GARSON NİYE DAYAK YEDİ?

 

            Müşteri garsonu dövdü ve karakolluk oldular. Komiser müşteriye garsonu niye dövdüğünü sordu. Adam öfkeyle başını salladı. “Öyle şeyler söyledi ki, benim yerimde siz olsaydınız kendisini daha çok döverdiniz. Ben birkaç tokat attım, işte o kadar” diye konuştu.

            Komiser merakla, “Anlat bakalım, anlat da orasına ben karar vereyim” dedi.

            “Tamam, komiserim” dedi adam ve anlatmaya başladı:

            “Yemek sırasında bir şey olmadı. Sıra tatlılara gelince garson benim saçı dökük kafama bakarak kabak tatlısı yememizi tavsiye etti. İstemez, dedim. Karıma bir göz attı, ‘hanımgöbeği de güzeldir. Ondan vereyim isterseniz,’ dedi. Bizim hanım biraz şişmancadır. Bu söze bozuldu, ‘başka bir tatlınız yok mu?’ diye sordu. Seninki bu sefer baldızın memelerini süzdü, ‘tavukgöğsü şahane’ diye konuştu. Kızdım ama ses çıkarmadım. Kızımın dudaklarını gösterir gibi, ‘dilberdudağına ne dersiz?’ diye sordu. Kendimi zor tuttum ama vezirparmağımız da var, ağzınıza layık’ deyince zıvanadan çıktım.

            ‘Bende Osmanlı tokadı var, sen onu ye!’ diyerek yakasından tuttum, iki tokat aşk ettim suratına. Ne dersiniz komiserim, haksız mıyım, siz olsanız kızmaz mıydınız?”

            Komiser ne diyeceğini bilemedi. Kendisinin gür saçlarını göstererek, “Kabak tatlısına bir şey demezdim” diye güldü. Sonra da, “Her şey üst üste gelmiş. Garsonun kötü bir niyeti olduğunu sanmıyorum. Hadi barışın. Böyle ufak tefek şeylerle beni meşgul etmeyin” diyerek onları el sıkışmaya zorladı.

            Müşteri garsona yüklü bir bahşiş verince olay kazasız belasız çözümlendi.

            Müşteriyle garson giderlerken komiser ikisini de uyarmak gereğini duydu;

            “Bundan sonra sözlerine dikkat et garson efendi, sen de her sözü başka manaya çekme bey amca. Hep müşteri bir şey yiyecek değil ya, kimi zaman da garsonlar yer; ama ne yer, orası hiç belli olmaz. Kiminin bahtına dilberdudağı, hanımgöbeği, tavukgöğsü yemek düşer, kimine de dayak. Bu dünya böyledir işte!” diye içini çekti.