Diyor ya yüce kitabımız Kur’an ilk emrinde ’’OKU’’ diye... Okuyoruz okumasına da çoğu zaman o Kur’anı, bize emrettiklerini yapmaktan da geri duruyoruz çoğu kere... Kitabı okuyoruz da, hayatı okumayı bir türlü akıl edemiyoruz ya da beceremiyoruz...

Milletin canına okumaya bayılıyoruz da sevdiklerimiz ile bir odada oturup gazete, dergi, kitap okumayı bir türlü beceremiyoruz... Oysaki bizden medeniyet olarak daha ileri gitmiş memleketlere gidin bakın, ne kadar yüksektir oralarda hem okuma yazma oranı, hem de sürekli gazete, dergi, kitap okuyanlar... Her yerde görürsünüz onları, otobüste, metroda, trende, takside...

Türkü okumaya bayılırız. Türküz, türkü çağırırız deriz... Bizimdir her şeyi ile türküler. Keremdir, Aslıdır. Yakanların yüreği hem dolu dolu yaslı, hem de paslıdır... Paslıdır ki ağıtlar yakarlar kavuşamadıkları sevdiklerine...

Araştırmalar göstermiştir ki bir evde anne baba okuyorsa, çocuklar onlardan gördü mü onlarda genellikle okuyorlar ve okumayı da seviyorlar... Bir ülkenin ve o ülkede ki insanların tek tek ya da toplu olarak, okumaktan başka çıkar yolları yoktur...

Öğrenilen bir bilgi, başka bilgilerin öğrenilmesine kapı açıyor. Bu böylece devri daim gibi insanda okuma ve öğrenme isteğini de tetikliyor aynı zamanda... ’’Okumadan geçen bir gün, yitirilmiş bir gündür.’’ demiştir (J. P. Sartre)...

Okuyan insanlardan toplumlara zarar gelmez. Bilgi her zaman ve her devirde paraya tahvil edilebilen bir veridir... Cahil insanlar ise ’’Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olanlardır.’’ En güzeli onlardan uzak durmaktır... Evlerimizde akşamları bir iki gün okuma seansları düzenlesek, o gün televizyon ya da sosyal medya kullanımlarımızdan vazgeçsek bence hiç de fena olmaz... Ancak okuyan insanlar kendini aşar ve insan bilgi ile dolduğu zaman kamil insan olma yolunda da büyük adımlar atmış olur.