endişelenerek çok hassas davranırız. Aynı hassasiyeti, onun her iki dünyasını aydınlatacak manevi gelişimi konusunda göstermeliyiz.

Hayat tarzımızı çocukken öğrendiklerimiz belirler. Sonradan öğrendiklerimizin kalıcı etkisi çok azdır.

Genellikle küçük yaşta öğrenilenler zihinde kalıcı oluyor. O yaşta öğrenilenler, alışkanlıklar ömür boyu bizi şekillendiriyor.

Bu yüzden evlatlarımıza Allah rızasına uygun davranışlar kazandırmalıyız.

Bilgileri yavaş yavaş her gün yeni bir şey öğretip onu alışkanlık haline getirmesi için teşvik etmeliyiz.

Bebekler doğar doğmaz nasıl koşamazlarsa, her şey bir anda öğretilemez. İnsanlara bir şey öğretirken çok sabırlı olmalıyız. Dinimizi öğretirken kolaylaştırmalıyız. Zorlaştırmadan güzellikleri müjdeleyerek sevdirmeliyiz. Sevgi ile verilen hiç bir öğreti boşa gitmez.

Öğretme anlarımız bizim ve öğreteceğimiz kişinin mutlu zamanları seçilerek gerçekleştirilmelidir. çocuklarımızın hırçın oldukları zamanlarda dini mesajlar vermekten kaçınılmalı. Çünkü o zamanlar çocukların her şeyi ret etmeye açık oldukları anlardır. Bilgileri eğlenceli bir şekilde çocuklara aktarmanın yollarını öğrenmeliyiz.(yeni yöntemlerle öğretilen matematik eğitimleri logolarla (ayırmaç) çocuklara oyun oynatarak matematiği sevmeleri,  öğrenmeyi kolaylaştırıyor)

Çocuklarımıza geç kalmadan en doğru bilgileri en eğlenceli bir şekilde alışkanlık haline getirmelerini sağlayacak şekilde vermeliyiz.

Küçük yaşta öğretilenler (yetişkinken anzaymır bile olsa insan)asla unutulmazlar. Esas öğretmemiz gereken, Allaha kulluk vazifesini nasıl yapacağını öğretmektir. Dinimiz temizliğe çok önem verir. Ahlaki temizliğin yanında özellikle beden temizliği kulluk görevlerimizi yerine getirmek için şarttır.

Resüllullah sallallah’ü vessellem efendimiz, temizlik imandandır buyurmuştur.

Bir damla idrar ve necaset bile kabir azabının sebebi olabiliyor. Demek ki temizlik konusunda hassas olmalıyız.

Peki, temizliğimizi nasıl yapacağız? Bunu da Rabbimiz Maide süresinde altıncı ayette vermiştir.

                Ey iman edenler! Namaza kalktığınız zaman Yüzünüzü ve ellerinizi dirseklerinize kadar yıkayınız, başınıza mesh edin, topuklarınıza kadar ayaklarınızı yıkayın. Yani abdest alın diye buyurmaktadır.

Abdestin bedenimize faydaları saymakla bitmez. Abdest aldığımızda boynumuza mesh ettiğimizde lenf damarlarına masaj yaparak lenf kanserini önleriz. Suyun vücudumuzu dinçleştirmesi, rahatlatması, ter kokularını yok etmesinin yanında bedenimizdeki negatif enerjilerin etkilerini ortadan kaldırması başlı başına bulunmaz bir nimettir. Bize abdest gibi bir nimeti nasip ettiği için bizi İslam’la şereflendirdiği için rabbimize ne kadar şükretsek azdır.

İslam dini fert ve çevre temizliğine çok önem verdiği kadar kalp ve ahlak temizliğine de büyük önem vermiştir. Bunların hepsi birbirini tamamlamaktadır. Müslümanın dışı da içi kadar temiz olmalıdır.

Kalbini ve ahlakını manevi pisliklerden arındırmalıdır. Rabbimiz bizden bir şey istemişse onda bizim bilemeyeceğimiz bizim yararımıza olan mükâfatlar vardır.

Mademki esas gayemiz kulluğumuzu idrak edip yaşamak, onun da birinci şartı temizliktir. Abdest ve guslü çocuklarımıza buluğa ermeden öğretip, sevdirerek, alışkanlık haline getirmelerini sağlamalıyız. Dinin inceliklerini öğretmek anne ve babanın görevlerindendir.

Rabbim cümlemizin alışkanlıklarını ve hayatını Kendi rızası istikametinde yönlendirsin. Bizleri her iki dünya’ da bahtiyar olan kullarından eylesin. Fıtratımıza aykırı olmaktan korusun. Cumamız mübarek olsun.