SAAT KULESİ

Çalar saatin çalmasını bekleyen vücudu huzursuzlaşıyordu. Arry biraz uyumuştu, biraz daha uyumayı arzuluyordu. İşe gitmesi gereken saatin yaklaşması korkutucu olsa bile, elyaf yastık ve yorgan üzerinde düşlerine doğru zihni kayıyordu. Düşlerden sıkılınca, birazcık uyanıp, yatakta hayal kurmaya başlıyordu sonra tekrar uyuyor ve tekrar uyanıyordu. Saatler geçtikçe zihni uyumaktan yoruluyordu, uykunun güzelliğini örtüyordu, uykunun sıradanlaşması sonucu sıkıcılığı. Çalar saat çalmamıştı, alındığından beri yıllar geçmiş ve henüz bir sorun çıkarmamıştı. İlk sorunu bu güne mi denk gelmişti yoksa, bozuk muydu acaba, tabi ki değildi, kaygılı düşünceler, yataktaki düşlerin sinir bozucu hayaletleri gibiydiler. Kaygılar, kaygılar uyurken ya da ayakta, bir şeylerin tadını hep bozardı. Arry saatin bozuk olamayacağını düşünüyor uyumaya devam ediyordu. Gözlerini her açtığında, pencereye doğru bakıyor. Güneşin daha doğmadığını, karanlığı izleyerek kabulleniyordu. Saatler sanki ilerlemiyordu, değişmiyordu ışığın yansımadaki kırıklığı. Uyudukça geçmiyordu, Arry'nin vücudunun kırgınlığı.

Sonunda yataktan kalkmaya karar verdi, ışığı yaktı. Komidinin üstünde duran, alarmın kurulu olduğu o eski saate baktı, saat tam dörde geliyordu. Oturma odasının duvarına sabitlenmiş olan, küçük kitaplığına yaklaştı. Oradan okumadığı bir kitap seçti, koltuğa oturdu. Okumaya başladı, kitaptan her yorulduğunda, ayağa kalkıyor mutfağa gidiyordu. Kitap okurken kahve içmenin ne kadar zevkli olduğunu hiç unutmuyordu. Mutfakta kendine acı bir kahve hazırlayıp, her defasında kitaba geri dönüyordu. Kitap çok akıcıydı, fiziksel olarak sıkılıyordu, ruhsal olarak tutkuyla bağlanıyordu. Sanki zaman çok hızlı akıyordu, güneş daha doğmamıştı. Arry an ve an elindeki kitabı, gözleri ve zihni ile tüketiyordu. O kitaba başladığında, her şey bitmişti aslında ancak o kitabı bitirdiğinde, her şey yeniden başlayacaktı.

Gözleri yorgunluktan harap olmuştu, sayfalarının numarasına bakmadan kitabın sayfalarını çeviriyordu. Sonra kitabın sonuna geldiğini fark etti, ama ellerinin hissettiği kalınlık, durumun şokunu yansıtıyordu. Kitabın son sayfasını açtı ve sayfa numarasına doğrudan baktı. Elinde 494 sayfalık bir kitap vardı, kitabı çok sürede bitirmiş olmalıydı. Ama bu imkansızdı, kitabı ne kadar sürede bitirmiş olduğunu anlamak için yatak odasına gitti. Komidiye baktı, gözlerine inanamadı saat tam dörde geliyordu. Önce saatin bozuk olduğunu düşündü, mutfağa gitti. Duvarda asılı olan duvar saatine baktı, saat tam dörde geliyordu. Anlam veremedi saatin iki saatte de dörde gelmesine, oturma odasında, bir kutu içinde kemerleri kopmuş eski bir kol saati vardı. Onu çıkardı, saate baktı. Saat tam dörde geliyordu.

Arry aklını mı kaçırıyordu, yoksa uykuda eve biri girmiş ve ona bir şaka mı hazırlamıştı. Şaka olsa bile hava neden hala karanlıktı, üstelik eski kol saatinin yerini bir tek o biliyordu. Aklını kaçırmamak için sokağa çıkmalıydı. başka bir saat bulmalı. İnsanları bulmalıydı.

Bir kış mevsiminin bir günüydü, içinde bulunduğu zaman hiçbir şey hakkında bildiklerine emin olmasa da buna emindi. Pencereyi açtığında, üşüyebiliyordu çünkü,

2.BÖLÜM

DIŞARI

Londra sokaklarında yürüyordu, gözüne tarihi bir saat kulesi çarpmıştı. Onu yakından görebilmek için ilerlemeliydi. Gözlerinin görebildiği hudutta hiçbir insan yoktu, bütün dükkanlar kapalıydı. Apartmanlardan oluşan blokların sonunda bir park vardı. Arry biliyordu orada yaşayan evsizler vardı. Saat kulesine doğru yürürken, o parkın içine girecekti. Yalnızlığın kış günü ansızın gelen, korkutucu soğukluğunu, soğukta titreyerek uyuyan evsizleri görünce yenecekti. Saat tam dörtte durmuşsa, insanların çoğu evlerinde olmalıydılar. Bu saatte dışarıda bulunabilecek insanlar, sadece evsiz olmalıydılar. Kaldırımın üstünde yürümek, duran her şeyi görmesine engel oluyordu. Yolun ortasında yürümeliydi, kaldırımlardan yola doğru indi yürümeye devam etti. Sokak lambalarının gece kattığı bir hava vardı, sokak lambalarında yaklaştıkça aydınlıkta buluyordu zihnini. Ama onlardan uzaklaştıkça, alacakaranlığın içinde buluyordu kendini. Karanlık korkutucuydu, kedilerin, köpeklerin bile sustuğu, bir cadde üstünde ve onunla bağlantılı olan onlarca sokakta.

Arry bazen caddeden ayrılıp ara sokaklara yaklaşıyordu. Bir kaç adım atıp, kimse var mı diye bakıyordu. Sokaklardan birinde, yan yana iki çöp konteynırı vardı. Onların yansımasıyla bütünleşen, orta boyutta bir insan gölgesi. Korkusunu aşmalıydı, gölgenin sahibine ulaşmalıydı. Adımlarını yavaş ve dikkatlice attı, gelebilecek ilk tehlikede kaçabilecek şekilde. Bütün nesneleri karşısına aldı, bütün nesnelere karşı en ortadaydı. Konteynırın yanına ulaştı, evsiz bir çocuk duruyordu orada. On yaşlarında, üstünde eski yırtık elbiseler. Arry'e Oliver Twist adlı hikayeyi hatırlatıyordu. Çocuk sanki bir hikayeden fırlamış onun karşısında duruyordu. Çocuk ayaktaydı, ancak hareket edemiyordu.

Gözleri bir anda büyüdü, oysa ki manzara büyüleyici bile değildi. Vücudunu görünmeyen eller sarıyordu sanki, hızlı hızlı dokunuşlar hissediyordu teninde, bir anda gelip gidiyorlardı. Arry onları göremeden önce kayboluyorlardı, aslında giden gelen ve kaybolan bir şey yoktu o sokakta. Olağanüstü bir manzara karşısında sıradan bir duyguyu yaşıyordu Arry. Korkuyordu.

 

Çocuğun gözlerinin içine baktığında, soğuktan akmaya başlamış bir kaç damla gözyaşı görülüyordu. Çocuğun gözyaşlarının yanaklarından süzülmesi gerekiyordu ama göz çukurlarına baktığında. Bir su birikintisi görüyordu Arry, gözyaşları dökülmüyordu yanaklarından çocuğun, korkuyla geri geri yürüyordu. Adım adım uzaklaşıyordu çocuk, Arry geldiğinde konteynırlarla birlikte yansıyan gölge geride kalıyordu. Uzaklaşmalıydı oradan, caddeye doğru koşuyordu şimdi. Görüntüden ilk koptuğunda, geri geri bir kaç adım attıktan sonra bacakları açıldığında koşmaya başlamıştı. Caddeye biran önce ulaşmalıydı.

 

3.BÖLÜM

CADDE

Derin derin nefes almalıydı, caddeye ulaşmıştı. Koşmayı bıraktı, saat kulesinin yönüne doğru, yürümeye devam etti. Gördüğü manzara zihninde, dolaşıp duruyordu. Dünya neden duruyordu, çocuk neden duruyordu, saat tam dörttü hala, saat neden dörtte duruyordu. Kafasında sorular tekrar tekrar dönerken, parka yaklaşıyordu. Dört yollu bir kavşağın ardından, hafif yükseltilmiş, bir tepe gibi görünen bir park vardı. Parkın içinden geçip, gündüzleri işletilen bir büfenin yanında, bir adam olmalıydı. Bankların üstünde uyurdu, eski keçeden battaniyeler sayesinde donmaktan kurtulurdu o adam. Hatta Arry bir defa eski bir kaç battaniyeyi, eski kıyafetleri ile o adama getirmişti. Yaşlı adam başta kabul etmemiş olsa da, Arry'nin yardımını sonunda geri çevirmemişti. Dört yolun birleştiği noktadan geçiyordu şimdi, yaşlı adamı hafıza denizinin kıyılarında geri getirerek. Karşısına neyin çıkabileceğini, tahmin edebilmek istiyordu ancak başaramıyordu.

Kaldırımlara yaklaşmıştı, kaldırımların bir kaç metre ötesinde merdivenler vardı. Merdivenlere gölgesi yansıyan biri çok büyük biri orta boy iki ağaç vardı. Ağaların duran gölgesinde, dalların kendilerinden uzun yansımasında, merdivenlerin taşlarına neyin yansıdığını iyice inceleyerek tırmanıyordu  şimdi. Yukarı çıkmasına bir kaç adım kalmıştı, yukarı çıktığında oval bir alan vardı, koşu pistleri bu alanda birleşirdi. Dümdüz yürümesi gerekliydi, büfeye ulaşabilmek için.

 

Büfeyi gözleri ile seçebiliyordu. Banklar çeşitli aralıklarla oval bir şekilde koyulmuştu büfenin gerisine, kısacık bir yol vardı yeşillerin içinde. Oradaki banklardan büfeye doğru giden bir yol, sanki parkın bir uzak köşesine, üstünde oturanların huzuru bulabilmesi için koyulmuştu bu banklar. Büfe karanlığın içindeki küçük mimarisi ile göze çarpıyordu.Bir odalı müstakil bir ev gibiydi, basitliğin izin gözlere siliniyordu. Büfenin yanındaki banklardan birinde, bir yaşlı adam uzanmış uyuyordu. Adamın yanına yaklaşmalıydı, nefes alıp almadığını kontrol etmeliydi.

 

Bankın önünde durdu, adamın üstündeki eski battaniyeyi sıyırdı. Altına baktı, ölü gibiydi adam, ama gözlerinde yaşam ışığı duruyordu hala. Adamda durmuştu saatler gibi. Arry saat kulesine gitmeliydi, orda cevapları bulabilirdi. Parkın diğer tarafına doğru yanaştı, bir meydan vardı önünde, tam ortasında ise eski kocaman bir saat kulesi.

 

 

 

4.BÖLÜM

SAAT KULESİ

Bütün dükkanlar kapalıydı, taş kulakların yani kaldırımların üzerinde yürüyordu Arry. Köpeklerin çığlıkları dahi duyulmuyordu. Gecenin uğultusu, sonsuza kadar sona ermişti sanki. Bulanık olan her şey netleşmişti çünkü zaman durmuştu. Hızına ayak uydurulabilecek günler yoktu artık, sonsuzluğun içinde kalmıştı Arry, sonun yolunu bulamazsa. Kaldırımları tek tek aştı, bazılarının karelerine basarak, bazılarının çizgilerine dokunarak.

Saat tam dörttü, saat kulesinde, akrep ile yelkovan durmuştu. Işığı hala yanıyordu, acaba bu durumu fark edip, Arry gibi donmamış olan kimse yok muydu, Times Meydanına başka insanların da gelmesini bekledi. Saat kulesinin kapısının iki yanına yapılmış olan taş bloklara oturdu.

 

Gözleri önündeki değişmeyen manzaranın bozulmasını umuyordu. Bir ayak sesinin özlemini yaşıyordu kulakları, gözleri yansımayı bozacak, var olan yansımanın içinde kendini yaratacak bir suret arıyordu. Doğuya bakıyordu, batıya bakıyordu. Kuzeye doğru yürüyordu, güneye doğru ilerliyordu. Nereye giderse gitsin, kimse gelmiyordu ne batıdan ne doğudan,  bekledikçe zihni bu düzenin,sadece onun için kurulmuş bir tuzak olduğunu kabul ediyordu. Durmuş bir dünyanın gövdesinde, durmuş bir saatin gölgesinde bir yalnız adamdı o. Kimse gelmeyecekti, Times Meydanına. Köpekler bile yoktu;  kedilerde, kediler nankör olabilirlerdi, ama sokakların sahibi köpekler, sokaklara sadık köpekler neredeydi.

Geceyi izlemek güzeldi, saat kulesine girmeliydi. Bir şeyin değişmeyeceğini düşünse de, akrep ve yelkovana yol göstermeliydi. Saati çalıştırabilirdi, Zamanı değiştirebilirdi, durmuş dünyanın, durmuş insanlarını hareket ettirebilirdi.

 

Ağır ağır kalktı, saat kulesinin kapısına yaklaştı. Yukarıya kuleyle paralel bir şekilde, bir DNA zinciri gibi uzanan merdivenlere tırmanmaya başladı. Yorulduğunu hissediyordu, çok mesafe yürümüş, bazen koşmuş, baya da üşümüştü Arry. Basamaklar devam ediyordu, bir kaç dakika sonra birinci kata ulaşacaktı. Saat kulesinin bütün ayrıntılarını keşfetmek istiyordu. Katların hepsinde tek duracak sonra en yukarıya çıkacaktı.

 

 

 

 

Birinci Kat

Basamaklar bir kapının önünden geçiyordu, birinci kata gelmişti. Koyu kahverengi ahşap kapıyı açıp, içerde ne var, ne yok incelemeliydi. Aradığı şey belki birinci katta olmayabilirdi, aradığı şey: sıradanlığın çarkı dışında bir nesneydi, bir durum ya da bir yer.

Kapıyı açtı, gözlerine inanamadı, sonsuzluğa kadar uzanan binlerce çark vardı, her çarkın içinde, bir dünyaya benzer bir oda vardı sanki, binlerce çark, binlerce pencere, binlerce oda, çarkların en tepesinde ise küçücük bir çark vardı. Bütün çarklar durmuştu, çünkü zaman durmuştu. Çarklar üst, üste idi önce birinci kattakiler, sonra iki, sonra üç en son çatı şeklinde dördüncü kattaki çarklar ve hepsinin tepesinde, tek bir küçük çark. Çarklardan birinin içine girdi, bir adam duruyordu karşısında adam durmuştu. Eli ise küçük bir kolu tutuyordu, bu kolu çevirdikçe adam çarkı dönüyordu. O odadan çıktı Arry; başka bir odaya girdi. Yine bir kolu tutan bir kadın, durmuştu.

Anlamı ne olabilirdi gördüklerinin, bütün çarklar bir diğerini etkiliyordu. Bir çark çevrilmeden, diğeri hareket etmiyordu. Bir bütünün senkronizasyonuydu bu, bir bütünün ve bir düzenin yansıması. Çarklar birbirinin çeviriyor zaman da, düzen de, dünya da bu etkileşim sayesinde hareket ediyordu. İnsanlar birbirinden bağımsız olamıyor, insanlar çarkları çevirdikçe, insanlar hep birlikte hayata devam ediyordu. Saat kulesi bir insanın hayatına benziyordu aslında, bir insan insanlardan sıyrılmak istese de onlardan kaçamıyordu. Bir insanın hayatını, bir başkasının ki etkiliyordu. İnsanlar birbirlerini yaşatıyor, insanlar birbirlerini öldürüyorlardı.

Çarkların üstünde isimler yazıyordu, çarklar bir boyut gibiydi, bir odaya açılan. Ellerinde küçük kol, olan insanlar çarkları her gün çeviriyordu. Zaman böyle hareket ediyordu, peki neden durmuştu. Bütün insanlara ait, bir çark varsa burada, bir çark da onun adına yazılı olmalıydı. Durmuş olan o olmalıydı, çünkü saat tam dörttü. Arry'den başka hiç kimse de yoktu.

En üst kata çıkmaya karar verdi, çünkü diğer katlarda göreceği manzara farklı olmayacaktı. Saati çalıştıran son çark, en üst kattaki küçük çarktı, o durmuşsa saat de zaman da dünya da durmuş olacaktı. O çark durmuştu buna emindi.

En üst  kattaydı şimdi çarka yaklaştı.En küçük çarkın üstünde, Arry Whitebones yazıyordu, çark ona aitti. İçine girmeliydi, Odaya girdiğinde, gördüğü manzara karşısında şoka uğradı. Kendi bedeni oturuyordu bir sandalye de bir çark kolunun başında. Ama eli, o kolu tutamıyordu.

Arry anlayabiliyordu, durmuş olan insanları, karşısındaki beden durmuş bir beden değildi. Ölü bir bedendi, Arry ölmüştü

 

 

SON BÖLÜM

DÜZEN

Arry ölmüştü, ölüm doğal bir şeydi. Ölüm anında zamanın durması da, ama neden Arry öldüğünde bütün zaman durmuştu. Zaman onun için mi yaratılmıştı sadece ve o sona erdiğinde zamanda mı sona ermişti. Bunu bilemiyordu

Çarklar içinde yaşıyor ve çarklar içinde ölüyor olabilir miydi insanlar. Çarklar birbirini hareket ettiriyor, zaman akmaya devam ediyor, insanlar birbirlerini etkileyerek yaşıyorlardı.

Arry ölmüştü, onun çarkı bu yüzden durmuştu. Onun çarkı durduğu içinde bütün çarklarda durmuştu. Zamanın önemli bir noktasında, bir boşluk oluşmuştu. Arry saat tam dörtte ölmüştü, saat bu yüzden durmuştu.

Ölümden sonra her ruh geldiği yere geri dönmeliydi, bunun yolunu bilmiyordu. Yaşayanlar ile ölüler bir bütün olmalıydı oysa, bir sürecin iki esas nesneleri. Zamanın devam edebilmesi için belki bir şey deneyebilirdi. Çarkın kolunu tutup çevirebilirdi.

Kendi cesedini yavaşça sandalyeden kaldırıp yere koydu, ceset aniden kayboldu. Arry sandalyeye oturdu, kolu çevirmeye başladı, bütün çarklar dönüyordu şimdi, bir yaşayanın yerini biri alıyordu. Bedeni ölmüş olsa bile, hayatın parçası olan ruhu, zaman akışında var olmaya devam ediyordu.

Arry çarkı çeviriyordu. Saat normale dönmüştü, Arry çarkı çevirip, güneşin doğduğunu hayal edebiliyordu. Saat kulesinin ne olduğunu yavaş yavaş anlıyordu.

Yaşanlar yaşayanları etkileyebildiği gibi, ölümler ve ölülerde yaşayanları etkileyebilirdi. Ölüler olmadan, ölülerin etkisi olmadan, zaman bir hızla akmaya devam edemezdi. Sonsuzluğun içinde Arry, sonsuza kadar o çarkı çevirdi.