İsmi ile müsemma derler ya eskiler, Gülbahçe'de  öyle bir semtti çocukluğumuzda.İçinde büyüdüğümüz,tadına vararak yaşadığımız o güzelliğine doyulmayan semt. Toroslar’dan doğan İvriz  Çayı'nın irili ufaklı akarlar halinde her sokağa huzur iklimi sunduğu bir yeryüzü cenneti...

Şimdilerde ne çok değiştiğine tanıklık etsem de,halâ geçmişinden izler taşıması beni mutlu etmeye yetip de artıyor bile.

Okuduğum lise ile evimizi buluşturan cadde;mart ayında salkım söğütlerin uyanmasıyla bir ayrı güzelleşir,mor menekşe kokuları baharı işaret ederdi.Semtin kıyısından Konya -Adana demir yolu geçer,yolcuların Ereğli’ye hayran kaldığına dair haberler kulaktan kulağa yayılırdı.Demir yolunun bir tarafı bağlara ,bahçelere ulaşırken Gülbahçe tarafında ise alabildiğine sık kavaklar, söğütler yaz ve kış akıp duran sularla yarenlik ederdi.

Şehrin tek gazinosu,sıra sıra dükkanlar,kahvehaneler,kasap...Akar suyun üstündeki yarım adacıkta Arnavut manav; sebzenin ,meyvenin en tazesini ve de en pahalısını sergilerdi.Ayakkabı tamircisi Ercan Abi’nin o efendi,kibar duruşu ile cana yakınlığının hafızamda ayrı bir yeri var. Ayakkabılarımız az elinden geçmedi,mekanı Cennet olsun tüm uğurladıklarımızın!

Gülbahçe esnafının yapmacık olmayan saygısı ,nezaketi; bu gün bile özlemle hatırlatır bana o zaman ki insan profilini...Acaba derim hep, gül güzelliğnde naif bir neslin devamı mıydı bu insanlar...

Gazino yapılmazdan önce demir köprünün altından Gülbahçe’ye gelen akarsuların kıyısında hayal meyal hatırladığım bir yapı vardı.Çok daha önceleri bir değirmenin yer aldığı söylentisi.Ve orada gül yetiştiren bir Allah(cc) dostu olduğu,semtin adının onun gül bahçelerinden geldiği rivayeti.Bunu kim söyledi nereden duydum hiç bir fikrim yok,ama o çocuk aklımla ben hayal etmiş olamam diye düşünürüm.

tly