''Bilir misin kalemin gücünü
Yazınca dünyayı
Kırılınca dünyasını değiştirir insanın.''

Abidin Güneyli


Kaç yaşından beri tanıyordum onu? İlk önce elime aldığım zaman daha okula bile gitmiyordum sanırım. Akşam babam eve getirmişti, hem de çeşit çeşit renklerde... Kim bilir belki de o canlı renkler mi cezp etmişti beni? Kısa zamanda evi kâğıttan bir çöplüğe çevirmiştim. Tabi bunun sonucunda anneden ve babadan bir dolu fırça... Parlamıştım bayağı o fırçaların sonunda...

Sonra, sonrası ilkokul, yani mini mini birler, çalışkan ikiler durumları sizin anlayacağınız. Çiz babam çiz, önce eğri çizgiler, sonra dikine çizgiler ha bir de şu ön sırada oturan benim sevdiğim Gamzeye kesik atan Gürsel'i de çizmem lazım.

Bir iki üç dört beş, artı bir oldu mu altı. Yok yok bizim zamanımızda ilkokul altı sene değildi öyle zannetmeyin sakın. Ben çakmıştım üçüncü sınıfta o nedenle... Sonra ver elini Ortaokul. Bir heyecan bir heyecan bizde. Eee, ne de olsa çocukluktan çıkıyoruz yavaş yavaş. Yani dördüncü beşinci sınıfa giden bebelerin ağabeyiyiz demektir bu da...

Yeni bir eve de taşınmıştık o sene... O sene hem de neler olmadı neler. Aynı ortaokula gittiğimiz bir dolu kafa dengi arkadaş ile de sıkı fıkı bir dostluk, birliktelik oluşturduk. Gırgır Dergisi peşine Fırt Dergisi zamanın siyasi şahsiyetleri ile epey dalga geçerler ve de yerden yere vururlardı... Kimse de kimseyi mahkemeye vermezdi, güler geçer en kötü Allah havale ederdi hem de beş kuruş havale ücreti ödemeden... Bizlerde tıfıl tıfıl bebeler olarak Gırgır dergisine kendi yazdığımız fıkraları gönderir, o zamanın parası ile yayınlandığı zaman ellişer lira telif ücreti, harçlık alırdık... Ahhh! kalemim ah o günlerden yapışmaya başlamıştı bileğimize...

Sonra liseye zıplamak kazasız belasız. Seksen öncesi kavgalı gürültülü günlerse de lakin Ahmet'de okumanın adam olmanın derdinde... İşte kalemimin şiir ile tanışması da tam o lise yıllarına denk gelir ki hemen de aklıma o şarkı gelir peşinden Haluk Levent'in de söylediği ''Keşke seni tanımamış keşke sevmemiş olsaydım.'' diye de devam eder gider... Benim sevdiğim kız şair olacak ben şiire ilgisiz kalacağım öyle mi; mümkün değil... Ve de kalmadım kalamadım şiire ilgisiz, kalemim de yüreğim de benim yanımda yer alınca, bana omuz verince, biz usul usul hem daha fazla okumaya hem de naçizane bir şeyler karalamaya başladık en kâğıtlısı ve kalemlisinden...

Şimdi ona soracağım kalemimde mutlaka hatırlayacak...
- Çok kötü şeylerdi değil mi kalemim ilk yazdığım dizeler şiir adına?
Kalem ne desin şimdi...
- Evet, evet o günlerde yazdığın şiirlerin ki hepsi benden geçmişti birebir çok da okunası kayda değer şeyler değildi... Ama ben yine de ileri de daha güzel dizeler yazabileceğini sanki tahmin de ediyordum...
- Sen de benden ümidi kesmemişsin demek ki... Hatırlar mısın lisenin son senelerinde bir öykü yarışmasına on beş yirmi tane öykü göndermiştim
- Ha, evet hatırladım birçoğunu da beni elinden bırakıp daktilo ile yazmıştın da ben de sana gönül koyup küsmüştüm neden benim ile beraber yazmadın diye öyküleri...
- Ama biliyorsun ki öyle yazılmasını istemişlerdi seçiciler kurulu yarışma şartnamesi öyleydi. Evet, küsmüştük ama sonrada kısa sürede barıştık yine hem o zaman İnternet bilgisayarda yoktu hayatımızda değil mi?
- Sonuçta gelince kötü oldun değerlendirmeye almamışlardı öykülerini...
- Çocukluk işte çok saçma şeylerdi belki o zaman yazdıklarım. Sonradan ben de çok düzeysiz ve basit şeyler olduğunu fark etmiştim... Başımızda kavak yellerinin estiği zamanlardı...

Şiirin engin denizlerine bir daldıktan sonra artık o denizden çıkmak da mümkün olmuyordu. Kimi sevda şiirleri, kimi toplumsal olayları irdeleyen elliye yakın şiir yazmıştım. Yine en büyük dostumdu kalemim... Hem de masamda çeşit çeşit dururdu hepsi de birbiri ile akraba bir dolu kalem. Basmalısından tut da, tahta kurşun kalemler, tükenmez kalemler. Tabi yanında kalemtıraş ve de silgilerde illa ki olacak...

Değişik değişik şairleri de kitaplarını alıp okuyarak tanımaya gayret ediyor, şiir ve edebi kültürümü artırmaya çalışıyordum... Her zaman savunduğum bir düşüncedir de zaten yirmi otuz tane belki kırk tane değişik şiir okuyup az yazmalı... Tabi ki benim düşüncem... Ben öyle yapıyorum... Çok yazdım mı hem beynim, hem ruhum, hem de kalemim yoruluyor. Arada dinlendirmek de lazım kalemi...

Kalemim dalar lafa paldır küldür...

- Evet, evet iyi oluyor hem kendini hem de beni dinlendirmen arada sırada. Bizimki de can değil mi yıllık izin kullandıracaksın bana zaman zaman yoksa zararı sana dokunur...
Haklıydı galiba...
- Doğru diyorsun sen tam benim kalemimsin zaten...
- E her şey karşılıklı sen beni sevdin mi ben de seni üzmem... Yeter ki İlham beyler ile Esin hanımlarda yardımlarını esirgemesinler senden...
- Esin hanımlar ile İlham beylere de zaten müteşekkirim. Onlar bir geldiler ruhuma benliğime pir geldiler. Bak beş altı senedir öykü ve deneme de yazıyorum. Fenada sayılmaz yazdıklarım...
- Sen de kendini bu kadar beğenme hemen. Daha çok oku, daha çok araştır. Okuma ile yazmayı beraber götürmelisin biliyorsun, yoksa tökezlersin...
- Gerçekten haklıydı bu konuda kalemim. Bilek ve yüreği harmanlayıp içine biraz aşk, biraz vatan sevgisi, biraz tutku, biraz coşku, azıcık sabır kattığımız zaman epey bir yol almamızda kaçınılmaz olacaktı...

Epey zaman ilerlemişti gece yarısına doğru...

- Hadi ben gidiyorum yatıp dinleneyim biraz sabah görüşürüz. Kafamda not defterine işaretlediğim bir kaç konu, bir iki şiir var. Sabah bekletme fazla gel de çalışalım bakalım. Yıllık iznini de sonra ayarlarız bayramda da yaparsın ayrıca dört beş gün izin. Ben de hem ruhumu hem bedenimi, hem de bileğimi dinlendiririm... Kal sağlıcakla... Kalemimmmm benimmm... 

Card image cap