BAĞ BOZUMU ANILARI NURSEL
YEŞİLYURT
Sonbaharın getirdiği güzellikler
saymakla bitmezdi. Çocukluğumda bağ bozumları çok şenlikli geçerdi. İmece usulü
herkesin bağındaki mahsul ekim ayının son iki haftasında toplanırdı. Kış
hazırlıkları yine hep birlikte yapılırdı. Bizim üzüm bağlarımızı ailem yakın
akrabalarımız ile birlikte toplarlardı. Öyle zamanlar olurdu ki on gün süren
bir tempo ile üzümler kesilirdi. Daha sonra evlerde şıra yapılırdı. Kışlık sirke
ve pekmez yapılırdı. Toplanan meyvelerden kurutmalıklar doğranırdı. Marmelatlar
pişirilir, küme ve pestiller hazırlanırdı. Bağların küçük bir yeri sebzelik
olarak değerlendirilirdi. Dalından koparılarak yenilen meyvelerin tadına doyum
olmazdı.
Bağ bozumu mevsimi yaklaşınca
her yıl annemi bir telaş alırdı. Akrabalarımıza günler öncesinden haber
salardı. Bizim bağ bozumu yapacağımız tarihi bildirirdi. “Duyan duymayana
söylesin .“diye habercileri tembihlerdi. Üç gün öncesinden ayran olarak
içilecek yoğurtları çalardı. Babam her zaman gelen misafirlerimize hoş
vakit geçirsinler diye bağlamasını akort ederek hazırlardı. Gelenlerin
isteklerini sıraya koyarak, bağlama çalardı. Sesi güzel olanlar, türkü çalar
şarkı söylerlerdi. Çocuklardan eli iş tutacak büyüklükte olanlar, sepet ve su taşıma,
ayran ikram etme görevini üstlenirdi. Daha küçük olanlar hep birlikte
koşturmaca oynardık. Salıncak ve hamakta sallanırdık. Ağaçların tepelerinde dolaşır dururduk.
Üzümleri birleştirdikleri büyük sepetler, at sırtında yola kadar taşınırdı.
Arabaya yerleştirilirdi. Atın üzerinde dolaşmak en büyük eğlencemizdi. Çoğu kez
ata binme sırası kavgası yapardık. Bizi at üzerinde taşıyan ağabeyimizle iyi
anlaşmak zorunda olurduk. Kızarsa taşımazdı. Büyüklerimiz şikâyetlerimizi kabul
etmezlerdi. Güzel oynayın birbirinizle diye kızarlardı. Bizimle meşgul
olurlarsa bağın işi o gün içinde bitmeyecek sanarak, kendilerine ayak bağı olmamızı
istemezlerdi. Yine bir bağ bozumu sırası bizim bağdaydı. O sene mahsul çok
güzel ve verimliydi. Teyzemler ve dayımlar hep birlikte çocukları ile
gelmişlerdi. En az yirmi çocuk vardık. Bebekler için üç tane salıncak kurup,
sallayıp uyutmuşlardı. Bizi bebeklere yaklaşıp uyandırmasınlar diye bağın
üzerinde sürülmüş dayımın tarlasında oynamamıza izin verdiler. Epeyce topraktan
kuleler yığınlar yaparak oynadık. Ata binmek istedik. Dayımın oğlu her oyunda mızıkçılık yapıp
oyunların tadını kaçırıyordu. Yaşça bizden büyük olduğu için takışmamaya
çalışıyorduk. Sırayla binme kuralını baştan herkes kabul etti. Sıra küçük
dayımın büyük oğluna gelince, Âdem Dayı’mın oğlu sıranın kendisinde olduğunu söylediği
gibi, atın üzerindeki çocuğun paçasından asıldığı gibi yere çaldı. Çocuğun
ağzına, burnuna topraklar dolmuştu. Boğulurcasına öksürmeye çalışıyordu. Ama
öksüremiyordu. Kesik kesik çatlak sesler
çıkararak, avazı çıktığınca
bağırarak ağlıyordu. Ablam çığırtılarına
koşarak yetişti. Çocuğu yerden kaldırıp, su argının olduğu yere taşıdı. Koşarak
bizde yanlarına geldik. Ayaklarım titremekten beni taşımıyordu olduğum yere
çökerek ablamı izliyordum. Kuzenimin elini yüzünü yıkadı. Ağızındaki
toprakları. Çalkalattırarak temizledi. Tekrar oynadığımız tarlaya gelip, oturduğumuz
yerden (mendil kimde? ) oyunu oynadık. Büyükler
iş yoğunluğuna kendilerini öyle bir kaptırmışlardı ki, çocuklarla meşgul olup
vaktin çalınmasını istemezlerdi. Kimsenin çocuklarla ilgilenecek zamanı
yoktu. Arada ablamlar gelip güzel oynamamız için bizi uyarıyordu. Biraz sakin
oynar, yine yaramazlıklara başlardık. Bir şey bulamazsak, su kanalına ya
ayaklarımızla girer gezerdik. Elimizi yüzümüzü yıkarken senin suyun bana
sıçradı kavgası yapardık sularla birbirimizi ıslatırdık. Toprakları suyla
ıslatıp kime kızdıysak onun yüzüne çamur çalardık. Sonra arktaki suyla
temizlettirip, başka oyunlara geçerdik. Koştururken birbirimizin ayaklarımıza
çelmeler takarak düşüşlerimize katıla katıla gülerdik. Böylece kimin daha güçlü
olduğuna hükmederdik. Kızlar bir cephede erkekler diğer cephede tarla
kenarlarındaki bodur ağaçlardan kırdığımız dallarla kılıç yapardık. Savaşarak
kılıçlarımızın gücünü ölçerdik. En son
kırılmayan kılıç güçlü olurdu. Fazla sesimiz yükselirse büyüklerden biri gelir
bizi sustururdu. Yanımızdan uzaklaştığı
an hemen yeniden koşturmaya oynamaya başlardık. Arada bir sebzeliğe
dalardık. Çürümüş domatesleri yere çalardık. Üzerine basan ayağı kayınca yere çakılırdı.
Bazı sebzeleri güneş çalmış olurdu. Bazılarını da kırağı çalmış, renkleri
koyulaşıp yeşil renklileri dalgalanmış kahverengimsi bir görünümleri olurdu. Ben
sebzelerin doğal renkleri ile severim. Yanık ve çalık sebzelere dokunmak bile
istemezdim. Güneş çalığı sebzeler canlılıklarını kaybetmiş, soluk renkli
olurlardı. Bazıları bakır çalığı rengini hatırlatırlardı. Yeşilimsi küf
gibilerdi. Çoğu sebzeler bozulmaya yüz tutmuş yalnız acı patlıcanları kırağı
çalmamış olurdu. Kardeşim bahçede dolaşmayı seviyordu. Ama eline çürümüş
domates değince kıyameti koparıyordu. Çürüğe değen ellerini üzerindeki
kıyafetlerine çalardı. Annem ona yedek çamaşır yetiştiremediği için
ablam ile bana kızardı. Kardeşim huysuzun tekiydi. .İstekleri olmayınca kendini
yerden yere çalardı. Annemin olmadığı yerde ablam onun suratına iki
tokat çalar sustururdu. Sesini çıkaramaz korkardı. Benimle yapışık
ikizim gibi dolaşırdı. Çok ağladığında burnu akardı. Kazağının kollarına
çalardı. Böyle gördüğüm zaman elini tutmak istemezdim.
Bağ bozumu mevsimi başlar
başlamaz hevenk yapılacak ağaç dalları kesilerek hazırlanırdı. Bağda hevenge
takılacak üzüm salkımları kesilip ayrı bir sepette biriktirilirdi. Gençler
çalgı çalarak, türküler çalarak üzümleri keser ve taşırlardı. Üzüm
harmanı yapılacak alanı çalı süpürgelerle çalarak yabancı cisimlerden
arındırırlardı. Otlarını bıçkı ile çalarak keserlerdi. Araçlarla veya at
arabaları ile taşınan üzüm ve meyveler harman yerine boşaltılırdı. Bağdaki
işler bir veya iki günde biterdi. Sıra evde yapılacak işlere gelirdi. Şıra sıkmak için erkekler yardımcı olurlardı.
Kalan işleri hanımlar birbirleri ile yardımlaşarak tamamlarlardı.
Bağ bozumu esnasında unutup
çağırılmayan bir tanıdık veya akraba olursa tekrar bağ bozumu gelinceye kadar
sitemlerinden kurtulamazdık. Bizim memlekette bağ bozumları şenlikli
geçtiğinden dolayı hiç kimse bu güzelliği kaçırmak iştemezdi. Bağ bozumları
çocukluğumun unutulmaz anıları arasında geniş bir yere sahiptir. Geçmişteki
güzel günlerimi sevgiyle yâd etmekten mutluluk duyuyorum. Anılarım silinmiş
olan zamanlarımı benden çalınmış yaşanmışlıklar olarak nitelendiriyorum.
Bağ bozumu şenlikleri benim yaşandığım anılarımın en özellerindendir.