bu zamanda kişinin bir eşeği olmalı
binip gitmeli dağlara, dağlara
yükseklerde sesin kısılasıya bağırmalı
ne buldum deresinden çıkıp yaylaya
çimenlere uzanıp doya, doya uyumalı.

sonra kalkıp eline yüzüne su serpmeli
korlu ateşte mantar közlemeli
anlatmalı derdini dağlara, kayalara
en çokta fasıl ağaçlarından şarkılar dinlemeli
koyu ormanlarda; inip çıkmalı yamaçlardan
bengisu pınarından kana, kana içmeli.

gitmeli dağların arka yüzüne
gidilmemiş köylerden geçmeli
ve daima doğuya; güneşin doğuşuna 
ırmaklardan geçip vadilere varmalı
gözlerim şebnem tanecikleriyle dolmalı
o berrak pırıl, pırıl gökyüzü
sarmaşıkların yeşil sığınağında
taptaze meyvalar toplamalı
ah işte anıyorum ve istiyorum öylesini
yazları sedir ağaçlarının gölgesinde 
kuşların sesini dinlemeli.

doğunun taa doğunun birbirine yaslanmış evlerinde
renk,renk giyinmiş ama, eski ama masalımsı
mahçup ve suskun imgelerinde titreşen
o hoş kokusu kır nergislerini
avare çocukları seyretmeli
durmadan yağan yağmurlarda ıslanmalı
o masum, sevecen dedeler ve neneleri dinlemeli
nefeslerin ve gizli gülümsemelerin
yanaklarını sardunya çiçeği kızanları görmeli
kokular ve renkler ülkesinden dönmemeli...