BABALARDA AĞLAR

Babalar buzdolabının içindeki lambaya benzer. Buzdolabın kapısını açmadan lambanın varlığının farkında olmazsınız. Peki, babaların yürek kapısı nasıl aralanır? Kim bilir nice söylenmemiş sözler saklıdır tıpkı kırışık alnındaki çizgilerde kuytuya yatırılmış duygular gibi. Yaşarken yaşadıkları görülmemiş 

silik gölgelerimizdir babamız.


Hem kendisinden korktuğumuz tedirgin bir 

düş gibidirler, hem de korktuğumuz, canımız yandığında imdadımıza yetişmesini beklediğimiz usulca yanağımıza dokunmasını istediğimiz 

yitik dayanağımızdır babamız.


Bir babayı ancak babasını yattığı toprağın altından çağıran bir kızın gözlerindeki çaresizlikten anlayabilirsiniz.  En  çok  kızlar  sayıklar babalarının isimlerini.  Sesinden önce  soluğu yere  düşer de 

yerden kaldıran baba eli yoktur artık.


Yaşamak ağrısı büktükçe boynumuzu varsa bir avuç gözyaşımız gider mezarında “Ölmek ne kadar uzak böyle baba!” diye tırnaklarız geçmişimizi. Babaları ağlamaz bilir onun adına da yaşlar dökeriz, oysa babalar da ağlar içten içe göz yaşını akıtarak sessiz.


Çoğumuza sormuşlardır kesin çocukluğumuzda, “Anneni mi çok seviyorsun, babanı mı?” diye. İlk başta “Her ikisini.” desek de az ısrar sonucu utanarak, sıkılarak kısık sesle, “Annemi.” diyorduk; buna rağmen baba içindeki acıyı bize hissettirmeden tebessüm ediyordu. Kim bilir, belki de herkesin yanında utanıyordu…


Ama bir gün gelir de kayıp giderse elinden, aile fertlerinin güzel yaşaması için ne tür zahmetlere katlanan babanın ne demek olduğunu.

Card image cap