2020 Dünya Öykü Günü Bildirisi: “Kabına
Sığmayan Öykü” Hasan Özkılıç
Edebi bir tür olarak Öykü’nün tarihi, insanlığın tarihi ile eş zamanlıdır.
İnsanoğlu, hikâyesini mağaraya çizmeye,
anlatmaya koyulduğunda öykü de tür olarak var olmaya başlamıştır. Öykünün
yapısı böyle bir eyleme uygundur. İlk çizgiler, ilk heyecan ve öykü!.. Öykü,
kıpır kıpır bir yapıya sahiptir. Kabına sığmaz. Söyleyeceğini, kısa, vurucu,
çarpıcı bir üslupla söyler, geçer. Okuyucusunu sersemletir. Finali yoktur
öykünün. Çünkü okurunun zihninde yaşamayı sürdürür.
Öykü insan kokar, hayatın damarlarını
hissedersiniz onda, okudukça insanı daha çok seversiniz, hayatı seversiniz,
sevdalara tutulursunuz, sevdalarınızı tutuşturur; yaşama, güzel olana sıkı sıkı
bağlanırsınız, size; “insanı sevmekle başlar her şey” dedirtir.
Öyküde
Önemli Öğe: İnsan…
Öyküde en önemli öğe nedir, diye soracak
olursak, yanıt öncelikle insan, olur tabii. Ve bir derdi olacak öykünün. İnsana
ait derdi yoksa; hayatı, trajedisi, sevdası, mücadelesi, yokluğu, yoksulluğu
yoksa; insanı, doğayı sevme duygusuyla yazılmamışsa, eksiktir öykü.
Öykünün kendi sesi olmalı. Canlı bir
varlık gibi, kendi olabilen, kimseye benzemeyen öykü. Kişiliği olmalı öykünün,
kişilikli bir öykü iyi öyküdür.
Öykünün
Vicdanı Olmalı…
Zamanımızda eksikliği en çok duyulan
duygu belki de “vicdan”dır. Yalnızca yazardan beklenen bir insani erdem değil
vicdan, aynı zamanda bireye belki de en başta öğretilmesi gereken bir erdem.
Vicdani duygudan yoksun bireylerden oluşan bir dünyada yaşıyoruz. Bir başkasına
yapılan kötülük önceleri vicdanları sızlatırdı. Yaralı vicdandan söz edilirdi,
onda vicdan yok, o vicdansız, denir küçümsenirdi böyle insanlar. Ama şimdi pek
ağza alınmıyor bu söz. Kanıksandı vicdansız olmak. Vicdansızlık şimdilerde
erdem oldu ne yazık ki. Böyle bir dünyada yazar vicdansız olur mu?.. Olmaz,
kaleminin de vicdanı olacak. Sanatçı çağının vicdanıdır. Öykünün de vicdanı
olmalı. Eğer bu duygu eksikse, yani vicdansızsa, öykü, yine eksiktir.
Öykü
Kıskançtır…
Öyküye gönül verip bir öykü sevdalısı
olursanız, işiniz zordur. Öykü peşinizi bırakmaz. Siz uzaklaşabilirsiniz
öyküden, ama o sizden kolay kolay uzaklaşmaz. Rüyalarınıza girer, arada
seslenir, kimi ayrıntılarını anımsatır. Yatağınızdan kaldırır, sorular sorar.
Evet, onlarca soru… Kıskançtır öykü.
Sonunda
kendini yazdırır
Yazdırır ama bir derdi daha vardır
öykünün: Okurunu bulmak. Okurla buluşma, okura sesini duyurmanın sancısını
yazarı Oğuz Atay bir tümcelik sözle dile getirir: “Ben hâlâ buradayım ey okur!
Ya sen nerdesin?”
Orhan Kemal’e, kahramanları içten, sıcak
bir sevgi sunar: “…Evet, ben tanıdığım insanları yazdım.. Tanıdığım,
konuştuğum, birlikte sigara içtiğim, sırtımı sıvazlayan insanları yazdım.”
Sait Faik’e ise “…Kalemi yonttum.
Yonttuktan sonra tuttum öptüm. Yazmasam deli olacaktım,” dedirtir.
Yaşasın edebiyat!
Dünya öykü gününüz kutlu olsun!
Hasan Özkılıç