Meğer


Yıllarca nelere kafa yormuşum,

Aklım bir meczubun aklıymış meğer.

Beynimi yok yere zorluyormuşum,

Mutluluk gaflette saklıymış meğer.


Nefsimin zulmüne boyun eğerek,

Yavaşça her şeyden ötelenmişim.

Başka bir düşmana, suça ne gerek,

Kendime en büyük ceza benmişim.


Susmuşum, konuşmam gereken yerde,

Görecek onca şey varken körmüşüm.

Ufkuma çizilen çerçevelerde,

Meğer tüm renkleri siyah görmüşüm.


Meğer kulaklarım sağır edilmiş,

Aslında her sabah ötermis kuşlar.

Doğru bildiklerim doğru değilmiş,

Düzmüş, dik sandığım bütün yokuşlar.


Benden uzaklarda bir dünya varmış,

Renkler bir cümbüşmüş, sesler müsâvi.

Güneş her gün batar her gün doğarmış,

Yeryüzü yeşilmiş, gökyüzü mâvi.


Meğer gözlerime bir perde inmiş,

Sızmamış içeri tek hüzme ışık.

Dünyanın tüm yükü sırtıma binmiş,

Ben onda tutuklu o bana aşık.


Bir örümcek ağı tutmuş tenimi,

Düşmüş dizlerimin üstüne çenem.

Sarmış damla damla tüm bedenimi,

Gözlerimde yaşlar duvarlarda nem.


Ruhum bedenini bırakıp kaçmış,

Yalnızca cismimden ibâretmişim.

Yıllar zaman ile arayı açmış,

Hayatı kendime zehir etmişim.


Sükut çığlık çığlık çıkmış kınından,

Vurmuş başlarını bütün seslerin.

Örtmüş üzerini girdiğim zindan,

Yarınlara dâir tüm heveslerin.


Çevrem baştan başa hüzün kuşanmış,

Ömrüm bir girdapta tutsak, çaresiz.

Bilmem bu zindanda nasıl yaşanmış,

Işıksız, havasız ve penceresiz...


Bir yanda perdeler diğer yanda ben,

Korkular üstünden aşmış bendimin.

Mahkûm da benmişim, gardiyan da ben,

Ve kâtiliymişim kendi kendimin...


2019