Card image cap
Horasan’in köpekleri̇ de…

HORASAN’IN KÖPEKLERİ DE…

Oku derken dinin, hem sağır hem kördün
Gidenler gitti, ne götürdüler gördün…

            Şöyle dönüp geriye baktığımızda koca bir ömrü bitirdiğimizi görür, “keşke” diye hayıflanırız yapamadıklarımıza. Oysa ne fırsatlar gelip geçmiştir.

 

            İnsan; eğer yaradılış gayesini tam anlamıyla bilse, dönüp geriye baktığında “keşke” demeyecek veya “keşke” lerin sayısı çok az olacaktır.

 

            Eğer çok silgi kullanıyor isek bu bizim çok hata yaptığımızı göstermez mi? Önemli olan silgi bulundurmamak değil; silgiye ihtiyaç duymamaktır. Elbette hatalarımız olacaktır. Fakat en az hata ile tüketmeliyiz bize verilen sayılı ömrü. En önemlisi “gök kubbede hoş bir seda” bırakarak gidebilmektir.

 

            İnsan niçin yaratılmıştır? Bu soruya en güzel cevabı bizi yaratan Yüce Rabbimiz vermektedir.

 

            “Bizim sizi, boş yere, bir oyun ve eğlence olarak yarattığımızı ve sizin gerçekten bize döndürülmeyeceğinizi mi sandınız?” (Mü’minûn: 115)

 

            “Cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.” [Zariyat 56]

 

            Görüldüğü gibi ‘boş yere’ yaratılmamış; aksine, ‘kulluk’ etmek için yaratılmıştır insan. ‘Kulluk’ görevini tamamlayıncaya kadar bu dünya da misafir bir yolcu gibidir. Madem yolcudur o halde Yolcu, gideceği yeri düşünmelidir. Yanında götüremeyeceği şeylerle meşgul olmamalıdır.

 

Sende katıl henüz kervan gitmeden

İman yükü yüklen, ömür bitmeden

 

İbadetler nefse verse de acı

Hakka tam teslimiyettir ilacı

 

Makam, şan, şöhret terk ederken seni

Sarıp sarmalayacak kefen teni

 

Kimsin, Rabbin kim?.. Sorulan ilk soru

Yoldaşım imanım, beni sen koru

 

Ne vaat etmişsen çıkacaktır mutlak

Cennetinde hak, Cehenneminde hak…


            İnsanın yaratılış gayesi; önce kulluğun hakkını vermektir. Sonra bildiği tüm hakikatleri başkalarına anlatmak ve hakkı tavsiye etmektir. Rehber olarak Hz Muhammed (s.a.v.)’i bir model kabul edip, O’nun tavsiyelerine harfiyen uymaktır.

 

            “Hicretin II. asrında birinin adı Şakik; ötekinin adı İbrahim Ethem olan iki veli yaşıyordu. Bu iki veli karşı karşıya oturmuş sohbet ederlerken, aralarında şöyle bir konuşma geçer:

 

Şakik: “Nasıl yaşıyorsunuz?”

 

İbrahim Ethem: “Nasıl yaşayacağız? Bulursak şükrediyoruz, bulamazsak sabrediyoruz.”

 

Şakik: “Bizim Horasan’ın köpekleri de böyle yaparlar.”

Bu cevaba şaşıp kalan İbrahim Ethem: “Ya, siz ne yapıyorsunuz?” der.

 

Şaşik Hazretleri: “Biz mi? Bulursak bizden daha muhtaç olanlara veriyoruz. Bulamazsak şükrediyoruz.”

İbrahim Ethem Hazretleri, Bu sözün üzerine kalkar, dostunun alnından öper.”

 

Buradan kendimize şöyle bir ders çıkartabilir miyiz?

 

            Madem insan olarak yaratıldık; her halimiz, her davranışımız insanca olmalı, “ben” duygusundan sıyrılıp “biz” duygusuyla donanmalıyız.

 

            Yoksa sözüm ona “Horasan’ın köpeklerinden” ne farkımız kalır ki?