Hatırlıyorum kızgın güneşin altında babamın sıcacık kollarında Kartal belediye halk plajında suya daldırıp çıkardığını, ne güzel eğlenmiştik o gün, Ankara'dan gelen dostlarla...


Babamın Kartal Belediyesinin, kazan dairesinde,  lezzetli elleriyle hazırladığı yarım ekmek arası köfteleri, okul çıkışı öğle vakti nasılda götürürdük kardeşimle. Kazan dairesinde yok mu bir koşu Avcılar kulübüne geçiverirdik çekinerek. 


Çırçır caddesindeki esnaflardan yapardı babam alışverişini. Tam köşe de Kılıç nalburiye. Murat abi babamın, kızı Ayşe benim arkadaşımdı. Ayşe ile liseyi birlikte okuduk Kartal Lisesinde. Hey gidi günler hey. Ne anılar biriktirip getirmişiz bu yıllara. 


Hasta mı olduk,  belediyenin doktor amcaları bakıverirdi bizlere. 


Hiç unutmam mahallemizde aşı yapmak için araba dolaşırdı çok eski bir sağlık jeep üstü gri tenteli sanırım tek kapılı. 


50 yıl General Refet Bele ilkokulunda, okulu bitirene kadar 8 öğretmen değiştirdiğimi. Hiç unutmadığım iki öğretmen profili hala dün gibi aklımda. Biri gerçekten çok sevdiğim, bir hayli yaşlı, beyaz tenli, kumral dalgalı saçlı, Bostancı'dan gelen öğretmenim Suzan Pürter. Çok aradım kendisini bir ara ama bulamadım. Bir diğer öğretmenim Petek öğretmen. Sınıfa girer şu sayfayı açın çalışın der, kendiside oturur masanın kenarına, çıkarırdı çantasından örgüsünü, atkısını örerdi pembemsi, turuncu... İki öğretmen öğrenci gözüyle... 


Biraz üşürdük tek katlı gecekonduydu okulumuz ve sobalı. Hizmetliler yakardı sobamızı. Daha sonra kaloriferli okulumuz yapılınca çokça rahatladık. 


Okulumuzun yanında, zeytinlik vardı, kır gezisine gittiğimiz ve piknik yaptığımız o günler. Çok mutlu olurduk kır gezisi denildiği zaman.


Servis yoktu o zamanlar, okula yürüyerek gidip gelirdik, yollar çamurlu... Ama yürümek güzeldi. Mahallemizde bir çeşme vardı ve uzun su kuyrukları. Bir de gölümüz vardı, yüzme bilmeyen birçok insanın girerek boğulduğu. 


Kartal lisesinde öğretmenimiz röportaj yapmamızı istedi. İlk gittiğim yer, Bankalar Caddesindeki karakol. Çok ilgilenmişti, polis amca. Ve şöyle emir vermişti "çok azılı ve tehlikeli olmayan bir hırsız ile görüştürün demişti, diğer polis amcaya. Diğer röportajım şehir tiyatrolarıydı, Mustafa Alabora kahverengi bir kazak vardı üzerinde,fotoğraf çektirirken. 


Ha bir de evimizin yanında elma bahçesi vardı kocaman sepet sepet elma aldığımız. Sütü de ordan alırdık, çünkü inekleri vardı Elma bahçesi çok güzeldi, beyaz ve sarı papatyalar, dallardan sarkan elmalar... 


Ve annemin Tekel'de çalışırken, yemeyip peçeteye sararak bize getirdiği tulumbalar, birkaç tane de olsa lezzetini hiçbir yerde bulamayacağım tatlar... 


Anılar... Anılar... Anılar... 


Her gün bir sonraki gün için biriktirdiğimiz anılar. 


İşte böyle geldik gidiyoruz dünyadan. Rabbim hepimize imanlı bir şekilde ölmeyi nasip etsin cümlemize. 


Eski bir Kartal'lı olarak, yazılarımı yayınlamak üzere ayırmış oldukları, köşe için Kartal Gazetesi'ne çok teşekkür ediyorum. 


Ayrıca lütfen çocuklarımızı gazlı içeceklerden uzak tutalım, meyve sularını evde yapalım. Bizlerden hatırlayacakları anılar bırakalım çok sevdiğimiz çocuklarımıza, anne eli, baba eli değmişçesine... 


En içten sevgilerimle, Tüm Kartal'lılara... 


Lütfiye Çanacık