''Hacı Hacıyı Mekke'de deli deliyi dakkada bulur.'' derler...

Bizim bir Rafet Var. Ankara'nın kazalarından birinden. Her Ayın onbeşinde damlar benim dükkana. Bir anası var başka da kimi kimsesi yok. Hiç geçirmez ayın on beşini, evinin kirası var on beşinde, Ahmet Abisinden harçlığını alır gider kimseler görmeden... Benim gibi böyle bellediği on beş yirmi kişi var, onlara da aynı gün uğrar tahsilatını yapar döner. Şöyle bir değişik özelliği var. Okuma yazması yok, takvimden bir tarih soruyorsun bir yıl iki yıl öncesinin tarihini, şak diye sana gününü söylüyor salı, çarşamba gibi... Çok ilginç bir tip, okuma yazma, akıl, hiç bir şey yok..

Ulan Rafet bende de akıl yok, ama ben de bilemiyorum bunu bir türlü diyorum, ona, gülüyor sadece... Kimseye zararı yok, bazı akıllılar gibi... Yan gözle bile bakmaz bayanlara...

Kimi zaman komşu çocukları ile kimi zamanda bize misafirliğe gelenlerin çocukları ile oyun oynarken hep beraber deliriyoruz... Evin altını üstüne getiriyoruz, misafirler gittikten sonrada haliyle, bizim hanım deliriyor... O zaman da ben sus pus, nakavt hem de...

Bizim iş yerinin kadrolu delilerinden Zeki vardı eskiden. Mahalle bakkalına ekmek getirirdi ara sıra. Baktım bir gün yolda yürürken şu meşhur asker türküsü yaylaları söylüyor, ben de gittim yanına başladık beraber ''Ay akşamdan ışıktır yaaaaayllaaaar yaylalaaaaar .'' diye türkü söylemeye... Millette bön bön bize bakıyor. ''Ne bakıyorsunuz oğlum, siz yapamıyorsunuz diye benim yaptığım şeyleri kıskanıyorsunuz değil mi?'' dedim...

İki bilemedin üç dakikada kanka olurum deliler ile... Ama dalga geçmek için değil, onları biraz neşelendirmek, biraz sıkıntılarını hafifletmek için... Bazen trafik ışıklarında rastlıyor kafası kırıklar. Bir iki lira dertleri... ''İçme oğlum al şu iki lirayı.'' alır önce ''Allah'ına gurban abi.'' der sonra çeker gider...

Toto Hastası bir meslektaşımız vardı eskiden Hıbır İsmet diye de lakabı vardı ki ben ona akıllı delilerden derdim. Eski spor toto zamanlarında, bilen bilir kare kare spor toto kağıtları vardı. Bu vatandaş her hafta sistem yapar, direk maç bulur, iki üç tane, onlarca belki daha da fazla kupon doldururdu. Hayatını bu işe adamıştı... Mesleğinden çok bu işe mesai harcamıştı... Niye bu kadar çok oynuyorsun diye soranlara da ''13 Kundura evi açacağım ağabey.'' derdi... Tabi hiç bir şey tutturamadan, göçtü gitti bu dünyadan. Seneler önce iki üç bavula koyup da bizim iş yerimize getirmişti oynadığı kuponları göstermeye, ağzımız bir karış açık kalmıştı...

Delilerden kim ne zarar görmüş. Adolf Hitler akıllı, Stalin akıllı, İmparator Neron akıllı, General Franko akıllı, hep bunlar akıllı da biz deliyiz öyle mi? Dünyanın içine eden akıllılar bunlar. Keşke az akılları kıt olsaymış da bu kadar masum insanın kanları ellerine bulaşmasaymış...